|
|
2009 yılı sonunda çizgi dünyası ve underground alemi adına merak
uyandırıcı bir gelişme yaşandı. 1943 doğumlu ünlü çizer [Robert Dennis] Crumb
kendisinden beklenmeyecek bir çalışmaya imza atarak Tekvin’in çizgi roman
uyarlaması olan bir albüm (The Book of Genesis Illustrated) yayımladı. Hemen
tüm dünyada ajanslardan servis edildi bu haber, bizde de çıktı, hatta bir
asparagas teyellendi peşisıra: Crumb, Kuran-ı Kerim’i de çizgi
romanlaştıracaktı vs. Biri bir albüm yayınlamış ve o dönem Türkiye’de de çizgi
roman modası var, denk düştüğünden haber olmuş işte diye düşünmeyin. Ya da
Tevrat’a ilişkin bir propagandanın parçası da saymayın derim. Hiç akla
getirmeyin demiyorum, İncil ya da Tevrat ilk kez çizgi romana uyarlanmıyor. Pek
çok ülkede dini kurumların özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısında bizzat
çizgi roman yayıncılığı yaptığını, Amerika’da sadece dini değil hayli iddialı
anti-komünist çizgi romanları yayınladığını hatırlatabilirim. Din ve çizgi
roman hiç sevmemiş değillerdir birbirlerini. Ajansların asıl ilgisini çeken şey,
bu uyarlamayı gelmiş geçmiş en ünlü underground sanatçılarından biri olan
Crumb’ın yapması.
The Guardian birkaç yıl önce Crumb’ı ayrıntılı olarak anlatan bir yazı dizisi
yayınlamış ve şu spotlarla sunmuştu: “60’ların hippilerinden 90’ların film
yapımcılarına ve 21. yüzyıl küratorlerine, her nesil seks saplantılı, beşeriyet
düşmanı Rober Crumb’ı yeniden keşfediyor”. Aynı sayfalarda eleştirmen Simon
Hattenstone, “Crumb kırk yıldır en aşağılık arzularımızı çiziyor. O profesyonel
bir sapık, çizgilerinde boy gösteren utanmaz bir canavar” diye yazmıştı.
Kendisi gibi çizer olan karısı Aline’e göre, gülerek söylediğine bakmayın,
“cinsiyetçi, ırkçı, Yahudi, kadın düşmanı” olan birinden söz ediyoruz. Altmışlı
yılların ortasından beri çiziyor, bir aralar LSD bağımlısıydı, her türlü
otoriteye karşı çıkan çalışmalar yayınladı. İri kıyım kadınlar, abazan
erkekler, edebsiz edebiyat, grotesk olan her şey hikâyelerinde yer aldı.
Kendinden sonra gelen kuşakları -bizdeki çizerleri dahi- derinden etkiledi.
Bugün Grafik Roman adlı bir ardışık sanattan söz ediliyorsa Crumb’ın sahiden
katkısı büyüktür. Samimiyetle saplantılarını, açmazlarını resmetti. Devlet,
kilise, bürokrasi, polis, politikacılar, ebeveynler, aile başta olmak üzere
bütün emredenlerle alay etti. Küçük bir anekdot aktarmalıyım, çizgilerini ve
neler anlattığını bilenleri şaşırtmayacaktır: Janis Joplin ve Robert Crumb birbirleriyle
tanışmak istiyormuş, ortak bir dostları varmış. Davulcu Dave Getz de Crumb’ın
onlar için bir albüm kapağı yapıp yapamayacağını merak ediyormuş. Ortak
dostları konuyu Crumb’a açınca Crumb, “Tamam, albüm kapağınızı yaparım, ama tek
şartım, Janis’le tanıştığım zaman göğsünü mıncıklamak istiyorum” demiş. Albüm
çıktıktan sonra verilen bir partide Joplin’le Crumb tanıştırılmış. Crumb,
Joplin’in göğsüne yönelmiş ve arzusunu aynen dediği gibi hitama erdirmiş.
Joplin, Crumb’a bakıp “Ah, tatlım” demiş. Bu Crumb’ın çok hoşuna gitmiş. Başa
dönelim, evet böylesine ergen zekâlı, arzularına gem vuramayan ve ne yalan
söylemeli komik, hınzır ve “ahlaksız” biri Tekvin’i çizgi romana uyarlıyor.
Vallahi neden diyeceğim, ama kesin cevabını bilmiyorum.
Geçen yaz başlarında ilk kez, Crumb’ın böylesi bir uyarlama üzerinde çalıştığı
haberi çıkmıştı. Kendi adıma ironik, eleştirel bir hikâye olacağını
düşünmüştüm. Neredeyse eş zamanlı olarak yayıncısı, benim gibi düşünenleri ters
köşeye yatırdı: Hayır, Crumb bütünüyle aslına sadık bir uyarlama yapıyordu.
Doğrusu kitap çıkana kadar bu sadakat iddiasını ciddiye al(a)madım. Üstelik
Tekvin, epeyce zürriyet meselesiyle ilgili olduğu için başka çizer ve
mizahçılar tarafından hicvedilmiştir. Velâkin, albüm çıktığında gördük, Crumb
yaratılışın ilk 50 bapını bire bir uyarlamış. Bol isim ve aile seceresi vardır,
onları dahi o sevimli kaligrafisiyle aktarmış. Âdem ile Havva’nın
kandırılmaları, ağaçtaki meyveyi yediklerinde çıplak olduklarını fark etmeleri,
örtünmeleri, utanmayı öğrenmeleriyle başlıyor albüm. Habil’in cinayeti,
İbrahim’in İsak’ı kurban etme ritüeli, Lut’un kızlarıyla sevişmesi, Sodom ve
Gomorra üzerine yağan kükürt ve ateş, Rebeka, Yakup, Hacer, Nuh vd. Gerçekten
iddia edildiği gibi sadakatle anlatmış yazılanları. Yine de bir ilginçlikten
söz edilebilir: Tekvin’de geçtiği biçimde aktarayım “Tanrı adamı yarattığı
günde, onu Tanrı benzeyişinde yaptı”. Crumb, asıl olarak Tanrı’yı çizmiş,
öfkelenen, cezalandıran, akıl veren ve plan yapan biri olarak resmetmiş onu. Hakkını
yemeyelim, cinsellikle ilgili ölçülü davrandığı, hele geçmiş işleriyle
kıyaslandığında hayli sakınarak çizdiği iddia edilebilir ama bu uyarlama yine
de her ülkede yayınlanamaz.
Crumb’ın bu uyarlamayı yapmak istemesi, sadakat göstermesi dilimizdeki klişe
karşılığıyla “hidayete erdiğini” mi gösteriyor. Bir yaşlanma emaresi, pişmanlık
içeren bir hezeyan ya da af dileme mi? Global ölçekli bir din ilgisinin sonucu
olarak değerlendirilebilir mi veya. Sanıyorum, Crumb’ın ilk olarak ilgisini
çeken şey, sapkın şöhretini bilerek yapılan uyarlama teklifi olması. Bunun
cezbedici ve meydan okuyucu bir yönü olduğu muhakkak. Sadakati,
profesyonelliğin bir parçası olarak görerek sorun etmemiş, bu da anlaşılıyor.
Kafka ya da Bukowski uyarlaması yaparken de benzer bir itina göstermişti.
Crumb, albüm hakkında konuşurken agnostik olduğunu söylemiş, anlattıklarından
anlayabildiğim kadarıyla dinlere olmasa bile Tanrıya inanan biri. Israrcı da
değil, hep öyleydi zaten, başka yönlere ilgi gösterdi çoğu zaman.
Yoğunlaşmalardan sıkıldı, “Tanrı”yı uzun uzadıya konuşabilecek biri olmadı.
Belki bu konu açıldığında yine ailesinden söz edebilirdi veya dönüp dolaşıp
Amerika’ya olan nefretini anlatabilirdi, konuyu başka taraflara çekerek bile isteye
dağıtırdı.
Crumb, Tekvin'i resimleme
nedenlerinden biri olarak anlatılan hikayelerin ilginçliğini göstermiş, işe
başlarken-ki bunu sonradan söylüyor, cinsellik ve şiddet dolu bir hiciv
çıkarmaya niyetliymiş ama çalıştıkça bunu yapmasına gerek kalmadığını metinde
bu ögelerin ziyadesiyle yer aldığını fark etmiş filan. İnsan, ister istemez
Crumb’un üretimlerine bakıyor ve Tekvin’le kıyaslıyor, gözle görülebilir bir fark
olduğunu hemen anlıyorsunuz. Tekvin, geçmiş işlerine kıyasla hayli “politically
correct” bir çalışma. O sebeple epeyce yuvarlak ve ihtiyatlı konuşmuş dememiz
gerekiyor.
Başka bir soru: mesele, Tekvin’i asla okumayacak ya da önemsemeyecek
Crumb okurlarına Tekvin’i okutmak veya bir biçimde Tekvin’i konuşulur kılmak
olabilir mi? Olmaz demiyorum ama bunun çok etkili olduğunu düşünmüyorum. Neyi
amaçlarsanız amaçlayın bir popüler kültür ürününün nasıl tüketildiği önemlidir,
amacı ne olursa olsun, başka bir bağlama sapılması mümkündür çünkü. Tekvin
çizgi romanıyla ilgili yorumlarda Crumb’ın geçmişinin belirleyici olduğu
anlaşılıyor. En çok Tekvin’de resmedilmiş kadınlardan söz ediliyor örneğin.
Okurlar devraldıkları ve alışkın oldukları hınzırlıkları yeniden
belirginleştiriyorlar.
[Bu yazı ilk kez Birgün Kitap’ın
29.5.2010 tarihli yazısında yer aldı, blogta tekrar yayımlarken bir kez daha
elden geçirdim. Yazıda yer alan alıntı ve anekdotları Serüvenci arkadaşlarımdan Şenol
(Bezci) ve Can'a (Yalçınkaya) borçluyum.]