Güzel tekrarlar yapılmış, bazen öyle hınzırca şeyler söyleniyor ki o çizer hakkında bir parça dedikodu bilmek gerekiyor. Mad, Raw ve Heavy Metal’in aynı kartonlarla yorumlanması güzel tekrarlardan biri. Forest’in erotizme meyli ya da Giraud'un “nefes” aralıkları, Chris Ware’ın Sevgililer Gününde Charlie Brown’a gönderdiği mektup, dernek toplantısında erkek çizerlerin kenarda toplaşarak danseden kadınları seyretmesi hoş ayrıntılardan bir kaçı. Ayroles, bildiğim bir çizer değildi, ironisine bayıldığım için başka işlerini de arayacağım.
Manfredi, hikâyelerini daha fazla sayfa ile anlatmak istiyor; bu da dizinin en önemli handikabı. Karakterler, çeşitli derinlikler, farklı ruh halleri sayfa sınırlaması nedeniyle çok zaman güdük kalıyor, birdenbire bitiveriyor. Final alelusul hızlanıyor ve bu hız, finalde beklenen ve türe özgü olan bir sürat olmuyor. Toparlama adına hızla geçiliyor, öyle ki bazen birkaç konuşma balonuyla ne olduğu anlatıldığı oluyor. Öyle olduğunda hep geriye dönüp gereksiz kareleri arıyorum, hani finalde elini ferah tutmak için hangi kareyi atabilirdi diye düşünüyorum. Karşıma hep pitoresk sahneler çıkıyor, bana, feda edilmeleri gerekirdi gibi geliyor.
Aynalar Dağı, sözünü ettiğim ara hikâyelerden biri, temelde yaşlılıkla ilgili. Hoş, derginin önsözleri Şamanlıkla ilgili açıklamalara dayandırılıyor. Orijinalleri görmediğim için bu yoğunlaşmayı anlayamıyorum ama her ne olursa olsun, Bonelli de bu tercihi yapmışsa bile, gerçekten abes olmuş. Kızılderili mitolojisine yapılan göndermeler gerçeklik vehmini artırmak için kullanılıyor sadece. Bir başka deyişle dizinin ne gerçekçilik iddiası var ne de belgecilik yapıyor. Hemen tüm hikâyeleri bu gözle okumak gerekiyor, pek çok mitolojik göndermenin Manfredi’nin tahayyülüne dayandığı aşikâr.
Aynalar Dağı hikâyesi bu türden benzer göndermeler içeriyor ama benim için onu farklı olan “başrolün” yaşlılara verilmesi. Serüven edebiyatı, gençlik, zindelik, güç ve güzellikle ilgilidir. Yaşlılar, genellikle “ermiş” nitelikleriyle görünürler, başka bir dünyadan konuşabilirler, kılavuzluk eder, olgunluk içeren sözleriyle yön gösterirler. Ancak ve o kadar varolabilirler.
Aynalar Dağı, kabileleri ve çocukları tarafından terk edilen bir grup yaşlı yerlinin varolduklarını ispatlamak için kalkıştıkları yolculuğu anlatıyor. Yolda Büyülü Rüzgâr ile karşılaşıyorlar, yine sonra kibirli ve arsız bir başka “genç” Kızılderiliyle yolları kesişiyor. Yaşlıların kendi aralarındaki çekişmeleri, geçmişlerini hatırlayışları, aktarılan kısa hikâyeler gerçekten başarılı anlatılmış. Misk Faresi meseli, ilgi çekici olduğu kadar hikâyenin ana temasını da oluşturuyor. Ayrıca iyi çizilmiş, ligne clair havasında bir berraklık var. Kapak, tipik pulp estetiğiyle yapılmış, içerideki hikâyeyse pek çok açıdan ne pulp ne de mainstream. Aynalar Dağı, yaşlıları ve yavaşlığı için bile okunabilir.
Blankets, Craig
Thompson’un (d.1975) önemli ödüller kazanmış grafik romanı. Gerçi ilk
baskılarda kapakta, “illustrated novel” yazmayı tercih etmişti. Amerika için
bilinen anlamda comics anlayışından farklı olduğunu gösterebilmek için sıklıkla
başvurulan grafik roman nitelemesinden bile uzak durmak istemişti. Sonraki
baskılarda bunu değiştirdi. Blankets, otobiyografik nitelikli bir çalışma,
Eisner ve Harvey başta olmak üzere pek çok önemli ödülü hak ederek kazandığını
söyleyebilirim. Hemen tüm hikâye soğuk kış günlerinde (Battaniye ismi
boşuna seçilmiş değil) geçmesine rağmen çok sıcak bir dili var. Thompson,
köktenci bir Hıristiyan ailede büyümüş, onun büyüme serüveni, ailesi ve
kardeşiyle olan ilişkileri, din ile seküler hayatın çelişkileri, âşık olması, iyilik
ve kötülükle ilgili çekincelerini anlatıyor. Çizgi romanın endüstri olduğu her
ülkede yayınlandığını ve çok sevildiğini söylemek gerek. Siyah beyaz olan
albüm, 600 sayfaya yakın bir kalınlıkta. İlk sayfalarla hikâyenin ikinci yarısı
karşılaştırıldığında Thompson’un çizgisinin olgunlaştığı, sayfa
düzenlenmesinin, görsel göndermelerinin zenginleştiği görülebiliyor. Bazen öyle
bir sayfa resmediyor ki, uzun uzun seyrediyorsunuz,
kareler-sayfalar bazen öyle bir akıyor ki… Amerikalılar, en iyiler listesi
yapmaya pek meraklıdırlar. Blankets’i de bütün zamanların en iyi 10 grafik
romanından biri olarak seçmişler. Hiç de abartılı değil, bunu söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder