Denk gelirsem Leyla Sayar materyali topluyorum, fotoğraflar, yazılar, röportajlar şu bu... Soran olursa "
ilginç çünkü" filan diyorum, nereye vardırırım bilmiyorum, memlekette biyografi güzellemeyle eşleştirildiği için hakkında bir iş üretebilmem çok zor, bu "
tapınma" hali çok yorucu...
Yukarıda bir ev gezmesi sırasında, "misafirlikte" çekilmiş iki fotoğrafı var... 1964 yılından. Kadınlar ve erkekler güzel güzel giyinmiş hafif içkilerle "sohbet ediyorlar", "dışarıda" değiller, evdeler... Dışarıda eğlenmenin daha şehevi ve hovarda imgesine karşılık, mazbut ve ölçülü görünüyorlar.
Pek çok kişi ne'si ilginç bu resimlerin diyebilir.... Herkes arkadaşlarıyla biraraya gelip fotoğraf çektiriyor, ne var ki bunda? Hele bugün... Sosyal medya bunlarla dolu... Hepimiz birbirimize fotoğraf gösteriyoruz...
Bize bugün rutin gelen bir şey o yıllarda istisnaiydi... Fotoğraf az bulunuyordu ve o mazbut misafirlik, fotoğrafla başkalaşıyordu...
Basın tarihine meraklıysanız, fark ediyorsunuz, altmışlı yılların ilk yarısında sinema ve müzik sektöründen insanlar evlerinin içini gazetelere dergilere sunmaya başlıyorlar. Yani eviçi tasarımlarını teşhir ederek övünüyorlar. Perdeler, lambalar, masa ve sehpaların, halılar, duvardaki resimler ve renklerin ilgi çekmek üzere istiflendiğini anlıyorsunuz. Böyle bir eviniz ya da salonunuz varsa, misafir de ağırlamak istiyorsunuz. Kültür sanat sosyetesinde "ev partileri" tam da o yıllarda moda oluyor...
Yıllar önce ben tam o dönemi anlatırken, bir öğrencim şunu sormuştu: "Neden dışarıda eğlenmiyorlar, orası daha konforlu değil mi?" En az on iki yıl önce sorulmuş bir soru... Ev ve dışarı algımız, sürekli değişiyor. Ev bizim için bir sığınak da olur, kaçıp kurtulmak istediğimiz bir hapishane de... Evden kaçmak diye bir deyimimiz olduğunu unutmayalım.
O yıllarda verdiğim bir örnekti, Ankara'da arkadaşlar arasında toplaşılacaksa "kime gidiyoruz?" diyerek içkilerle birlikte bir arkadaşın evine çöreklenilirdi, İstanbul'da ise "nereye" gidiyoruz denir ve ev dışında bir eğlence mekanına gidilir derdim...Metropolde evler pahalı olduğu için küçük ve kalabalığa yetemeyecek bir sıkışıklıktadır, evlere ancak ve ancak, mekan çıkışında uğranırdı, uyumaya gidilir filan...
Evle ilişkimiz sadece döneme göre değil, yaşımıza, eğitimimize ve yaşadığımız şehrin kültürüne göre değişir...Pandemi bu meseleyi karıştırdı...Son üç yıldır hiç misafir ağırlamamış kaç kişi var?
Öğrencimin sorusuna dönersem, evleri göstermek bir moda... Burjuvazi, sarayın salonunu taklit ederek evine tecrit ve dekore edilmiş bir salon inşa eder ve misafirlerini küçük bir kıral gibi mutlaka orada karşılar ve ağırlarmış. Evlerimizdeki salonun esbabı mucibesi bu'dur.. Oyuncular da o şaşaa ve ihtişamı çevrelerine, evlere davet edilen muhabirlere (dünyaya ve ülkeye) teşhir etmek istiyorlar. Arzu, kapitalizmin ana motoru oldu hep...
Ayfon, daha iyi bir telefon olduğu mu için mi daha pahalı... Yalnızca bununla açıklanabilir mi?