Askerde, daha ilk günümde, sonraki günlerimi güçleştirecek bir hata yaptım. Galiba askeri psikologlar ya da isimleri herneyse o türden bir uzman grubu, bize cevaplamamız için bazı evraklar verdi. Her yerde yapılan, pek de anlamı olmayan angaryalardan saydığımdan kısa sürede cevaplayıp teslim ettim, zaten herkes o kadar lüzumsuz görüyordu ki, dağıtılan teksir kağıtlarındaki kimi sorular silik çıkmıştı, okunamıyor, ne demek istendiği anlaşılmıyordu filan.
Böylece diyelim, askerlik hayatımı etkileyecek, en azından bu yaşıma kadar aklımda kalacak "serüvenim" verdiğim cevaplardan biriyle başlamış oldu. Henüz bilmiyordum. Soru, meğer "yabancı bir kadınla cinsel ilişkide bulundunuz mu?" imiş... sadece yabancı... kısmı okunduğu için bunlar bildiğimiz yabancı dili soruyorlar diye düşünerek "İngilizce" yazmıştım altına...
Akşam üstü çağırdılar, haliyle meraklanarak gittim, yeni tanıştığım acemi askerler "seni yazıcı yapacaklar" filan diye akıl yürüttüler, iyi mi kötü mü, zerre bir fikrim yoktu... Karşıma çıkan subay, gevrek gevrek sırtararak "evladım, bilmediğimiz bir stil mi var, İngilizce nasıl oluyor bi söyle bakayım" dedi ve mesele açığa çıkana kadar, anlamadan, ama anlıyormuş gibi yaparak durumu idare ettim. İnsan, bu saçma soruyu niye soruyorsunuz demek istiyor, diyemiyor, tikkatle komutanınızı dinlemeye devam ediyorsunuz.
İki üç konuştuk, başka subaylar da geldi, baktım makara yapıyorlar, herkes gülüyor, nasıl oldu bilmiyorum, yarım saat sonra bir binbaşının karşısına çıkardılar beni. Tuhaflığı üstüme çeken doğal bir mıknatısım vardır...aklımda mı kalbimde mi, tam nerede bilmiyorum ama böbrek taşımı da o yapıyor. Neyse bu Binbaşı, pratik bir adamdı, bir dakika kadar hiç konuşmadan gözümün içine baktı ve en sonunda "sana bir çocuğu emanet edeceğiz," dedi, anlamıyorum tabii, "bu çocuk, intihara meyilli, göz kulak olacaksın" diye devam etti... Böyle anlattığıma bakmayın, sahiden dehşetle dinlemiştim ve hayatımda başıma gelmiş bir şey değildi... Kibarca bunun ağır bir sorumluluk olduğunu, ne yapacağımı dahi bilmediğimi filan anlatmaya çalıştım. Binbaşı, ben konuştukça keyifleniyor gibiydi, "işte" dedi "benim aradığım senin gibi sorumluluk sahibi biri, sen tam da bu işe uygun bir askersin" . Lafı ağzıma tıkadı, nereliymişim, babam ne iş yapıyormuş, bir sürü tırı vırı...Sonra telefonla birilerini çağırdı odaya.
Astsubayla birlikte bahçeye indik, kenarda bekleyen askerlerden birine el etti. Orta boylu, epeyce zayıf ve ağır hareket eden biri geldi yanımıza. Hayatımda ilk kez resmi kayıtlara geçmiş intihara meyilli birini görüyordum. Çocukta göz teması diye bir şey yoktu, odaklanamıyor gibiydi... ya da ben abartıyordum, gergindim. İntihara meyilli çocuğa, beni gösterip "Lan, bu senin manga komutanın, birbirinizi koruyup kollayıp beni üzmeyeceksiniz, belanızı iskerim". O dakikadan sonra durumu, tavrı, evveliyatı, fiiliyatı hiç anlamadan sürüklenmeye başladım. Çocuğun intihara meyilli olduğunu askerler nereden biliyor, merak ediyordum...Hatırlı birisinin çocuğu filan mı acaba...Kasatura mı çekmiş, o sessiz bebe geceleri vampire mi dönüşüyor diyor, oğlanı süzüp duruyordum, aklımdaki sorular bir türlü bitmiyordu.
Çocukla beraber yatakhaneye gittik, baktım, ranzalarımız yan yana...Önceden ayarlanmış. Uykular haram bana diye düşündüm tırsarak... Ne yapacağıma da karar veremiyorum, laflamaya başladım, iyi kötü bir senkron tuttururum umudundayım, gel gör ki konuşkan biri değildi, orta sınıftan bir ailenin oğluydu, İstanbul'da yaşıyormuş, mühendismiş, annesi, ablası, eniştesi, varmış... kitap falan okumazmış, müzik, sinema... cıkk.
Günler geçti, milim ilerleyemedim, çocuk, kendini etrafa kapatıyor, kimseyle tek kelime etmiyordu. Yapabilir, insan kimselerle konuşmadan bir hayat yaşayabilir veya istiyorsa intihar edebilir. Ama güsel kardeşim, beni niye bu hikayeye katıyorsunuz? Oğlan konuşmadıkça, kayboldukça aha diyorum "az sonra" yapacak bir şey... Her sabah "tıraş" oluyoruz, gözüm çocukta... keser mi keser... arada kayboluyor, panikliyorum, sürekli vehim yapıyorum, yav ben de gencim, ben de çekiyorum bu askerlik cenderesini enee demek istiyorum, çok da tınn diyor kader bana.
Laf uzamasın, hikaye daha uzun çünkü... Çocuk intihar etmedi, bir buçuk ay sonra çocukla ayrı yerlere gönderildik. Askerden sonra bir kere telefonla aradım, zoraki konuştu benimle, bana askerliği unutmak istediğini, acemilikten sonra gittiği Kars'ta acı çektiğini, kendisine o günleri hatırlatan hiçbir şeyi hayatında istemediğini filan mır mır mırıldadı... Oyy oy... Özetle beni bir daha arama demeye getirdi... Telefonu kapattım, ilk hissim şuydu, iyi güzel "yaşıyor"
Benim intiharlı hikayem bittabi orada bitmedi, acemilikten sonra geldiğim birlikte, subaylar aralarında haberleştikleri için olmalı, intihar etmiş bir başka askeri daha bana emanet ettiler, üstelik o, sonradan çok ünlenecek bir karikatüristti... İş daha da zorlaştı, bileklerini kesmişti ve felaket durumdaydı. Yine yapacak deniyordu. Bu faslı anlatmayacağım...
Hafif tertip mavra yaptığım için araya kaynamasın... İnsanların birbirine yardım etmesi, iyicillikle yanyana durması tabii ki çok önemli, yapmam gerekiyordu yaptım ama bunu gönüllü olarak yapmadım... İki espri yaptım ve neşeliyim diye, veya gözümün içine bakıp beni iyi insan sandılar diye... bu göreve zorlanmam baştan sona ahmaklıktı... bunun saçma bir soruya verdiğim saçma bir cevapla başlaması daha büyük dangozluktu... Ne yapmam ve ne yapmamam gerektiğini hiç bilmediğim bir yardıma zorlandım...
Acemilik sırasında Binbaşı benimle bir kere daha konuştuğunda "ailede birisi intihar ederse bir başka aile üyesi de eder" gibi kalıtımla ilgili garabet bir iddiada bulunmuştu. Askere gittiğinizde bu soru sorulur size, ailenizde intihar etmiş biri varsa eğer, hemmen kenara ayrılırsınız... Bu yıl başında Hacettepe Psikiyatri bölümüne bir konuşmaya çağırdılar, orada bunu, bana sorular soran akademisyenlere yöneltmek isterdim, edebiyat magazini yaptık, kıkırdayıp geçtik. O günleri unutmak istiyor olabilirim.
Biliyorsunuz sağlık sistemi "refakatçi" olmadan "hastaya" bakamıyor... belki de o mantıkla, askerde, birilerine "refakatçi" görevi veriliyor, yük atılıyor... Çok kalabalıktık, yetişemiyor, bakamıyorlardı.
Şurası çok açık ki, herkesin askere alınmaması, asker olmaması gerekiyor. Eski kuşaklar, askerliğin olumlu bir terbiye olduğuna inanırdı, tabii ki ilgisi yok, ama bana yok, o mühendise, o karikatüriste yok, belki birilerine iyi geliyordur, kendi adıma hayatımdan bir yıl harcandı gitti... O sebeple bu "bedelli" işini bir seçenek olarak doğru buluyorum.
Hayır, yabancı bir kadınla ilişkim olsa ne olacak? Te Allam...