Gipi, 1963 doğumlu ünlü bir İtalyan çizgi romancı. Asıl
adı Gian Alfonso Pacinotti. Sinemaya olan yakın ilgisi, yönetmenliği, dokunaklı
grafik romanları, akıllı sözleri, büyülü renkleri, ilginç ardışıklığı onu son
on yılın en çok merak edilen Avrupalı üreticilerden biri yaptı. Ülkesinde
hatırı sayılır bir çizgi roman piyasası olmasına rağmen anlattığı hikayelerin
niteliği nedeniyle asıl olarak Fransa’da ilgi gördü, ilk büyük itibarlı ödülünü
2005 yılında Angoulême’de kazandı. 2006’ta Amerika’da Gli Innocenti (The
Innocents) ile Eisner’e aday gösterildi, böylece İngilizceye de etkili bir
giriş yaptı. Bizim tanışmamız ise çok yeni bir çalışmasıyla, Oğulların Diyarı (La terre des fils, 2017) ile ancak
bu yıl gerçekleşebildi.
Oğulların Diyarı karanlık
bir hikaye, belirsiz bir gelecekte geçiyor. Bilimkurgu edebiyatından,
sinemadan, çizgi romanlardan aşina olduğumuz bir yokluk ve seyreklik dünyası
bu. Albümün başında, “sonumuzu getiren sebepler hakkında, tarih kitaplarında
sayfalarca yazı yazılabilirdi. Ama sonumuz geldiğinde bir daha hiç kitap
yazılmadı,” epigrafı yer alıyor. Uygarlık, ilkel bir evreye dönmüş, bir insan
azlığı var, kıt kaynaklar için birbirlerini öldürüp yiyiyorlar, kimsenin okuma
yazma bilmediği, kitabın kutsal sayıldığı bir evredeyiz... Gipi, hikayeden çok
atmosferle başlamış o yüzden; uzun sazlıklar ve çayırlıklar, bulutsuz bir
gökyüzü, sık yağan yağmur, durgun sular düşünmüş. Geçmişte ne olduğunu,
“kıyametin” nasıl koptuğunu özellikle anlatmayarak muğlaklıktan estetik olarak
faydalanmak istemiş. Gipi, hikayelerinde ergenlikle, genç erkeklerin büyüme
sıkıntılarıyla ziyadesiyle ilgilenmiş biri. Maharetli olduğunu bilerek ve
severek, Tom Sawyer ile Huckleberry
Finn’i andıran iki ergeni, iki kardeşi kahraman seçerek başlamış anlatacaklarına.
Eğlenen, oyun oynayan iki çocuğun beklenmedik bir biçimde bir köpeği
öldürmesiyle okuru şaşırtmayı arzulamış. Soğuk ve rahatsız edici bir hikaye
anlatacağını hissettirmiş. Karşımızdakiler Tom ve Huckleberry değiller.
İki genç, yakaladıkları ganimetle babalarına, evlerine
dönüyorlar. Aile içinde herhangi bir sıcaklık değil, sert bir sessizlik
olduğunu öğreniyoruz böylelikle. Baba, oğullarını korumak adına kesin emirler
veriyor, yasaklar getiriyor, ebeveyn cesametiyle onları kontrol etmeye çalışıyor.
Oğullarsa, ufak ufak sınırları ihlal etmek, babaya isyan etmek istiyorlar.
Babanın huşuneti ile çocukların dünyayı tanımak isteyen meraklı isyankarlığı,
hikayenin sürükleyici gerilimi oluyor. Yaşadıkları vahşi dünyaya
direnebilmeleri için babanın çocuklara bile isteye höt zöt ettiğini anlıyoruz.
Çocuklardan küçük olanı babasına hem hayranlık duyuyor hem de onun otoritesini
yıkmayı arzuluyor. Anlatılanları sorguluyor, şüphe ediyor. Bütün o sert erkek
pozlarına karşın, babasının kendisini sevip sevmediğini öğrenmeye çalışan,
sevilmek isteyen küçük bir çocuk aslında. Bu takıntılı hissiyat çok başarılı
resmedilmiş.
Gipi, kimi meseleleri ayrıksı bir ustalıkla
hikayeleştiriyor. Yukarıda değindim, ergen halleriyle ilgili etkili diyaloglar
ve sahneler kurabiliyor; öyle ki, bu konuda, yakın dönemin en iyi anlatıcısı
olabilir. Üstelik bunu, sanki onu anlatmıyormuşçasına yapabiliyor. Önce
Fransa’da sonra Amerika’da kendisine şöhret getiren Notes for a War Story (2005)
çalışmasında bizi savaşla yüzleştirmiş, savaş tehdidinin yakınlığını
hissettirmek için üç genç kahramanına Fransa’da Fransızca, İtalya’da İtalyanca
isimler seçmişti. İnsanların uzak diyarda olup bitenleri okumalarını değil, o
savaş çok yakınlarına gelirse neler olabileceğini düşünmelerini istiyordu. Gençlerin
büyüme hikayesiyle savaşın acımasızlığı yan yana geliştiriyordu. Benzer biçimde Oğulların Diyarı, bir
bilimkurgu motifini temel alsa da, iki kardeşin yaşam mücadelesini içeriyor,
varolma ve iyileşme hikayesi olarak gelişiyor. Bir parantez açalım; Gipi,
etkilendiği çizgi romancı olarak Andrea Pazienza’yı (1956-1988) işaret etmiş.
Anaakım İtalyan çizgi romanından değil de “underground” akımın temsilcilerinden
birine “ustam” demesi tesadüf değil. Pazienza’nın seksenli yıllarda çıkmış
çalışmalarından yapılmış –meraklısı için söylüyorum, Lombak çizgi romanlarını
hatırlatan– Zanardi derlemesi bu yıl İngilizcede yayımlandı. Zanardi, genç
erkeklerin cinsel açlık ve büyümeye dair savrulmalarını anlatsa da asıl
ilginçliği ergen konuşkanlığını, heyecan ve pragmatizmini göstermesinde
yatıyor. Gipi, gündelik diyalogları, küçük saplantılar ve uzlaşmazlıkları
kendisine modellediği Zanardi’nin aksine punkvari bir süratle değil edebi bir
yavaşlıkla istifliyor. Gipi’nin karakterleri masumiyetlerini korumakla dış
dünyanın tehditlerine direnmek arasında salınır, kolayca seçimler yapamaz,
sürüklenip dururlar. Gipi, tahayyül edilen ile realitenin farklı olduğunu
vurgulamayı seviyor, çocuklar zamana ve yeni rekabet koşullarına uyarak büyümek
zorundalar. Dünya, ebeveynlerin ve öğretmenlerin anlattığı dünya değil.
Peki, Gipi, çizgiyi nasıl kuruyor? Röportajlarında ilk
sayfalarda hikayeye göre bir çizgi aradığını, o albüm için yakaladığı üslubun
doğaçlamayla geliştiğini söylüyor. Hikayesini yavaşlatmayı tercih ediyor
demiştim, bunu çizgiyle de gösteriyor, kamerasını birdenbire başka bir tarafa
çevirip sahnesinden uzaklaşıveriyor. Hikayeyle ilgisiz duran, karakterlerinin
ruh halini belirginleştiren ara sahnelerle mutlaka ağırlaştırıyor akışı.
Uzaktan havlayan köpekler, kargalar katılıyor sahneye. Oğulların Diyarı’nda okunamayan-ne
yazıldığı anlaşılamayan defter sayfalarını gösteren kareler var. Arka arkaya
otuz kare görüyoruz, on sayfa ediyor, okuma yazma bilmeyen küçük oğul, nasıl
deftere bakıp bir şey anlayamıyorsa biz de öyle bakıyor ve anlamıyoruz. İlk
gördüğümde haddinden fazla uzatıldığını düşünmüştüm, sonra okura
hissettirdiklerini tahayyül ederek cesur ve heyecan verici buldum. Israrla
tekrarlayacağım, çizgi romanlar bugünün, sinemanın, bilgisayarın süratine
yetişemiyorlar artık. Direksiyonu başka bir yöne kırmalılar, belki arabadan
inmeli, anayoldan çıkmalı, patikadan yürümeliler. Oğulların Diyarı, yavaşlığın,
farklılık gösteren “anlatı keşiflerinin”, her şeyi açık etmeyen dolaylı
anlatımın, zeka dolu muğlaklığın taze bir alternatifi… Gipi, rengi çok iyi
kullanan bir çizer olmakla birlikte siyah tükenmez kalemle çizilmiş gibi duran
eşsiz sayfalar çıkarmış Oğulların Diyarı’nda.
Bazen bol taramış, bazen insan kıtlığını vurgulamak için neredeyse bembeyaz
duran, ışıklı sayfalar çıkarmış. Kendi adıma şunu rahatlıkla söyleyebilirim;
daha iyi hikayeler bulabiliriz ama hikayesiyle bu kadar uyumlu, bu denli göz
alıcı bir çizgiye az rastlarız. Gipi’yle çizerlerimizin, grafik roman
okurlarının tanışması gerekiyor. Gipi’nin hikaye anlatma coşkusu bu dünyayı
katlanılır kılan güzelliklerden çünkü.
Sabit Fikir, Ekim 2017
1 yorum:
Gipi'yi ben de takip ediyorum. Son 10-12 yilin isleri harika. Oyku-cizgi uyumu yorumuna katiliyorum. Italyan basinina illustrasyon isi de yapiyor. Bir soylesisinde cizgi romani cok sevmedigini soylemisti. Ara sira kisa film falan yapmak icin ortadan kayboluyor.
Riad Sattouf'u ne zaman yayinlayacaksiniz?
selamlar :-)
Yorum Gönder