İpek ve Burak, Oky’nin yazıp çizdiği bir ilişki hikâyesi,
genç bir çiftin aşk, tutku ve sadakatle ilgili savrulmaları melodram
kalıplarında anlatılıyor, Çarpışma
adıyla da biliniyor. Dizi, az değil, on küsur yıldır yayınlanıyor, günümüz
koşullarında tefrika edilen bir çizgi romanın ömür uzunluğu bile bir başarı
artık. Haftalık hikâyeler, eskilerin deyişiyle tefrikalar takip edilemez oldu. O
hafta başlayıp bitmeli, sürmemeli, okur illa ki ucunu kaçırıyor vs deniyor. Artık
okurun ilgisini çeken o kadar çok mesele, şayia, lakırdı, anlatı ve hadise var
ki diye ekleniyor…
Mizah dergileri azalan satışlarını tutabilmek için
başkalaşan hikâye ve espri evrenine yetişmeye, kendilerince cevap vermeye
çalışıyorlar. Büyük hikâyeleri ve iddialı yorumları daha popüler mecralara,
televizyon ve sosyal medyaya bırakmış görünüyorlar. Asıl yaptıkları, kabaca
televizyonda yer verilmeyen hikâyeleri televizyonun ve sosyal medyanın
yapageldiğinin aksine olabildiğince yavaş anlatmak. İpek ve Burak da bunu
yapıyor, melodramı olabildiğince yavaş anlatıyor. Yavaşlığı belirginleştiren
birkaç unsur vardır. Çizgi romanda sahne değişmezse, diyaloglar uzarsa, kafalar
çoğalırsa, genel gidişat ilerlemiyorsa o yavaşlığı hissederiz.
Oky, karakterlerini eylemle değil diyaloglarıyla tanıtmayı
seven biri. Gevezelik ölçüsünde çok konuşuyor kahramanları. Sinemada konuşmayan
ya da az konuşan karakterler ve onların anlatıldığı filmler seyredebilirsiniz. Buna
karşın televizyon dizisinde bunu yapamazsınız, seyirci konuşan insanlara
alışkındır, sessizlik ilgisini yitirmesine neden olur. Mizah dergileri de
konuşkan mecralardandır. Gündelik dilin, argonun ve genç eğilimlerin izlendiği
her mecra konuşkandır. Oky, televizyon kanallarının çoğaldığı, internet çağına
geçildiği bir dönemde popülerleşen çizerlerden. Mizah dergilerinin uzun
diyaloglara başvurduğu, büyük siyasetten uzaklaştığı, iddiasızlaşıp naifleştiği
bir evrede Oky popülerleşti demek istiyorum. İpek ve Burak da o evrenin
nitelikli bir ürünü. İlginç yönlere sahip, örneğin bütün hikâye çok az mekânda,
evde, yatak odasında ya da salonda geçebiliyor. Çok az karakter var ve hiç
birinin dış dünyayla adam akıllı bir bağı yok, komün gibi kendi aralarında yaşıyorlar.
Bu karakter azlığı ve mekânsızlık –evlere kapanma hali sosyal bir tercihi
yansıtıyor. Mizah dergileri, Gırgır’ın
temsil ettiği anaakım değerlerin yıllardır çok uzağındalar. İpek ve Burak,
metropol dışında yaşanması mümkün olmayan bir hayatı betimliyor. İkilinin kalabalıklardan
uzak durması, kendilerini kıstırılmış gibi hissetmeleri, muhafazakâr ahlâkla
ilgilenmemeleri okurlarına tuhaf gelmiyor elbette. Dikkat çekici bir yön daha:
cep telefonları hemen her zaman hikâyenin merkezinde duruyor, karakterler ya
mesaj atıyor ya uzun uzadıya konuşuyorlar. Nesi ilginç demeyin. Bütün
konuşmalar ikna ve itirafa dayanıyor, kendilerini ya da başkalarını ifşa
ediyorlar, bu da tanıdık değil mi? Sosyal medya bağıra çağıra sürekli bunu
yapmıyor mu?
Oky, yakınlarda başka bir meseleye yoğunlaştı bana
kalırsa. Sadakat gösterememe, aldatma, arzu duyma hikâyede anlatılıyordu,
melodramın temel motiflerinden şüphe duyma ve sınanma sıkça kullanılıyordu, hep
vardı ama Oky bu defa direksiyonu mahremle ilgili açmazlara kırdı. İleride
birileri yaşadığımız dönemi anlatırken selfielerden ve sextape skandallarından,
dolaşıma giren amatör cinsel ilişki kayıtlarından mutlaka söz etmek zorunda
kalacak. Hiçbir dönemle kıyaslanamayacak, hiçbir kültürün dışında kalamadığı
teşhirci bir zamanın içinde yaşıyoruz. İpek ve Burak, fantezilerini, partnerleri
konuşuyorlar, fotoğraflar, mesajlar, kayıtlar gırla gidiyor aralarında. Oky,
bunları erotizme başvurarak anlatmıyor. Hiç değinmiyor değil, derdinin o
olmadığını göstererek başka bir yoğunlaşmayı işaret ediyor. Karakterleri
giderek bozulan bir ilişkinin içindeler, geçmişi unutamıyor, bugünü
dengeleyebilmek için eksik kapatmaya çalışıyorlar. Yalan söylüyor, kandırıyor,
pişmanlık duyuyor, nedamet getiriyor, kendileri ve birbirleriyle cebelleşiyorlar.
Aşk, ayrılık, güvensizlik, kıskanma, barışma gibi okunabilecek
duygu izleğini Oky farklı bir gerçekçilikle oluşturuyor. İpek ve Burak’ın
arasında evliliği andıran bir bağımlılık mevcut… Onların birliktelikleri, ayrılıp birleşmeleri, hikâyenin dengesini-tanzimini
sağlıyor. Büyük aşk, en uzun süreli aşk, birlikte büyümek gibi daha derin bir
yakınlıkla her defasında birbirlerine dönüyorlar ve her defasında incinen,
yıpranan bir ilişki hafızasını sürekli hissettiriyorlar birbirlerine. Çaresiz
ve mutsuz gibiler. Birbirlerinden vazgeçemiyorlar ama cinsellik ve aşkla ilgili
yeni birini, bir başkasını, hep yedekte tutuyorlar. Küçük yalanlar, entrikalar,
ayarlamalar, sırlar okuyoruz… Yetinemiyor, doyamıyor ve duramıyorlar demek daha
doğru. Hem bir aşk hikâyesi anlatıp hem de aşka inanmamak İpek ve Burak’ın
ilginç çelişkisi; bu aynı zamanda dizinin gücünü, zaafiyet ve “modernliği”ni
yansıtıyor. Dizinin ayrıksılığı bu karmaşık halinden çıkıyor. Bence sanılanın
aksine, bunu edebiyatı da dâhil ediyorum, Türkiye’de televizyon dizileri ve
gişe filmleri dışında aşk hikâyesi pek anlatılmıyor. Hele ki klişelerin dışında
bir yerden, başka bir gözle hiç bakılmıyor aşka. İpek ve Burak, sadece bu
bakımdan bile ilgiyi hak ediyor.
Radikal Kitap, 9.1.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder