Cuma, Nisan 30, 2010
Yanlış Parantez
Baki’den sonra Nefi, Nefi’den sonra Nedim, Nedim’den sonra Yahya Kemal neyse işte. Akbaba’dan sonra Gırgır, Gırgır’dan sonra televizyon o! Çobanı ve çeşmesi İstanbul’un. Seyyahı, evi ve eli Türkiye’nin. Cumbalı sokaklar, ipek kravatlar, Kuzguncuk’ta gökkuşağı, her mevsimi esenlik bildirgesi. [yanlış parantez!]
Çizgi: Mehmet Saygın
Çizgi: Mehmet Saygın
Perşembe, Nisan 29, 2010
Çarşamba, Nisan 28, 2010
Salı, Nisan 27, 2010
Pazar, Nisan 25, 2010
Coming Home
Fotoğraf: Mustafa Dedeoğlu
link
link
Cumartesi, Nisan 24, 2010
Cuma, Nisan 23, 2010
Perşembe, Nisan 22, 2010
Çarşamba, Nisan 21, 2010
Salı, Nisan 20, 2010
Peki Ya Kim?
Tahta kaşıklar, kilim desenli giysiler, yelek mesela. Duvara asılı saz, Ruhi Su, şu bu... Karikatürü hiç etkilemedi bunlar, hatta Komünist Partili Engin bile es geçti, vakit Yetmişlerin sonu, Mikrop dergisi. Bir ara, çok sonra mizahçıları konuşturan panellerden birinde, Çağçağ “Köylüyüm, köylü olmaktan gurur duyuyorum” demişti, giyimiyle müsemma. Sonra bir gün Hayal Kahvesi’nde Timsah’tı gördüm. Kendi de bar açtı, Barfly “…Manhatten esintileri” diyordu mekân için, çökelek peyniri değil.
Şehirlidir Türk mizahı, başka İstanbul yok diyen, Hıdır’a, Zübük’e, Zonta’ya, Maganda’ya herkesten önce kızan. Arsızdır, eleştirmeye yetkili tek merci gibi, kendisine katılanlara da kızar: “Bizim magandamız o saf-tertemiz gecekondulu değil!” Peki ya kim? “Yavrunuzun Sayfasın”nı okuyanlar mı? Hem Tommiks, hem Binbir Surat. Hem sevecek, hem dövecek.
Şehirlidir Türk mizahı, başka İstanbul yok diyen, Hıdır’a, Zübük’e, Zonta’ya, Maganda’ya herkesten önce kızan. Arsızdır, eleştirmeye yetkili tek merci gibi, kendisine katılanlara da kızar: “Bizim magandamız o saf-tertemiz gecekondulu değil!” Peki ya kim? “Yavrunuzun Sayfasın”nı okuyanlar mı? Hem Tommiks, hem Binbir Surat. Hem sevecek, hem dövecek.
Pazartesi, Nisan 19, 2010
Pazar, Nisan 18, 2010
Cumartesi, Nisan 17, 2010
Cuma, Nisan 16, 2010
Kahkaha Zıvanası
Can Barslan, helâ duvarlarının en komik sesi. Öksürük olmuş eşek ve erken atan ramazan topu. Sarı sayfaların Kavuğu. Ne mürekkep balığı ne de çinidensabır. Gırgır bağlarından çıkma ayrık otu: Limonî. Bir inci midyesinin kaptığı espri. Kahkaha zıvanası.
Görseli Levent'ten (Gönenç) aldım.
link
Görseli Levent'ten (Gönenç) aldım.
link
Perşembe, Nisan 15, 2010
Sağım solum Önüm Arkam Ebe Sobe...
