Çarşamba, Mayıs 31, 2023
Umut
Yakın dönemde öne çıkan akademisyenlerden birinin tivitini gördüm, popüler olduğu için biteviye karşıma çıkıyor çünkü...Tivitleriyle seçim sonrasını "açıklayarak" birilerinin salaklığını teşhir ediyor, kasavetli bir bıkkınlıkla hararet yapıyor diyelim...
Yazdığı ilk cümleye takılıp kaldım, "Türkiye'de seçmeni 'umut' yönetiyor" demiş, oradan almış, hafif nevropatça hafif pataküte döverek ilerlemiş.
Seçmeni, sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde umut yönlendirir, insanlar, gelecekle-geleceğiyle ilgili bir tercihte bulunurken bir beklenti içindedirler, bir şeyi korumak ve değiştirmekle ilgili ümit eder, hayal kurar ve oy verirler.
Fransız seçmeni de umut eder, Güney Afrikalı da... Oy verirken umut etmeyen seçmen yoktur. Umut, dünyanın her yerinde seçimin ana eksenidir. Seçimlerdeki partiler hayal ettirmeye, inandırmaya çalışır, aralarındaki genel tartışma hattı, tarafların birbirini yetersizlikle suçlamasıyla gelişir, hayalcilik, umut tacirliği, yalancılık en çok duyulan şeylerdir.
Seçmeni umut yönetir derse doğru derdim ama Türkiye'de seçmeni umut yönetiyor denirse, bu akademik bir yorum olmaz, olsa olsa en iyi tabirle aktüeli kovalayan gazetecilik, kaba tabirle medyatik bir şovmenlik olur...
Salı, Mayıs 30, 2023
Bambaşka bi Türkiye
Efendim işte düşünsenize yüzbin kişi Tutunamayanlar'ı, Kara Kitap'ı, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü, Suç ve Ceza'yı sahiden ve ayrı ayrı okusa neler neler olurdu, bambaşka bir Türkiye'de yaşıyor olurduk falan filan...
El artırayım, yüz bin değil bir milyon kişi okusa değişmezdi, o insanlar sadece o kitapları okumuş olurlardı, Türkiye yine aynı ülke olurdu, ders kitabı olsalar değişmezdi.
Bu romantik iddiayı kim(ler) yapıyor peki, tabii ki bu kitapları okuyanlar... Narsistik bir şişinmeyle kendilerini ve kitapları okurken gösterdikleri emeği abartıyorlar. İnsanlar, kendileri dışında herkesi "eksik" buldukları, bütün eğitim sistemimiz eksikliğin telafisi (öğreten olup cahilleri yetiştireceğiz fikri) üzerine kurulu olduğu için bu tür iddialar okur yazarların gururunu okşuyor, başka türlü bir hayat bilmedikleri için de aşkla benimsiyor, en azından saçma bulup eleştirmiyorlar.
Pazartesi, Mayıs 29, 2023
Hayat, sıkıntıyla başlar
Meğer, yanaz, aksilik demekmiş.
O gün hoşuma gitmişti, halen de severim, arkadaşlığın nasıl başladığını, nasıl korunduğunu, nasıl büyüdüğünü anlatan bir çıkarımı var çünkü. Bu türden sözlere mutlak doğru denemez ama doğruluk payı içerdiklerini biliriz. Herkes kendi deneyimlerinden yola çıkarak o doğruluk payını tartışıyor zaten.
Ben, hayatın sıkıntıyla başladığına inananlardanım. Zorlandığımız yerde, sıkıntıyla yüzleştiğimizde "büyüyoruz" ve hayata başka türlü bakar oluyoruz. Ondan önce ne varsa, tek tek düşününce hepsi neşeli ve güzel olan şeyler. Eğleniyoruz, özgürce geziyoruz, cebimize harçlık, elimize reçelli-salçalı ekmek veriliyor. Ne yük taşıyoruz ne aş için gayme peşine düşüyoruz...
Yanlış anlaşılmasın, acıların insanları olgunlaştırdığını filan söylemiyorum. Olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemiyorum veya. Sıkıntı dediğimiz şey de sipariş edilecek ya da almıyorum denecek bir şey değil. Sınav nasıl varsa, maç nasıl varsa... aşk, devrim, isyan nasıl varsa sıkıntı da var.
Sıkıntı, bana sorarsanız, hayatın ta kendisi... Daha az sıkıntı çekmek için çalışıyoruz belki de... Sadece o da değil, madden ve ruhen ihtiyacımız var sıkıntıya... Küçük ve büyük sıkıntılar var. Farkına varılmayan ya da büyütülen sıkıntılar da...
Pazar, Mayıs 28, 2023
Cumartesi, Mayıs 27, 2023
Akbaba Kapakları Arşivi
Bu duyuru ve paylaşım ticari bir beklentiyle yapılmamaktadır.
Özel not: Bu duyuruyu 2008 yılında yapmıştım, şimdi yineliyorum, o sebeple, yazılan yorumları ve açıklamaları okumanızı rica edeceğim.
Kimi dergilerle hallerim
Aşağıdaki fotoğraftaki kutuda kırk elli yıllık erotik erkek
dergileri var, çizgi romanla ilgili biri olduğum için, o dergilerde mutlaka
dört ile altı sayfalık işler yayımlanırdı, o sebep ileride yazarım filan diye ayırmışım-tutmuşum.
Yakınlarda hepsinin taramasını yaptım, görsellerini aldım, kaydını yazdım. E
elden çıkarayım diyorum, sahaflar almıyorlar. Cidden böyle, satamıyorlarmış.
Ankara’da bu dergileri satın alacak sahafı henüz bulamadım.
Bu tür dergiler, aşağı yukarı doksanlı yılların
ortasından beri yoklar, davalar, toplatmalar, cezalar nedeniyle çıkamıyorlar, e
yani nadir-az bulunan yayınlar oldular, ne ki istenmiyorlar
Evet eskiden, değil erkek dergisi ya da çizgi roman,
roman bile satmayan sahaflar hatırlıyorum, ucuz ve bayağı bulur satmazlardı, bu
öyle değil, dergileri istemiyor, NadirKitap’ta ilana bile çıkamayacaklarını
söylüyorlar, el altından satmak zorunda kalırlarmış filan… Tabii ki tercih,
almayabilirler… Ama hepsinin ağız birliği etmişçesine istememesi trajik geliyor
bana… Talep yok denmiyor mesela…Uzak durmak, mahcubiyet duymak, yanlış
tanınmak, öyle hatırlanmamak, bu dergilerden kazanılacak parayı hayırsız kazanç
saymak filan hepsi var içinde…
Yanlış anlaşılmasın, sahafları filan eleştirmiyorum, bir
ruh halinden söz ediyorum, herkesi etkileyen zamanın ruhundan… arada
konuşuyoruz ya, eskiden memleket kamusallığını seküler milliyetçiler
belirlerdi, şimdi dindar milliyetçiler belirliyor, bu da onun bir sonucu…
Cuma, Mayıs 26, 2023
Unutulmaya mahkum
Bana ilginç gelen bir tarafı var, o yıllarda halihazırda çalışan (kendilerine göre iki yaşlı) çizeri fena küçümsüyorlar... Orhan Ural ve Necmi Rıza, onların genç ve iştahlı öfkelerinden nasiplerini alıyorlar. Ural 1913, Ayça ise 1914 doğumlu... kırklı yaşlarının başında iki çizer, o yıllarda yirmili yaşlarında olan genç bir kuşağın hedefi halindeler...
Unutulmaya mahkum denmiş... Pek de öyle olmadı.
Perşembe, Mayıs 25, 2023
Hariçten gazel
Çarşamba, Mayıs 24, 2023
Biz birbirimize benzeriz
Salı, Mayıs 23, 2023
Pazartesi, Mayıs 22, 2023
Genjlik
Abartmış mıydık acaba, ya da bugün çok bile söylemişiz mi demeliyiz, sahiden bilemiyorum...
Mesele, bu kadar çok insanın gençlik pozu yapmasından çıkmıştı, kaçan gençliği kovalamasından, gençleşmeye çalışmasından, bu kadar çok gencin ihtiyarlar gibi düşünmesinden filan...
