Pazar, Nisan 28, 2024
Işıklı sayfalarda ergen öfkesi
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Sofranın sahipleri
Hani diyorum, bu okuma işi bir eğlence olabilir, bir entelektüel faaliyet sayılabilir, eskiden şiir matineleri filan da var, hiç mi hiç okunmuyor değil... Yanlış olmasın, benim de Ananeme, Babaneme roman okumuşluğum vardır, meseleyi anlamıyor değilim...
Ya insan, yazdığı şiirleri birine niye okutur, yazdığı bir romanı "dinlerken" niye gözleri dolar? İşte bunu anlamıyorum. Kimseye garip gelmemesi de tuhaf... "Şiirlerimi okusana" veya "abi romanını okuyacağım"... Sahiden niye? Hayır demek kimsenin aklına gelmiyor. Nasıl bir narsizmse... sofraya hükmediyor, "yalnızca ben konuşulacağım" hissiyle sandalyesinde kaykılıyor... Sadece garip de değil, ayıp sanki...
Böylesi nüanslar yazarları-sanatçıları güzel anlatıyor aslında... niye bağırdı, nasıl unuttu, niye fikrini değiştirdi... diye sorular soruyoruz ya bence epey cevap buralardan çıkabilir.
Nasıl anlatsam, sofranın sahibi, konuşanı, dinleyeni, seyircisi, en güzel mezesi ve hatta masanın kendisi olmak istiyorlar. Yetmiyor çünkü.
Cuma, Nisan 26, 2024
Bizi birarada tutan şey pozculuğumuz
Büyüdükçe, yarın korkusu da büyüyor, sınavlar, meslekler, geçim derdi şu bu katlanıyor...Ebeveynleri taklit ediyor, birbirimize büyükleniyoruz. Yarınla ilgili kıyamet senaryolarına ergenlikte başlıyoruz. Hele erkeklik, her şeyi bilmemizi ve büyüklenmemizi şart koştuğundan daha da coşuyoruz. İddialı felsefi çıkarımlarla Türkiye batıyor, dünya batıyor demeye o ergenlik safhasında dahil oluyoruz...
E ergenlik biten de bir şey değil ki...Sürdükçe sürüyor.
Batıyor, bitti, her şeyin sonu filan demek de fiyakalıdır, gençsin, kestirip atarsın...ilgi çekersin... Bağıra çağıra, söylene söylene, haykıra haykıra... Türkiye yolun sonuna geldi demek güzel gösteridir.
Siyasetle ilgilenen bir okur yazar olarak bu gösterilere hem çok şahit oldum hem de ucundan kıyısından dahil olup ben de oynadım.
Tabi şu var, zamanla anlıyorsun, "yolun sonuna geldik" derken haklı çıkmak istiyorsun. E olmuyor...
Bir yaştan sonra "lan bu kadar kötü şey oluyor, e niye batmıyoruz, nasıl oluyor da oluyor, devam ediyoruz" demeye başlıyorsun.
Kendime şunu sormaya, "bütün bu kötü şeylere rağmen bizi birarada tutan şey ne?" demeye başladım. İtiraf edeyim, memlekete bakarken hele bu yaşımda en çok bu soruya cevap arıyorum.
Anladığım şu, biz bir şeyin pozunu yapmayı çok seviyoruz. Siz de takdir edersiniz ki, poz dediğim şeyin içinde palavracılık da vardır, kurnazlık da...
Ne demek istiyorum? Deli gibi seviyorum diyoruz mesela aslında "deli gibi sever" gibi yapıyoruz. Bir iş yapıyoruz mesela, bağıra çağıra haklı olduğumuzu iddia ediyoruz ama eş dost arasında fısıl fısıl aslında o kadar haklı değiliz, "mecbur yapıyoruz" diye geçiştiriyoruz. Hakim, bir karar verecekken, "seçimleri bi görelim" diyebiliyor mesela. Herkes, adalet ve vicdan üzerine konuşuyor ama oğlu için kızı için torpil isteyebiliyor. Sağcılar solcularla, solcular sağcılarla gizli saklı çalışabiliyor ama lafa geldi mi çalışanları ayıplıyorlar.
Yanlış anlaşılmasın, ayıplamıyorum, yanlışlamıyorum. Bir tarafıyla iyi ki öyle diyorum, çünkü nefes alacağımız aralıklar, nişler, küçük patikalar da bulabiliyoruz böylelikle...Herkesin bağırdığı yerde oksijen azalır.
Batıyoruz diyorduk ya... Bu palavracılığımız bizi batırmıyor, su yüzeyinde tutuyor mu demeli... Bu palavra ve yalan dolanla "level" da atlayamıyoruz, anca atlar gibi yapıyoruz.
Demokrasi, ifade özgürlüğü, çok seslilik, hoşgörü hepsini konuşuyor ama inanmıyoruz diyemiyorum. İnanır gibi yapıyoruz, yerine göre inanmaz gibi yapıyoruz. Bazan bağırarak, bazen samimi bir fısıltıyla günü kurtarıyoruz. Zamana ve mekana göre pozunu yapıyoruz.
Perşembe, Nisan 25, 2024
Ne Güzeldi O Günler Tüh Tüh...
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Pazartesi, Nisan 22, 2024
Muhterem hanımefendi
Pazar, Nisan 21, 2024
"Varım"
Mesele İlhan Berk veya Devlet Ana romanının niteliği değil... İnsanın, dünyada varolma biçimi, "varım" deme arzusu... Sanat ve sanatçılarda bu his ve tavır meşru sayılıyor ama sanki (artık) onlara özgü filan diyemiyorum.
Vasıfsız çalışanlardan nitelikli iş gücü sahiplerine varıncaya kadar bütün insanlarda, yanılıyor da olabilirim, bana gittikçe öyle gelmeye başladı, kendileri dışında bütün insanları "salak" ve "cahil" bulma iştahı ve gösterisi var. Kimle konuşsanız, kendileri dışındaki herkese bir saydırıyor..."Bu millet" veya "biz" diye başlayan kestirimlerde bulunuluyor, üstelik bu kestirimler erkeklerin (ve erkeklerden öğrenen kadınların) "her şeyi bilme", "öğretme", "doğru olanı seçme" iddiasıyla da karışıyor... Gününü gösteriyoruz, kendimizi gösteriyoruz... Falan filan işte... Performans sanatlarımızdan "o ne yaa..."
Şov mast go on yaşıyoruz.