Salı, Nisan 13, 2010
Pazartesi, Nisan 12, 2010
Pazar, Nisan 11, 2010
Cumartesi, Nisan 10, 2010
Tarkan, Fantastik Bir Türk
Tarkan yeniden yayınlanmaya başladı. Kuşkusuz, çizgi roman yayınlarındaki zuhur eden çeşitlilik hesap edilirse sürpriz olmayan bir gelişme bu. Serüven edebiyatının her türlüsünün iştahla tüketildiği bir evde büyüdüğüm için Tarkan’ın benim çocukluğumda önemli bir yeri vardır. Hürriyet’te yayınlanan sayfalarını kesip defterlere yapıştırdığımı, ilk aboneliğimin Tarkan dergisiyle olduğunu, 1978 yılında intihar eden yaratıcısı Sezgin Burak’ın ardından gözyaşı döktüğümü hemen söyleyebilirim. Henüz dokuz yaşında bir çocuk için alışılmadık bir ölüm ve kayıptı. Sahici bir eksiklik yaşamıştım.
Radikal Kitap, 9.4.2010
Cuma, Nisan 09, 2010
Perşembe, Nisan 08, 2010
Çarşamba, Nisan 07, 2010
İpek gibi...
Dar zamanlarda, İkitelli’de, iş arasında, hevesle, koşarak çiziyor “dışarı”ya. En çok kim seviyor deselerdi, düşünmezdik: Sencer. “İpek gibi yumuşak, ipek gibi kuvvetli”. Eski zamanlardaki gibi güzel’in çizeri. Balat’ın azınlık güneşi vuruyor resimlerine; muhacir kızlar, taşplaklar, cumbadan silkelenen kilimler, köşebaşında zulada biryantinli bir oğlan, radyoda Yurttan Sesler, fasulye pilakisi. Gani, çocukluğunu kovalayan “palyaço”: Dilinde o zamanlardan kalma bir küfür, tekrarlıyor gülerek. Sencer, Gani’yi değil kendini çizdi Balat Öyküleri’nde çokça.
Görsel ve Sencer hakkında Necdet Şen yazısı için link
Görsel ve Sencer hakkında Necdet Şen yazısı için link
Salı, Nisan 06, 2010
Pazartesi, Nisan 05, 2010
Kapitalizmin Yeni Dinlerinden Biri
(…) İlgimi çeken bir noktadan söz etmesem olmayacak. Serüven filmlerindeki takır tukur kol bacak kıran kahramanları, gün ağarırken, kolay değil elbet, yoga benzeri ruhsal bir arınma içinde görürüz. Sonra yaşlı, çekik gözlü yaşlı bir üstad yanına gelir adaleli arkadaşımızın, veciz ve zihin açıcı sözler eder. Bizdeki avantürlerin kahramanlarıysa ebru yapan, ney çalan ya da hattatlık eden bir amcanın yanına gidiyorlar. Glokalleşme böyle bir şey işte! Üst orta sınıflardan kadınların reiki kadar ebru kurslarına gitmelerini tesadüf sayabilir miyiz?
Pazar, Nisan 04, 2010
Ottomanya’nın Çılgın Türkleri
Nizamettin Nazif’in [Tepedenlioğlu] Kara Davut romanı geçen yüzyılın yirmili yıllarında büyük ilgi görmekte, tefrika edildiği Vakit gazetesini çok sattırmaktadır. Derken Kara Davut, romanda, sonraları Fatih adını alacak genç Şehzade Mehmet’e bir tokat aşkeder ve gerçek hayatta olanlar olur. Öğrenciler, gençler ve diğer öfkeliler gazetenin önünde toplanarak Fatih’e tokat yedirten cüretten hesap sorarlar, “olacak şey değildir”. Tefrika alelacele kaldırılır, özürler dilenir, hiddetli kalabalık yatıştırılmaya çalışılır. Geçmiş zaman hezeyanları deyip geçmemeli, her konu konuşulamıyor ve yazılamıyor bu memlekette hâlâ…
Bitirirken: kitabın kapak süslemesindeki matbaa işçiliği takdir gerektirecek ölçüde güzel. İçeride ise mükerrer kullanılmış en az üç karikatür var. Keşke kapaktaki kadar özen gösterilseymiş, baskıdan önce birine okutulsaymış...
Birgün Kitap, 3.4.2010
Cumartesi, Nisan 03, 2010
Cuma, Nisan 02, 2010
Perşembe, Nisan 01, 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)