Malumunuz, çizgi roman çocuklar
için üretilmemiştir ama çocuklardan ilgi gördükçe çocuksulaştırılmış, ahlaki ve
pedagojik bir denetimle endüstriyel kodları belirlenmiş bir mecraya
dönüştürülmüştür. Hal bu olunca, yani çizgi romanlar, çok sattıkça, kârlı bir
sanayi koluna dönüştükçe, yetişkinlere, edebiyata ve sanata yönelik içerikten
yıl be yıl uzaklaşmıştır. 1950'lerde Amerika'da belirlenen yayıncılık
kurallarına göre örneğin çıplak bir kadın çizmek, küfürlü konuşmak, kanunun suç
saydığı edimleri olumlu ya da olumsuz resmetmek, hükümetleri, orduyu, eğitim
sistemini, aileyi eleştirmek yasaktır. Çizgi romanların iyi ya da kötü
arasında, iyinin kötüyü alt etmesiyle sonuçlanacak biçimde hikâyeleştirilmesi
yeterlidir. İyilik ve kötülüğün ne olduğunun tartışılması tehlikelidir. Çizgi
roman, her zaman, net, basit ve kolay anlaşılır olmalıdır vs. Herhangi bir
sanat ürününü endüstriyel kodlarla üretmeye kalkarsanız, yazarın veya çizerin
kim olduğu önemsizleşir. Sanatçılar değişebilir, aslolan dizinin devamlılığı ve
marka değeridir.
Böylesi bir tabloda üretici
olduğunuzu, kendi hikâyelerinizi anlatmak istediğinizi düşünün.
Çocuksulaştırılmış, sınırları belirlenmiş kahramanlardan oluşan bir yayın
dünyasının içindesiniz. Çok sıkı bir sansür var, o sansürü belirleyen büyük
firmalar yayın dağıtım ağlarını da kontrol ediyorlar. Hikâyenizin içeriği daha
en baştan kabul görmüyor, görse bile vitrine çıkamıyor, dağıtılamıyor,
dağıtılamadığı için satamıyor ve telif geliri elde edemiyor. El fatiha!
1960'lı yıllarda pek çok çizgi
romancı bu çıkışsızlıktan şikâyetçiydi, alternatif mecralar oluşturmaya
çalışıyordu. Bir on yıl içinde bunu başardılar da! Çok şükür başardılar da
çizgi roman yeniden sanata ve edebiyata göz kırpar oldu o tarihten sonra...Underground
Comics denilen akımın dünya çapında şöhret kazanmış ismi Robert Crumb tam da o
yıllarda çizgi romana başladı. Sadece bizim çizerlerimizi değil her kültürden
çizgi romancıları, karikatüristleri yarım asırdır etkileyen bir ustadan söz ediyorum.
Flaneur, underground çizgi romanın
sembollerinden olan iki Crumb tiplemesinin Fritz the Cat ve Mr.Natural'in
serüvenlerinden oluşan iki ayrı albüm yayınladı. O vesileyle yazıyorum bunları.
Hazır, 1960'lardan, yeraltı sanatlarından söz etmişken, yazıyı Fritz ile
bağlayalım isterim. Çünkü bu sarkastik kedinin ortaya çıkışı ve sonlanışı,
underground çizgi roman üretiminin trajikomik nitelikli tipik hikâyelerinden
birini içeriyor.
Crumb, 1943 doğumlu, kalabalık ve
epeyce sorunlu bir ailede büyüyor. Sonradan uyuşturucu nedeniyle hayatını
kaybedecek olan erkek kardeşiyle birlikte amatörce çizgi romanlar yapıyorlar.
Fritz adlı kedinin ilk çizimlerine henüz 16 yaşındayken başlıyor. Çeşitli
söyleşilerinde farklı biçimlerde hatırlasa da anlaşıldığı kadarıyla altı yıl
kadar aralıkla bu tiplemenin hikâyelerini çiziyor. 1965'te, Harvey Kurtzman'ın
editörlüğünde çıkan Help için çizerek
Fritz'i gün yüzüne çıkarıyor. Sonrası epey karışık. Kardeşi ölüyor, genç yaşta
evleniyor, LSD kullanmaya başlıyor ve neyi-nasıl yaptığını hatırlamadan
yaşadığı, mutsuz ve bulanık bir evreye giriyor. Ailesinden uzaklaşma telaşı,
yalnızlığı, anarşist akımlarla yaşadığı uyumsuzluk, maddi sıkıntılar, mutsuz
evliliği, hepsi peşi sıra geliyor. Gel gör ki, aynı hayhuy içinde, Fritz,
underground alemde popülerlik kazanıyor ve animasyona uyarlanıyor. Kazandığı
para ona iyi gelse de Crumb filmden hoşlanmıyor, karısı ondan habersiz, para
için ikinci filme de izin veriyor, sonra zaten boşanıyorlar. İlginç olan şu,
Crumb, kendisi için hayati bir gerekçeyle, mutsuz evliğini, uyuşturucuya
bulaşarak ölüme yaklaştığı günleri veya karısıyla paylaşmak istemediği telif
gelirini düşünerek olabilir, Fritz'i çizmeyi bırakıyor.
Burası biraz teferruat istiyor.
Crumb, piyasanın işleyişi nedeniyle düzenli ve iyi bir gelire sahip bir çizer
değil o yıllarda. Güçlü çizgisine, parlak zekasına rağmen anakım çizgi roman dergileri
için çalışmıyor. İşadamlarını, ticari ürünleri, kapitalist ahlakı, piyasa
etiğini, hiç bir zaman kabullenmiyor ama gel gör ki geçim sıkıntısıyla paraya
ihtiyacı var. Böyle bir durumda bile, markaya dönüşecek, altın yumurtlayan
tavuğunu, haşarı kedisini umursamıyor ve onu mezara gömer gibi sönümlendiriyor.
Crumb, sadece bu kararıyla bile büyük bir sanatçı.
Fritz'le ne yapmıştı? Hafif bohem ve beat, pozcu ve
palavracı, haz düşkünü, güvenilmez, sözde şair, saplantılı, bencil, müptela bir
kediyi kendine kahraman olarak seçmişti. Yayınlandığı dönem için ilginçliği
şuydu: hakim mizahın aksine diyelim, çizgiler ve tiplemeler komik çizilmekte
birlikte, anlatının dili söz komiği değildi; sakindi, gerçekçiydi, bağlamsız
sayıklamalar, tekrarlar, klişe sözler, gençlik alt kültürünü iyi tanımlayan
ifadeler, akıl yürütmeler içeriyordu. Sokağı, mahremi, bekar evini ilk kez birisi
başka bir gözle anlatıyordu. Bütün tiplemeler bir gösteri olarak mutsuzdu,
çabuk sıkılıyor, devrimci tiradlar atıyor, ot tüttürüyor, muhafazakarlara
küfrediyor, kolay savruluyor, tutarsız davranışlarda bulunuyordu. Kamerası
ilginçti, aynı açıyı kullanarak sayısız kare çiziyor, herkesin kıpırdamadan,
birbirini dinlemeden, uzun uzun nasıl gevezelik ettiğini neşeli bir havada
güzel resmediyordu. Fritz the Cat, 68
öncesini ve sonrasını, öğrencileri, gençleri, şehrin kenarlarını, hava
kararınca yaşananları anlatan bir yirminci yüzyıl klasiğidir, kaçırmayın.
Radikal Kitap, 3.10.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder