Değerli ressam Yüksel Arslan'ın bir "hayranıyla" yaptığı mektuplaşmaları derlemişler, GaleriNev'den çıkmış, kısacık bir şey, bilmiyordum, yeni keşfettim, iddialı cevapları var... İddialı derken, Arslan üslup olarak şaşırtmayı seviyor, önemsediğini ve önemsemediğini mutlaka yüksek sesle vurguluyor. Kendisini de coşturan bir neşesi ve öfkesi var.
Kitapları, resimlerden ve diğer sanatlardan daha fazla önemsediğini sürekli tekrar ediyor örneğin...Bir feylesof seçtiğini, onu ve onun hakkında yazılmış her şeyi okuyarak tükettiğini anlatıyor. Sergilere ise kerhen gidiyor, üstü körü geziyor, o denli önemsemiyor filan...
Sürnormal bir mizah. Adabımuaşerete atılan bir yumruk. Huzursuz edici bir edepsizlik. Niçe kırbacı ve Marx'ın sakalı... Bitimsiz bir arture arayışı! Hepsinden çok temaşa ihtiyacı...
Yukarıdaki alıntıyı (görseli kastediyorum) bu sebeple seçtim: "Umurumda değil diye bağırıyor."
Edebiyatçılardan biliyorum, yaşıtlarını, dönemdaşlarını okumayan çok sayıda romancı-hikayeci tanıyorum, bile isteye okumamaktan söz ediyorum, bunun içinde azımsamak, yok saymak, uzak durmak gibi hisler var... Narsistik bir meydan okuma ve körleşme denebilir buna... Çetin Altan derdi galiba, "İnek süt içmez" misali de sayılabilir...
Üniversitede çalışırken, yakınlarda ölen bir hocam vardı, şöhretli bir sosyologtu, onu hiç okurken görmedim, bir gün dekanlık, öğrencilere verilmek üzere, dersleriyle ilgili kaynakça ve okuma önerileri istedi. O da bölüm toplantısında Tommiks'ten, bir gazete haberinden, eski bir şarkıdan, Cin Ali'nin bir bölümünden filan söz ederek kaynak metinlerini anlatan bir gösteri yaptı. Salaklıkları, eksikleri, yavanlığı, yeknesaklığı gören ve yaşayan bizler için tatlı bir isyandı yaptıkları, sempati duyuyorduk.
Malum, aptallığın teşhirinin bir eğlenceye, teatral bir gösteriye dönüştürüldüğü bir devirdeyiz. Twitter en çok bu işe yarıyor sanki... Salaklıkları anlatan, hayır öyle değildi diyen, önüne gelene cahil diyen bilmemne hoca gibi birileri var hayatımızda...Nasıl yargı dağıttı, nasıl haddini bildirdi, nasıl "dövdü" diyerek gösteriler seyrediyoruz onlardan...
Yüksel Arslan'ın sürreal patakütelerini keşfeden Andre Breton, olağanlaşan gösterileri bizim gibi, bizimle birlikte yaşasaydı, bugün hayatta olsaydı, hayır günümüzü yirmili yaşlarda yaşıyor olsaydı ne olurdu diye düşündüm. Cevabım yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder