Hoca çok mutsuzmuş... Şimdi lafa
böyle girince, e birader yuhlar olsun, sene bilmem kaç olmuş, hâlâ mı Hoca
diyeniniz çıkacaktır. Mesele de bu zaten, bizi bu alaylar, ironiler, öyle laf
çarpmalar, tivitler, tepeden bakmalar, entel lakırdılar bitirdi size
söyleyeyim. Sonra diyorsunuz ki AKP niye kazanıyor, n'oldu bu cumhuriyete,
şudur budur...
Bi denk durun, dölek durun
arkadaşım ya.
Ne diyodum, mutsuzmuş, işte köylüsü
Hoca'yla, bu muhterem adamla alay ediyormuş, ne kavuğuna, ne güleç yüzüne
hürmet ediyorlarmış, mutsuzluğu ondanmış. Kahvede, camiide, yolda bayırda bunu
gören "ya Hoca bi fıkra anlat da gülelim" diyorlarmış. Hoca tam
ağzını açacakken "hakkaten anlatacak" diyerek kıkırdıyor, kasıklarını
tutarak, birbirlerini iteleyerek yerlerde yuvarlanıyor, gülmekten
kıvranıyorlarmış. Hoca, "Lan..." diyormuş "sizin ecdadınızı..."
Hoca söylendikçe köylüler gözlerinden yaşlar gele gele tepiniyormuş. Kahveye
çay içmeye otursa sağdan soldan laf atılmaya başlıyormuş. Biri gevrek gevrek "Hoca,
oturduğun dalı kesiyorsun" diye ortaoyununa başlıyor, Hoca gayriihtiyari
oturduğu sandalyeye bakıyormuş. Bir diğeri "ya tutarsa" diyormuş
gülüşmeleri artırarak, bir diğeri "olmazzz parayı veren düdüğü çalar".
Gül Allah gül.
Hoca'nın köylüsü ayıp nedir
bilmiyormuş. Allahsızlar.
Hoca ne yapsın, iki susuyor, iki
kıpraşıyor, la havle çekiyor, sonra dayanamayıp "lann sizin ecdadınızı
iskeyim utanmazlar, behey gafiller" diyerek saydırıyormuş. Şimdi, aa
olmadı işte diyeniniz çıkacaktır. Koskoca Hoca küfreder mi filan. Lan o insan
değil mi, adamı nebi evliya yaptınız. O kızmaz mı? Bu kadar laf yiyecekti de ne
yapacaktı yani...
Nuh peygambere millet gülüyordu,
"Lan Nuh, napcan oğlum, işin gücün yok mu, nerde yüzdürcen o gemiyi"
diyorlardı. O n'apıyordu? Sus oğlum Nuh, son gülen iyi güler mi diyordu. Yoo,
yürüyün gidin lan şurdan diyordu. Der yani, görgüsüzden hamur alacağına eğil de
yerden çamur al. Çamuru alıp savurur, "hastirin ordan" dermiş o da,
ağzına sağlık. N'olmuş? Gök delinince, yağmur inince ne olmuş? "Bokunu
yiyim Nuh, al bizi gemine..." Nah almış! "Maymun alırım sizi almam
lan kopil" demiş.
Hocanın da aklında Nuh Peygamber
var, evirip çeviriyor, Nasrettin sen bu hallere düşecek adam mıydın, sana bir
gemi lazım. Marangozluğu da yok. Karısı, bakmış ki muhteremin aklı uçuyor:
"Ya demiş, aslanım, kocakafam, senin bu fıkralar, hatıra oldu, yeni espri
bulman lazım. Millet tivitırda neler neler yazıyor".
Vallaha mı? Valla!
Hoca, ne yapsın, sabah namazından
sonra ava çıkmış, dere tepe düz gitmiş, bir kaç espri avlamış. Hah demiş,
"köydeki çekirgeleri gömmem mi bundan gayri". Karısına kızarttırıp pilav yaptırmış, köylüsünü
yemeğe çağırmış. Ziyafet diyormuş konuştuklarına. Daha ne olsun!
Gel gör ki, köylünün aklı fikri
kıkırdamakta. Çökelek gibi çökmeye kararlılarmış, "lan güleriz lan, gel
lan" diye diye varmışlar Hoca'nın evine. Kimileri, Hocayla ciddi ciddi hökumeti,
Tayyibi, silikonlu gızları konuşurken, bir tanesi gizlice mutfağa girmiş,
tenceredeki kızarıp pişmiş esprilerin yerine canlılarını koymuş. Kıs kıs
çıkmış mutfaktan. Onu görenler gülmekten
azmışlar, deli deli kakırdıyor, tepişiyor, yuvarlanıyorlarmış.
Hoca, "Ellam, gine it gibi
uluyoo bunlar, hayırdır inşallah" diye diye mutfağa gitmiş. Avluya
getirdiği tencereyi masanın başına koymuş, köylüyü de buyur etmiş. Kaç ağustos geçirmiş
adam, tencereyi açıp, lafı da gediğine koymaya niyetliymiş. Gel gör ki tencerenin
kapağını kaldırınca espriler pııır diye havalanıp uçuvermiş. Köylü yerlerde,
ossura ossura gülüyor. Hoca şöyle
söylenmiş; “hey yarabbi, haydi esprileri canlandırıp yeniden dünyaya saldın,
sevindirdin, ama benim, emeğimi, yağımı, tuzumu, biberimi, odunumu alıp üzmeye
ne hakkın var?”
Mesele orada kalmamış, Allahım bu
kadar mı gülünür, sarı öküzden dem veren cahiller Hoca'yı gösterip
gülüyorlarmış. Gevezenin biri Hoca'yı yolda çevirmiş: "Hoca az önce yoldan
kızarmış bir espri geçti". Hoca sakalını boşuna ağartmamış: "Bana ne?"
demiş. Geveze, ağzını yaya yaya "Ama senin eve gitti" demiş. Hoca,
"Sana ne!" demiş kıçını dönüp gitmiş.
Gidiş o gidiş...Ne meydana
çıkıyor, ne Cumaya geliyormuş artık.
Gel zaman git zaman ahali, hocayı
küstürdüğünü fark etmiş ve ona takılmaktan vazgeçmiş. Aralarında konuşmuşlar, biri
kahvede Nuh Peygamberin başına gelenleri anlatmış.
Vara yoğa gülen az biraz salak
olur. Ahali yağmur yağacak diye korkmaya bile başlamış o saat. Ülen yoksa Hoca gizli saklı gemi
mi yapıyormuş çat çat?
Hoca da durumun farkına varmış, bakmış ahali pişman... Meydana
varıp avaz avaz bağırmış: "Esprilerimi bulun, yoksa hepinizi pişman ederim".
Köylü, ikindi olmadan bulup getirmiş esprilerini.
"Hocam merak ettik eğer
esprilerin bulunmasaydı ne yapacaktın?" demişler. "Ne mi" demiş Hoca, "işte
sağdan soldan bozup kırpıp bir şey yapacaktım."
İnanışa göre bu mesel dünya
kurulalı beri bir döngü halinde tekrarlanırmış. Ne zaman kötü espriler çoğalsa
“hocanın esprileri pıır kaçmış”, ne zaman insanlar kahkahalarla gülse “hoca
yapmış yapacağını geri almış esprilerini" derlermiş...
Yaa yaa işte böyle.