Pek hatırlanmıyor artık, eskiden daha çok kullanılırmış,
“Kurt Kur’an’ı okumak” diye bir deyim vardır. Savaştan ve kapışmaktan başka
çare kalmadığını anlatır, kimsenin kimseyi dinlemesine, konuşmasına, anlamasına
gerek yoktur. Malumunuz, halk ağzına kurt düşerse, kuzu da gelir akla. Kurt,
kuzuyla aynı Kur’anı okumaz. Okumasına da gerek yoktur, o, hikmetinden sual
olunmaz Kurt’tur. Kurt ya da kuzu değilim derseniz, yandınız. Arada dursanız
olmaz, kurtla gülüp kuzuyla ağlasanız hiç olmaz, kurdu ikna edeyim deseniz yine
olmaz. Vakti kerahet gelmiştir. Charlie Hebdo Katliamı niye oldu? Sevdiğim,
yıllarca ne yapıp ettiklerini takip etmeye çalıştığım çizerlerin ölümüne
kahırlanarak, katillerini lanetleyerek soruyorum. Kim Kurt Kur’an’ı okumaya
karar verdi?
Aslında sormaya bile gerek yok, çoğunluğun büyük ve gün
kadar aşikâr bir cevabı var. Karanlık güçler yaptı elbette! İşte, o kadar.
Karanlık denince kalabalıklar kıpraşarak iştahla onaylıyor, ne oyunlar dönüyor,
senin haberin yok, birileri düğmeye bastı bir yerlerden diyorlar. Mizansen
belli: isli dumanlı bir odada zevkle ellerini ovuşturuyor Baronlar. Viskileri
yudumlarken gevrek gevrek sırtarıyorlar. 12 Eylül’ü de onlar yapmışlardı,
kardeşi kardeşe kırdırmışlardı. Zamanlamayı manidar bulanlar var pek tabii.
Gugıldan taradım İslamofobi varmış, bu hususta sular durulacakken birileri
mangalı körüklemişler mesela. Müsaadenizle el artırıyor, X-Files’tan Kara
Adamlar diyorum. Onlar tezgâhladılar bu işi, masada taş çaldılar, okeyde çifte
gidiyor, kardeş dünyalıları o büyük oyunla birbirlerine kırdırıyorlar.
İnsan, böyle bir katliama Türkiye’den bakınca öncelikle
şunu fark ediyor. Dünyada olup bitenlerle zerre ilgilenmediğimiz, istisnasız
her devletin bize düşmanlık beslediğine inandığımız için asıl olarak yerli, menemen
usulü bir münakaşaya giriyoruz. İlk yaptığımız acılarımızı yarıştırmak oluyor
doğal olarak. Ah vah ederek üzülürsen şöyle bir tepki alıyorsun, Doğu
Türkistan’a, Filistin’e niye üzülmedin, şehit cenazelerinde nerdeydin türü
şeyler sıralanıyor hemen. Ne şerefsizliğin kalıyor, ne gâvurluğun. Üzülme
hakkının bir tekeli var, represantları sürekli ayar veriyor kederlenenlere.
Hemen arkasından bu “gerçek İslam değil” diyenler çıkıyor, “İslam’da şiddet
yoktur, nokta!” diye kestirip atıyorlar. Münakaşalarımız aktüel siyasetle
hemhal olarak geliştiğinden, üzülenler AKP düşmanı, ayar vererek hakikati
anlatanlar samimi Müslümanlar oluyor. Tarzımız bu. İddiayı seviyor, başka
türlüsünü yapamıyoruz. Oysa çok basit bir mantıkla envayı çeşit İslam olduğunu,
şiddetin, hoşgörünün ve kanunların uygulanmasının ülkeden ülkeye, kültürden
kültüre değiştiğini biliyoruz. Din adına şiddet tarih boyunca olmuştur onu da
biliyoruz. Bir ülkede suç olan şey, bir başka ülkede tartışma konusu bile
olmayabilir. Kadın namahrem sayıldığı, mahremle uğraşıldığı için şu mukayeseyi
yapayım. Anadolu’da bir köye gidersiniz, orada akşama kadar kalırsınız, tek
gördüğünüz kadın Muhtarın yaşlı Nenesi olur, bütün kadınlar bir yere
saklanmıştır, gitmenizi beklerler. Bir başka köyde daha ilk anda kadınları
görürsünüz, gelir sizinle tokalaşırlar. Ramazan olmadan o adamın Müslüman
olduğunu, Cuma olmadan namaz kıldığını fark etmeyebilirsiniz. Sahilde başkadır
Müslümanlık, Bozkırda başka. Türkiye’de başka, Mısır’da başka, Cezayir’de
başka… Ortalama zekâya sahip bir ergenin yapabileceği bir akıl yürütmeyi biz
niye yapamıyoruz? Çünkü Kurt’un Kur’anını okuyoruz. Kurt gibi bakıyoruz
dünyaya. Karşımızdakine güvenmiyoruz. Kandırıldığımıza inanıyoruz, asıl niyetin
başka olduğu fikri fır fır dönüyor aklımızda. Bu yaşıma geldim anladığım şu,
zekâyla ilgili tek yapabildiğimiz şey kurnazlık. Kesin olarak kinciyiz ve daima
pusuda bekliyoruz. Acılarımızı yarıştırmak, niye üzüldün, niye üzülmedin demek
kinciliğimizin, pusuda bekleyişimizin göstergesi değil mi? Bu kadar çok ve
kolay ağlayan bir toplumun merhamet gösterenlere merhametsizlik etmesi bu
yüzden tuhaf değil, yas sürecini bilmemek filan da değil. Kurnazın konuşması,
kincinin küfretmesi, pusuda olanın vurmaya hazır olması gerekir. Başka türlü
bir akıl bu. Siyasetçilerimizin “bu yapılanları unutmayacağız” “uyanık
olacağız” tehditlerini-uyarılarını düşünün, karşısındakini
kurnazlıkla-yalancılıkla-plancılıkla suçlayan hallerini.