İçinde yaşadığımız hayatın gerginliği nedeniyle insan şunu düşünmeden edemiyor, bizim gibi ülkelerde insanlar kaç yıl genç kalabiliyor, kaç yıl çocuk kalabiliyor?
Pazar, Mayıs 21, 2023
Fotoromanzi
Cumartesi, Mayıs 20, 2023
Çizgilere Derkenar 28
Cuma, Mayıs 19, 2023
Durumlar (3)
Perşembe, Mayıs 18, 2023
Durumlar (2)
Onuncusu, Oğan'ın aldığı oylar, yekpare olarak bir yerden bir yere gitmeyecek ve kesin olarak dağılacak... Çünkü bu yeni ve kim olduğun bilmediğimiz sağcımızın seçmeni yekpare değil... O dahi tanımıyor seçmenini... Türkiye'de siyasetçiler, özellikle birbirlerini, en çok da orta sınıftan büyükşehirlileri ve okumuşları memleketi tanımamakla suçlar... Kimsenin seçmeni tam tanıdığını veya tanımadığını düşünmüyorum, siyasetçilerinin yapıp ettikleri başta iş bulmak gibi hayati ihtiyaçları karşılamak, madden kolaylaştırmalar ve muhtaçlaştırmalar yapmak, al gülüm ver gülüm şeklinde seçmenini borçlandırmak. Alışveriş bu şekilde gelişince asıl olarak seçmenin ricacı olacağı siyasetçiyi tanıması ve onun nabzına göre şerbet vermesi gerekiyor. Hakeza, zengin mebus, niye oy verenleri tanısın ki... sadece yukarıdaki tekadamı tanımalı ki (mecazen ve madden) ihalesini alsın...
On birincisi, KK genç kuşağı yakalayamadı deniyor, "yakalanması gereken genç kuşak" imgesi tanımlanabilir, yakalanabilir ve ölçülebilir şey olmadığı için ben bunun bir klişe olduğuna, ancak iddia sahibinin poz yapmasına yaradığına inanıyorum. Hangi gençten söz ediliyor sahiden anlamış değilim. Z Kuşağı veya Tiktok kullanıcıları filan bunlar uçuşan nitelemeler ve ortayaşlı internet kullanıcılarının ürettiği adlandırmalar. Ben Keçiören'de büyüdüm, okuduğum üniversitede sırf Keçiören'de büyüdüm diye benden korkanlar vardı, o yaşta alıp beni Yozgat'a götürselerdi, hiç de korkulmaz, şeerli züppe ve muhallebi çocuğu sayılırdım. Kaldı ki, KK ve CHP'nin uzun yıllardır ilk kez doğru bir kampanya yaptığını, iktidara cevap yetiştirmeyip kendi dilini ve iddiasını kurmayı becerebildiğini düşünüyorum.
On ikincisi, "vazgeçtim, bir daha oy vermeye gitmem" diyenleri, özellikle bunu bir pozla yapanları anlamaya çalışıyorum. Oy vermeyebilirsin, gitmeyebilirsin, kandırıldığını düşünebilirsin ama memleket bu kadar kötüye giderken, cebindeki para her gün değer kaybederken, yüz binlerce insan temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmışken, demokrasi tarumar olmuşken e birazcık sussan , e'cicik beklesen ne kaybedersin... Emin ol sen o kadar önemli değilsin, ben de değilim.
On üçüncüsü, biliyorsunuz, Millet İttifakı, iki elleriyle kalp işareti yapıyordu ve karşıtları, bunun eşcinsellikle, lgbt ile özdeşleştiren imalarda bulundular, hal bu olunca, stratejik olarak yanlış seçim olduğu iddia edildi. Genel olarak seçim kampanyalarının tutucu ve radikal tarafları, sadece günü değil geleceğe de yönelik bir projeksiyonu olur. Malum, KK'nın Alevi olduğu için seçilemeyeceğini söyleyenler oldu, o da yanlış sayıldı filan. Ben cesurca ve yeni buldum, ha evet, daha önemli bir sorunlarımız olduğunu daha çok anlatmaları, ekonomik çöküşü daha fazla vurgulamaları ve hatta ekonomi tasarımcısını şimdiden vizyona çıkarmaları gerekiyordu.
On dördüncüsü, oyların çalınması meselesi yeni değil, özellikle taşrada, kontrol edilemez hale gelen metropollerde bunun yapıldığını biliyorduk. Mesele, bununla başedebilmek, izin vermemek, buna göre organize olmak... Veya Anadolu Ajansı taraflı ve manipülatif yayın yapıyor diye çok abartılıyor, e evet, ne bekliyorduk, niye şaşırıyor ve bunu takılıp kalıyoruz.
On beşincisi, olsaydı bulsaydı, ne desek boş, iki adaylı bir seçime gidiyoruz, iki adayı da istememek ve beğenmemek mümkün, ama bunun bize bir faydası yok... Sonuçta bir hayat yaşıyoruz ve biz bu hayatı oyluyoruz, mevcut ekonomiyi, hukuk ve adaleti, demokrasiyi oyluyoruz... Bir ümidi oyluyoruz, biri bu hayatı değiştireceğim diyor, diğeri değiştirmeyeceğim, bu kadar basit... KK kazanırsa yapamazmış filan, inanın o noktada değiliz, iddia ediyorum hiç bir şey yapmasa bile bundan iyidir, öyle bir araftayız.
Çarşamba, Mayıs 17, 2023
Salı, Mayıs 16, 2023
Durumlar
İkincisi, değerlendirmeler yapılırken, iktidar partisinin üye sayısının on milyonun üzerinde olduğu hatırlanmıyor. Bu çok çok büyük bir rakam...Kolay olmayacağı çok belliydi. Ki bence, çok oy kaybettiler. İttifak olmasa ne olurdu yine pek dikkate alınmıyor.
Üçüncüsü, deprem bölgesinde AKP'nin oylarının düşmeyeceğinden emindim, yıllar önce Türkiye'nin en zengin yüz ilçesiyle en yoksul yüz ilçesinin oy tercihlerini karşılaştırmıştım. Yoksullar ve yoksunluk içinde olanlar, şaşmaz biçimde, iktidar partisine oy veriyorlar. Daha da yalnız kalmaktan, cezalandırılmaktan korkuyorlar, gücün yanında kalmayı tercih ediyorlar.
Dördüncüsü, Kürtler'in varlığı yine çok belirleyici oldu, halen de herkes onlara göre mevzii alıyor. Muhalifler, Kürtler olmadan kazanamayacaklarını biliyorlar ama o cendereden çıkamıyorlar.
Beşincisi, biraz matrak yaparak söylüyordum bunu, isimleri Yeşil Sol değil de Yeşil Demokrasi olsaydı, yani sol vurgusu olmasaydı, daha çok oy alabilirdi diye espri yapıyordum. Ülkenin sağcılaşması, dindarlaşması herkes gibi onları da etkiledi, Kürtler, Kürtleri ikna edemediler, öyle görünüyor.
Altıncısı, MHP nasıl bu oyu alabiliyor deniyor, iktidarda olmanın maddi imkanlarına sahip çıkmaları gerekiyordu demeyeceğim, parti seçmeni, bence uzun süredir, "dili fena halde sürçen" liderine değil "devlete", "devletin bekasına" oy veriyor. Erimenin herkes farkında, hiç bir şey iyiye gitmiyor, görüyorlar.
Yedincisi, TİP daha yüksek oy almalıydı deniyor, ben ancak bu kadar alabilirlerdi diye düşünüyorum, oy oranlarını doğru tahmin ettiğim için bunu söylüyor değilim. Cesaretlerini veya hareketin kendisini azımsadığım düşünülmesin ama şu ters köşeyi baştan beri söylüyorum, muhalif argümanlarını, meclis konuşmalarını filan birebir olarak bir HDP'li söylese ne olurdu? Bunları söyleyen HDP'lilerin canlarına okurlardı. Mevcut rejim, "komünistleri" ciddi bir tehlike olarak görmüyor, asıl tehlikeliler Kürtler ve Kürtlerle yanyana durabilen Türkler... Siyasi olarak ne büyük cezayı onlara veriyorlar.
Sekizincisi, evet meclisteki tablo hiç parlak değil, diğer yandan iktisaden iflas etmiş durumdayız, erken seçim büyük bir sürpriz olmayacak... Mevcut siyasetleriyle bu krizden çıkılması mümkün görünmüyor. Evet, ne yazık ki, hak ve özgürlüklerle ilgili trajedi devam edecek gibi duruyor... O çok çok üzücü... Göçler devam edecek... Ege'ye taşınanlarla Türkiye'den yurt dışına gidecekleri kastediyorum.
Diğer yandan bir seçim daha var, elimizden geleni bir kere daha yapacağız, üstüne koyarak daha iyisini yapacağız. Kolay olsaydı, muhalif olmazdık diye kendimize hatırlatalım...
Dünyada bir ben kalsam, yine de vazgeçmeyeceğim ve o zalime oy vermeyeceğim.
Nefret
Pazartesi, Mayıs 15, 2023
Devam
Doğru ve isabetli bir açıklama mı diyelim yoksa yahu bunu zaten biliyorduk, siyaset dediğin bu önkabulle başlar mı? İlk defa olmuyor, ülkenin en yoksul il ve ilçeleri, iktidar kimse, ona oy verirler... Deprem bölgesinde yokluk ve yoksunluk içindeki ahali buna bir istisna olacak değildi, aklımıza yatmayabilir ama hep böyle olur.
Yaşadığım yer itibarıyla söyleyeyim, ilk kez bu kadar yoğun bir katılıma şahit oldum, muhalifler güçlü bir iyimserlik duyarak oy kullanmaya geliyorlardı, kazanacaklarına inanıyorlardı. E olmadı diyelim, anlaşılır bir hayal kırıklığı içinde açıklamalar, suçlamalar, bıkkınlıklar görüyoruz ve yaşıyoruz.
İnsanların neye dayanarak oy verdiklerini anlamak pek kolay değil, sonuca bakarak hepimiz bir şeyler söyleyebiliriz ama lidere, siyasi bir fikre, partiye de verilmeyebiliyor, korkular kadar hesaplaşmalar da etkili olabiliyor.
Yüksek enflasyonlu, paramızın itibarsızlaştığı, siyaseten kaotik, her iki kişiden birinin mutsuz ve muhalif olduğu, o iki kişinin birbirini sevmediği bir deprem ülkesindeyiz. Siyasi mücadele her zaman uzun soluklu olmayı ve sabırlı olmayı gerektirir, yüzü geleceğe dönük her türlü dayanışma bir kazanımdır. Öyle düşünüp, devam etmek gerekiyor, mesele ikinci tur değil yani... Daha fazlası ve yeni olanı çağırıcı olabilmesi…
Cumartesi, Mayıs 13, 2023
Bi öpek mi?
Cuma, Mayıs 12, 2023
Seç
Perşembe, Mayıs 11, 2023
Reşat Nuri
Çarşamba, Mayıs 10, 2023
Son Okuduklarım 72
Salı, Mayıs 09, 2023
Yapay zikaa
Denemek için kendi adresimi yazdım, çeşitli konularda hediye önerileri yaptı, matrak olduğu için paylaşayım istedim, çizgi romanları sevdiğimi düşünerek üç kitap ismi vermiş, üçü de çok bilinen kitaplar, eğer türle ilgili biriysem önerilen şeyleri bu yaşa kadar okumamış olmam imkansız gibi bir şey, sonra neden bilmiyorum, muhtemelen çizgi roman sevdiğime göre, Tolkien da severim diye düşünmüş, o fasıldan bir şeyler sıralamış...
Büyük beklentilerim yoktu, ergence bir şey çıkacağını, yapay zekanın çok Amerikalı, çok Holivut merkezli "düşündüğünü" tahmin ediyordum, e yanılmadım.
Twiter, global popüler kültürün en önemli medium'u... Ulusalda ve yerelde ayrı ayrı karşılıkları var, ama her nerede nasıl gelişirse gelişsin, asıl olarak İngilizce konuşan ve epeyce Amerikalı bir şey var ortada... Netflix, dünyaya yayılırken, yerel olanın yerelliğini koruyarak dünyaya takdim etmek gibi iddiası vardı, mümkün olmadı, yapamadılar... Hemen her üretim, birbirine benzemeye, yerelliğini kaybetmeye başladı...
Yapay zeka, bir ortalama gösteriyor bize...Benzeştiren, birörnekleştiren fikir ve eğilimleri özetliyor... Çizgi roman denildiğinde benim aklıma Sandman'in gelmemesi çok da "popi" değil yani...Veya etkisi yok...
Pazartesi, Mayıs 08, 2023
İşe güce bakmak
Bir iş popülerleştikçe, yayın mecrasına, üreticilerine veya içeriğe bağlı olarak daha geniş bir seyirciye ulaştıkça beğenme-beğenmeme ölçütleri inanılmaz çeşitleniyor, dışarıdan bakıldığında yan yana gelemeyeceğini düşündüğünüz pek çok insan aynı hikayeyi sevebiliyor…
İlk yıllarımda çok şaşırırdım, yaptığım işleri siyaseten öyle insanlar beğeniyordu ki, aa diyordum bir yerde yanlış yapıyorum, beni beğenmemeleri gerekiyor…
Popüler kültürün sızmaları, yaygınlaşma biçimi çok kolay tarif edilebilir bir şey değil.
Yeni bir şey söylemiyorsun denebilir, elbette söylemiyorum ama kolay unutulduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu kadar çok yorum, tavsiye, övgü, eleştiri ve küfrün olduğu bir yerde üretim yapmak, genel izleyiciyi memnun etmek kolay değil… Üretimle ilgili çok fazla belirleyen var, tüketiciler (sadece oyuncu fanları da değil) söz sahibi olmak istiyor, üretimde belirleyici olduklarına inanıyorlar vs…Popüler olan hakkında konuşmak insanlara kolay geliyor veya...
Genel olarak yapmak istediğim şey, popüler kültürün imkanlarını kullanarak muhalif bir anlatı geliştirmek ve kendi dünyama ilişkin bir şeyler söyleyebilmek...Yazması kolay ama bunu yapabilmek her bakımdan bir mücadele gerektiriyor, her şeyden önce yapılan iş çok pahalı, maliyetlerle uğraşmak zorundasınız... Üretirken klişeleri kullanmak ve klişelere karşı durmak zorundasınız... Yüksek bir rekabet var, sürat var, zamana karşı üretiyorsunuz filan...
İlk sezon olmasaydı, ikincisi olmazdı veya ikincisi başarılı olduğu için üçüncüsünü istediler. Birinci sezon ile ikincisi arasında beş yıl vardı, bu defa öyle olmayacak gibi duruyor. Dijital platformlarda bir işin devamı abonelik getirmesine ve içerde bölümlerin izlenmesine bağlı... İlk sezonla ikinci sezonun arasındaki izlenme farkı, ikincisi lehine çok farklı...
İkinci sezonda sadece senaryo yazmakla kalmayıp işe dahil olmamın en temel sebebi şu... Doğru ya da yanlış, bir his taşıyordum, ben olursam, bazı şeyler daha iyi olabilir gibi bir inanışım vardı ve yaptığım işle arkasını getirmek, üçüncü sezonu istetmek istiyordum. Kısmen bunu başardığımı düşünüyorum, üstüne koyarsam mutlu olurum.
Yazılanlara tek tek cevap vermiyorum çünkü, attığım tivit, bir gün içinde yüz yirmi bin kez görüntülenmişti, bu çokluk, süresiz bir meşguliyet demek, asıl işime, hikayeciliğe odaklanmam daha doğru olur diye düşünüyorum.
Pazar, Mayıs 07, 2023
Bakışlar
Fotoğrafın az bulunduğu zamanlarda çerçeveye dahil olan herkese tuhaf bir neşe ve istemsiz bir sırtarma gelirdi, dansöz ile beyfendinin hemen arkasındakiler kıkırdıyorlar.
Dansözün cilvesi, vizörden fotoğrafa bakacak bizlere mi, yoksa fotoğrafçıya mı, orası karışık... Arka masadakiler "Selami abi, amman yenge görmesin" türü bayık bir espri yapıyorlar gibi... Sevilen bir gülme vesilesidir, hele gece hayatına pek karışmayanlar için...Nıhanıha efektiyle düşünülebilir...
Beyfendinin dansöze ve yine masada oturan hanfendinin beyfendiye olan bakışına takıldım.