Ne desem, eksik kalacak da, günü, başka şeyler çizerek geçiştirmişler demem gerekiyor.
Malumunuz, Demokrat Parti, eylemlerin komünistler eliyle başlatıldığını, vatandaşların kışkırtıldığını, manipüle edildiğini iddia eder, geçer gider... Kamuoyu, meselenin hiç de öyle olmadığını, 27 Mayıs sonrasında, Yassıada duruşmalarında öğrenir.
Yukarıdaki görsel, Yusuf Ziya'nın o güne dair sıcağı sıcağına yazdıklarından bir bölüm. "Sokak" başlığı altında olup bitenleri anlatıyor, sahiden dehşete kapıldığı anlaşılıyor... ama yazı, lümpenlerle gelişiyor çat diye "kızıllara" bağlanıyor... Üstelik, 6-7 Eylül sorumlusu olarak tutuklanan Aziz Nesin, Akbaba'da "gizli saklı" çalışıyor...
Mizahçıların suskunluğunu (resmi ağzı yinelemesini) nasıl yorumlayacağız?
İlk olarak fazlasıyla "gazeteciler", günü yaşıyor, ötesine geçemiyor, gazete gündemini aşamıyorlar gibi bir yorum olabilir. Sağcılık, milliyetçilik, memurluk, entelektüel vizyonsuzluk, angaje olmak diyebiliriz, rejimin "sevdiğini sevmek, kızdığına kızmak" gibi bir siyasetleri olduğundan söz edebiliriz. Siyaseten romantik bir havada kahredebilir, onları korkaklıkla suçlayabilir, muhalifliklerini baştan ayağa eleştirebiliriz.
Ben mizah tarihine ve popüler kültüre bu karakteristiğin farkında olarak bakmaktan yanayım. Elbette ayrıksı üreticiler veya dönemlerden (kimi üreticilerin kimi dönemlerinden) söz edebiliriz ama bu onları her zaman, her koşulda bir "iktidar karşıtı" yap(a)maz. Rejimi yanlış kişilerin yönettiğini düşünmekle iktidar tahakkümüne külliyen karşı çıkmak başka başka şeyler...
Mizah dergileri çoğunluk değerlerini hitap ederek satarlar ve bu sebeple popüler olurlar. Bu, onları daha en baştan "milliyetçi" ve rejim yanlısı yapar, aksi de mümkün değildir. Yoksa satamazlar. Kamusallığı belirleyen neyse, popüler kültür onun savunucusudur. Korkaklık ya da cesaret vurgusunun, bu çerçevede kullanılması gerekir. Yani, onları hiç olmadıkları bir şeyle (solcu olmamakla örneğin) suçlamak enikonu abes olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder