Bu başlangıç, erkek kardeşiyle yengesinin arasını düzeltmek için Moskova'ya gelen Karanina'yı hatırlattı değil mi?
Fikret, kadına görür görmez çarpılıyor, Zuhal de yok mok dese de, kayıtsız kalamıyor ve gel zaman git zaman, gemileri yakıyorlar. Kadının kocası Ankara'dan geliyor ve daha ilk andan bir tuhaflık olduğunu seziyor ama o saatten sonra sular durulmuyor.
Geçmiş zamanın aldatma hikayeleri mutlaka "mutsuz" biter, önce kadın sonra adam intihar ediyorlar. Yetmişli yılların özgür ruhu, bir aldatma hikayesi anlatmaya yetmiş ama finali başkalaştırmaya... ıhh o kadarına benzin bulamamışlar. Hele iş fotoroman olunca...
Vronski-Karanina'nın trajik hikayesi, bizim melodramımızı çok etkilemiş, hele mesele evli kadının aşkı olunca klişe olarak sayısız kez kullanılmıştır, anlayacağınız Zuhal Aktan da kendini trenin önüne atıyor.
Karışık başlıyor demiştim, kısacık hikayede gereksiz biçimde ne işe yaradıkları anlaşılmayan karakterleri okuyoruz önce... e bir yere varıyor mu, varmıyor...Romanı taklit edince, neresinden sadeleştireceklerini bilememişler diyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder