İlk Adam, Camus'nün ölümüne sebep olan trafik kazasında çantasından çıkan son romanı... Uzun yıllar sonra o taslak karısı tarafından yayımlanmış ve epey konuşulmuştu. E bu onun çizgiye uyarlanması. Fernandez'in yine Camus'dan yaptığı "Yabancı" uyarlaması da başarılıydı ama bu iş çok daha farklı olmuş, zor çünkü, çok katmanlı ve bence hayli dağınık olan metin iyi toparlanmış. Çizgiyle betimlemek, romanı güzel açmış... Başarılı bir albüm.
Hesaplaşma için Burhan Arpad'ın anıları denebilir, deneme gibi yazıyor, her zaman kronolojik ilerlememiş... İlginç metinler, tiyatro ile ilgili yazdıklarını severim, burada da özellikle gazetecilik dönemini hoş anlatıyor.
Irmina, yakın dönemin çok konuşulan grafik romanlarından biri. Barbara Yelin, bize Nazi döneminden genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Sıradan bir hayatın siyasetle (daha çok faşizmle) ve o yılların deveranlarıyla nasıl savrulabileceğini gösteriyor. Abartmadan, sahici ölçülerde sakinlik ve mesafeyle az bulunur bir "mikro tarih" denemesi çıkartmış ortaya. Genellikle Almanların Nazilere nasıl uyum gösterdiği olup bitene nasıl olup da ses çıkarmadığı konuşulur-sorgulanır. Yelin, bunu bir kadının hikayesiyle anlatarak başka bir "kuyudan", gözaradı edilen taraftan tartışmalara katılıyor. Irmina'nın dünyayla ilişkisini, gayesini, çabası, uyum ve uyumsuzluğunu, çaresizliği ve farkındalığını güzel resmetmiş. Şöyle söylesem, abartmış olmam, yılın en iyi grafik romanlarından biriyle karşı karşıyayız. İlham verici bir kadın biyografisi.
Uşak ile Yosma, Berberova'nın sürgünde açlık ve yoksulluk içinde yalpalayan karakterlerinden ikisini anlatıyor. Deliren, içen, yalan söyleyen, kendini satan, terk edilen, hayatta kalmaya çalışan bir kadının trajedisini okuyoruz. Neyi var neyi yok kaybeden, gençliği ve cıvıltısından başka tek bir şeyi olamayan güzelce bir kadın var "merkezde" ... Metne sakalet o denli nüfuz ediyor ki o güzelliği unutuyoruz, çırpınıyor çünkü... Cahide Sonku sokaklara düşer ya... çoğu anlatıcı onun aslında o kadar da güzel olmadığını vurgular, spotlar sönmüştür çünkü... Berberova anlatılarını seviyorum, asaletle sefaleti yan yana getirirken hem yumuşak hem de sert olabiliyor... E bu kitaptaki kadın da çaresizlikle yüzüne bile bakmayacağı bir adamla yaşamaya başlıyor, sonunda yetmiyor tabi...
Sahaf, Roald Dahl'ın snap ending tarzı hikayelerinden biri... Finali yükselten yavaşlık, etkiyi çoğaltan yoğunlaşma ve aa dedirten oyunbazlık var "tencerede". Nasıl desem, The New Yorker seçimi hikayelerden biri gibi... Kitapta metne eşlik eden ilüstrasyonlarsa "şahane", İnka'nın tatlı bir serisi diyelim, bilenler bilmeyenlere anlatsın... Ziya Şakir'in
Gavur Memet serisini ilk kez okuyorum, atmosferi var, bazen edebiyattan çok gazeteci gibi yazıyor, hikayeler bugün için eski duruyor ama hangi tefrika durmuyor ki... Bir katilin peşinden İstanbul'u geziyoruz, o fasıl güzel... işleyiş ve varılan yer pek de helecanlı değil. O kadar kalpsiz değilim, bir kitap daha okurum seriden... Rewhat, iyi bir çizer, üretken, deneyen, arayan bir hikayeci.
Arife'de iyi bir kıvam yakalamış, ilişkiler hakkında yine büyük laflar ediyor ama kediler dünyasında buna nanik yaparak, ironiyle kendini frenliyor. Bukowskivari "ergen kalmış" erkek sayıklamaları kedilerle, naif, sempatik ve masumane bir saflıkla bertaraf ediliyor diyelim.
Elma Surat'ın Akılalmaz Hayatı, arkadaşlık ve farklılıklar üzerine Sempé'nin yarım asır önce resmettiği bir hikaye. Ve evet, itiraf ediyorum, Sempé'nin iyicilliği, naif ve sıcak çizgileri,
Pıtırcık'tan bu yana hayallerimin bir parçası, birlikte büyüdüğüm kıkırdatan coşkuyu ve o "neşeli hayatı" seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder