Geçtiğimiz günlerde yenilenmiş paketiyle “
P*siflora”
ilacını gördüm. Ergenliğimden hatırladığım için nostaljik geldi; eczacıya saçma
bir biçimde “
aa, bu hâlâ var mıymış?” filan dedim. O da magnezyum ilaçlarıyla
rekabet edemediği için eskisi kadar satılmadığını söyledi. “
Magnezyum ilaçları
uykuyu da kolaylaştırıyor” diye ekleyince ayrıca meraklandım. Magnezyum
ilaçlarının “
sihirli uyku haplarına” dönüştüğünü, bu kadar popüler olduğunu
bilmiyordum.
Magnezyum eksikliği diye bir şey var; kas krampları, uyku
kalitesinde bozulma, yorgunluk ve o meşhur anksiyete artışına sebep olduğu
söyleniyor. Hal böyleyken magnezyumun “sakinleştirici / kas gevşetici” etkisi
yok değil ama bu daha ziyade eksikliği olan kişilerde anlamlı. Özellikle magnezyum seviyesi düşük insanlarda uykuya dalma süresini
kısaltabileceği, uyku kalitesini artırabileceği, gece uyanmalarını
azaltabileceği kabul ediliyor. Ama normal düzeyde magnezyumu olan birine
“sihirli bir uyku” sağlaması "garanti" filan değil.
Uyku denince bilenler çıkacaktır; üç beş yıl önce
melatonin çok konuşulurdu. Ben de dizi setinde tanışmıştım. Yoğun çalışıldığı
ve uyku saatleri her gün birer ikişer saat kaydığı için, pek çok set
çalışanının uyumayı kolaylaştırdığı için melatonin kullandığını söylemişlerdi.
Hiç bilmiyordum. Uykuya dalma süresini kısaltıyor, uykuyu derinleştiriyormuş
falan filan… Meğerse melatonin yıllarca “uyku takviyesi”nin kralıymış. Çok çok
az doz kullanmama rağmen o derin uyku hâli hoşuma gitmedi; gözlerimi acıttı vs.
Bir iki kullanım sonrası kestim.
Magnezyum anlaşılan, melatoninin yerine gelmiş. “Doğal ve zararsız” bir uyku destekçisi sayılmış; vücudun zaten ihtiyaç duyduğu
mineral olarak kabul görmüş. Üstelik bağımlılık yapmıyor, uyutamasa bile zarar
vermiyor vs. denmiş. Tabii bu algı pazarlamaya da yansıdığı için ortaya kırk
çeşit magnezyum ilacı çıkmış. “Uykuya, strese, kulunçlara, basura ilaçççç
magnizzzyum” olmuş.
Kendisini optimize ettiğini zanneden orta sınıf, bunu başarabilmek bir sürü
tırıvırı şey (bitkisel çay, meditasyon, mavi ışık filtresi vs) yapıyordu; yetmezmiş gibi aralarına akşam saat on gibi içilen magnezyumu da eklemiş. Magnezyum “basit
mineral” statüsünden çıkarak, uyku vaat eden, stres azaltan bir wellness ürünü
olmuş durumda. Eczacımın dediğine göre müşteriler en çok “hangi magnezyum daha
iyi uyutuyor”u tartışıyormuş…
Kimse “niye uyuyamıyoruz?” demiyor.
Mesai uzuyor, ekran süresi uzuyor, şehir gürültüsü
artıyor, ekonomik kaygı kronikleşiyor, bildirimler hiçbir zaman susmuyor. Sonra
bu bozulmuş uykuya “kişisel problem” muamelesi yapılıyor: Uyku hijyenin kötü,
gece rutinin eksik, kendine iyi bakmıyorsun, optimize edemiyorsun.
Kapitalizm sorunu çözmüyor, biliyorsunuz, bize
sorunlarımızla birlikte yaşayabileceğimiz araçlar satıyor. Bir süre sonra uyku,
biyolojik bir ihtiyaç olmaktan çıkıp bir performans alanına dönüşüyor: İyi
uyuyan “başarıyor”, kötü uyuyan “yapamıyor”. Gece uyuyamazsak mutlaka kendimizi
suçluyoruz: “Demek ki rutinimi yeterince düzgün kuramadım, takviyelerimi doğru
seçemedim.”
Magnezyumu da şeytanlaştırmaya gerek yok, biyolojik
gerçeklik var. Gerçekten eksikliği olan, kronik hastalığı olan, ilaç kullanan, yeme
düzeni bozuk pek çok kişi için faydalı olabilecek bir takviye. Mesele, bu
mineralin etrafında örülen pazarlama hikâyesi. Bir süre sonra magnezyum hapı,
şu sorunun etrafına örülmüş bir teselli nesnesine dönüşüyor çünkü: “Bu hayat
tarzı sürdürülebilir değil, ama ben yine de sabah kalkıp işe gidebilmeliyim.” Hapı
yuttuğunda aslında sadece magnezyumu değil, bu uzlaşmayı da yutmuş oluyorsun. Uykusuzluğun
yapısal nedeni mıh gibi yerinde dururken, senin üzerine bir de kişisel başarısızlık
hissi boca ediliyor.