Yetimhanede büyümüş, rapçi olmak istemiş-başaramamış,
çetelere, kavgalara girmiş, türlü suçlar işlemiş, yirmili yaşları deviren, bir
türlü tutunamayan, anlaşıldığı kadarıyla Fransa dışında da yaşayamayan birileri
İslam adına hiç tanımadıkları, yetmiş beş-seksen yaşındaki insanları zerre
tereddüt etmeden, vicdanları sızlamadan öldürdüler, yerde yatan yaralıyı,
karşılarına çıkanları katlettiler. Birilerinden emir almadan, bir başlarına, bu
hayatta fark edilmeyi, hatırlanmayı, kahraman olmayı isteyerek yapmış
olabilirler mi bunu? Yapabilirler ama Türkiye’de kimse inanmaz buna. Çünkü
herkes kurnaz ve herkesin kurnaz olduğunu düşünüyor, kimseyi kesmez bu hikâye.
Piyon o katiller deyip geçilir. Klişemiz hazır: birileri büyük oyunlar oynuyor,
bu memleket üstünde. Olamaz mı? Olur tabii ne dümenler dönüyor bu dünyada. Hem
Kaf Dağı’nda bile kötülük var.
Charlie Hebdo katilleri Peygamberin intikamını
aldıklarını haykırmışlar. Peygamber niye intikam alsın diyebilir miyiz?
Demeyelim, orada işler karışıyor ve din
tartışılmaya başlıyor. Charlie Hebdo’nun derdi Müslümanlık değildi, onlar din
karşıtıydı, kendi yaşadıkları ülkenin kanunları çerçevesinde din ve din adamı
eleştirileri yapıyorlardı, sayısız defa Katolik Kilisesi tarafından mahkemeye
verildiler, beraat ettiler dememizin faydası var mı? Yok! E peki İnancın ve
kutsalın mizahı yapılmaz diyenlere, demokrasi olduğunu hatırlatmamızın… Yine
yok! Kurt’u niye mazur gösteriyorsun, Müslümanlığı bana niye anlatıyorsun
dememizin… Acıları yarıştıranlar, höykürenler, yaftalayanlar, dini
savunmuyorlar, ifade özgürlüğüne ve demokrasiye, kendileriyle aynı fikirde
olamayanlara saldırıyorlar, katlanamıyorlar diyelim mi? Demeyelim, Kurt’un
Kur’an’ı okunuyorsa nafile çünkü.
Ama şunu diyelim. Kurt’un Kur’anı okunacaksa, acıları yarıştıran, gerçek İslam bu değil diyenler hiç bitmez. Kurt doymaz çünkü, yedikçe yiyesi gelir, döner dolaşır, kendinden saymadığı herkesi yer. O kuzu ben değilim demen yetmez, sen değilsen kardeşin, o değilse akraban, hemşerin diyerek keser biletini. Kuzu değilsen tilkisin, tilki değilsen kuyruğusun vs. Mazur gösterenler, tefsir edenler, kinciler, kurnazlar kurtla çuvala girdiklerini bilmeliler, bu akan kan sadece Charlie Hebdo’dan akmıyor ve akmayacak da. Kurt, Kur’an okuyorsa, başka bir şey okumanın lüzumu yok demektir. Kurt’un Kur’anı okunacaksa, Kur’an okuyanlar da yaralanıyor demektir. Bir kere değil yedi kere daha düşünmeli İslamcılar.
[Yazıyı, geçen hafta BirikimGüncel için yazmıştım]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder