Pazartesi, Haziran 24, 2019

Çizgilere Derkenar 14


Amerika’da, Avrupalı erotik çizgi romanların yayınlandığı Eurotica dizinden çıkmış bir albüm The Model. Manara çizgilerini seviyorsanız, çalışma özellikle görmeniz gereken bir estetik zenginlik içeriyor. Çağlar boyunca sanatçılara modellik eden kadınlar temel alınmış, onlardan birine de ithaf edilmiş. Albüm, klasik olmuş resimlerin çizildiği anları, ressam ile modeli bir arada betimleyen ilüstrasyonlara dayalı. Bir farkla: Bütün modeller, Manara kadınları olarak varlar. The Model, bir kısmı çift sayfada kullanılan altmışa yakın ilüstrasyondan oluşuyor. Kimi yorumlar gerçekten çarpıcı, Picasso’nun ilk yorumu örneğin bir başkalık taşıyor, tarama ucuyla yapılmış iyi bir sentez.


Aralıklarla bana şu sorulur: Edebiyattan yapılan çizgi roman uyarlamaları başarılı mıdır veya bu uyarlamalar ilgi görmekte midir? Büyük oranda başarısız bulduğumu, çizgi roman dünyasında bu türden uyarlamaların esamisinin okunmadığını söylerim. Elbette şunu eklemek gerekiyor. Bütünüyle aksiyona-eyleme dayalı romanlar vardır, muktedir kahramanın yapıp eylediklerini okuruz. Durup düşünmeye vakitleri yoktur, dünya tehlike altındadır vs…Bu tür ucuz romanlar kolaylıkla çizgi romana uyarlanabilir. Tarz ve anlatım biçimi olarak aynı mecradan beslenmektedirler. Örneğin James Bond uyarlamaları gerçekten başarılıdır. Oysa İnce Memed uyarlanırsa o bir serüven romanına indirgenmiş olur. Bir eşkıya hikâyesi anlatmak için İnce Memed’e başvurulması abestir, ticari olarak düşünüldüğü için İnce Memed’e zarar bile verir.

Sözüı sık rastladığım bir başka örneğe getireceğim. Reşat Ekrem Koçu’nun meseleleri ilgi çekici bir yerinden tutup “kanırtan” üslubu, zihniyetten çok eyleme yoğunlaşması, kıyafete, usule, otantizme yüklenmesi nedeniyle popüler bir tarihçidir. Okunan, ilgi gören, takip edilen bir tarihçi olması büyük ölçüde gazeteci mantığını taşımasından kaynaklanır. Bilirsiniz çizgi roman da gazetecilik sanatıdır. Aralıklarla karşılaştığım tarih meraklıları bana Koçu’nun kitaplarının çizgi romana epeyce malzeme çıkartacağını söylerler, konuşuruz. Kuşkusuz, ilginç hikâyeler anlatır Koçu; üstelik hiç de dokunulmamış bir mecra değildir. Selahattin Duman, epeyce Burakbey dizisinde faydalanmıştır yazdıklarından. Koçu, yazdıklarında kendisini çok öne çıkartan, bu Tanrı anlatıcılığı nedeniyle de gerilimi düşüren, entrikaya ve doğrusu cinselliğe obsessif ölçüde takılan bir yazar. Anlattıklarından özet olarak faydalanmak ve başka türden bir senaryo çıkartmak gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde Forsa Halil adlı romanını/anlatısını okudum. 16.yüzyılda geçen bir suç şebekesini anlatıyor. Tipik bir suç hikâyesi demek gerekiyor, ne zaman yazıldığı belirsiz olsa da kırklı yıllarda yazıldığını tahmin ediyorum. Seriyal filmlerini, gangster hikâyelerini andıran bir yapısı var. Koçu, meseleyi tarihi İstanbul dekorunda anlatınca kitap daha da ilginçleşiyor elbette. Belgesel havasında betimlemeler var, Koçu varlığını sürekli hissettiriyor. Romandan çok Koçu’nun ne anlatacağını-nasıl söyleyceğini merak ediyoruz. Örneğin bu kitaptan iyi bir uyarlama çıkarılabilir, çünkü edebiyat değil yapılan. Koçu olduğu için de Koçu’yu ayıklayarak hikâyeyi kurmak gerekiyor elbet.


The Dreamer (1986), Will Eisner’in otobiyografik nitelikli grafik romanı. Otuzların Amerikan çizgi roman dünyasını anlatan çalışma, Eisner’in çizerlik serüveninin başlangıç yıllarını kapsıyor. 1937 yılından II.Dünya Savaşının başlangıcına kadar geçen zamanı resmeden Eisner, daha çok Jerry Iger ile kurdukları Eisner & Iger Studyo dönemine yoğunlaşmış. Anlatıdaki isimleriyle naif ve idealist Bill Eyron ile pragmatik Jimmy Samson’un ilginç ortaklığı  oldukça eğlenceli bir biçimde hikâyeleştirilmiş. Iger, Eisner’den 14 yaş büyük; henüz yirmisinde olan bu dahi çocuktaki yeteneği keşfediyor ve albümde anlatılmasa da iki yıl içinde onun üzerinden büyük bir gelir elde ediyor. Savaşın getirdiği yoksunluklar kadar Eisner’in kendi yolunu çizmek istemesi sonucu 1940 yılında ayrılıyorlar.

Iger, Golden Age döneminin hatırı sayılır işlerini yayınlıyor ama bugün daha çok Eisner ile hatırlanıyor. Hatta öyle ki The Dreamer ile yeniden hatırlandığı bile söylenebilir. Eisner’in okul arkadaşı ve bir başka büyük çizgi romancı Bob Kane’i de albümde görüyoruz. Başarı hayalleri kuran, sınırları zorlayan ve sürekli çalışan, yayıncıların garip arzularıyla manipüle olan çizerler dünyasıyla karşılaşıyoruz. Henüz endüstri oturmadığından ve kurallar belirginleşmediğinden, kaybolup giden dergiler, çizerler ve yayıncılar gırla gidiyor. Hepsinin istisnasız "eşsiz" hayalleri var. Güzel bir hikâye The Dreamer, hele ki az ya da çok Golden Age dönemiyle ilgilendiyseniz kim kimdiri düşünmek, mutfaktaki gelişmeleri –dedikoduları- öğrenmek ve çok da anlatılmayan çizerler dünyasını okumak için bire bir.


Marsık Çizgi Roman Dizisinden çıkmış Saint-Exupéry. Diziden başka çizgi romanlar çıkmış mı, en azından bu türden biyografik nitelikli farklı çalışmalar yayınlanmış mı belirsiz. Durant-Laverdure imzasını taşıyan albüm Şubat 2007'de çıkmış. İlk sayfada çevirmenin Eray Canberk, bir sonraki sayfada Marsık Çeviri Grubu olduğu belirtilmiş, bu mesele karışık, geçelim. Ortası telli, Bristol kapaklı, içi kuşe kağıda renkli olarak basılan çalışma, kitaptan çok dergi ya da gazete ilavesi havasında.

Marsık Kitap, bildiğim kadarıyla Yalvaç Ural etkisi-yakınlığı altında. Çizgi romana gösterdikleri ilgi, bu etki ve yakınlıktan kaynaklanıyor. Yalvaç Ural’ın çzigi roman tercihleri bana hep alelacele yapılmış gibi gelir. Üstelik yapılan kitaplara öyle yazılar, betimlemeler ekleniyor ki şaşırmamak elde değil. Örneğin albümün Biggles Anlatıyor adlı dizinin en önemli kitaplarından biri olduğunu yazmışlar. Herhangi bir başka bilgi yok. Kim bu itibarlı Biggles, ne anlatmış, bütün anlattıkları içinde bu kitap neden en önemlilerden biri olmuş, tahayyül etmek okura kalıyor. Şaka gibi deyip bunu da geçelim, albümün önemi, ünlü yazar Saint-Exupéry’nin (kitapta Sentekzüperi okunur diye yazılmış, birleşik yazılması hoşuma gitti) biyografisi olması. Bilindiği gibi Saint-Exupéry, tüm dünyada okunup sevilen yirminciyüzyıl klasiklerinden biri olan Küçük Prens romanının yazarı. Romancılığı, pilotluğu, esrarengiz ölümü ve eskizleri konuşulan bir isim olduğu ayrıca muhakkak.

Biyografik çizgi romanıysa edebi maharet, kareler arası devamlılık ve kurgusu bakımından vasatın altında. Okunmayacak kadar kötü diyemem ama yazar Saint-Exupéry yok albümde. Olaya odaklanan, görünenden fazlasını yorumlamayan  bir çalışma. Sayfa tasarımı tek tek güzel olabiliyor, bütünlüklü bakıldığında rutinleşen bir tarzı var. Renk kullanımı yumuşak, gözü yormayan bir ecolin dinginliğinde. Fransa-Belçika çocuk dergilerinde tefrika edilen yarı avantür ve yarı gerçek "faideli" biyografik çizgi romanlardan biri. Türkiye’deki Küçük Prens severlerin dahi bu albümü ilgi göstereceklerini sanmıyorum

[Metinleri, en az on yıl önce yazmıştım, blogta arşivlemek adına tekrar yayımlıyorum.]

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails