Hepsini
kanarak, inanarak ve hayran kalarak okudum ve seyrettim. Çocukken, etrafımdaki
herkesin, örneğin öğretmenlerin, pedagogların, sanatçıların, ebeveynlerin
zararlı, faydasız veya önemsiz bulduğu popüler kültür ürünlerinin okuru ve
meraklısıydım. Çizgi roman seven bir öğretmenim olmadı, her başarısızlığımda
ceza olarak kitaplarım sobada yakıldı. Ben büyürken sinemadan, futboldan,
müzikten yoz ve lüzumsuz olarak bahseden yüzlerce yetişkin tanıdım. Solcular,
sağcılar, muhafazakârlar, İslamcılar sevdiğim şeyleri sevmiyorlardı, onlardan şikâyet
ediyor, siyaseten bağırıyorlardı. Okuduğum ve sevdiğim şeyleri gizlemem, gerektiğinde (küçümsemem ve) geçiştirmem gerektiğini zamanla öğrendim. Çizgi romanları
sevdiğimi, her gün film seyrettiğimi öğretmenlerime sanıyorum hiç söylemedim.
Onlarla nasıl konuşacağımı öğrenmiştim.
Zamanla o
beğenmezliğin, o hoşnutsuzluk söyleminin heyecanlı ve romantik bir içeriği olduğunu
da fark ettim. Bir eşik noktasındaymışçasına konuşuyor, haklı olduklarına
inanıyor, küçümseyici-aşağılayıcı davranıyorlardı. Ders vermek, haddini
bildirmek istiyorlardı. Onlara göre bu ürünler yaygınlaştıkça toplum, ahlak,
milli değerler mutlaka erozyona uğruyordu. Bunların yasaklanması,
sansürlenmesi, tecrit edilmesi, engellenmesi gerekiyordu vs... Söz dönüp
dolaşıp daha doğru film, daha güzel roman, daha eğitici çizgi roman filana
geliyordu.
2 yorum:
Gel zaman git zaman; işte o sobada yakılan kitaplarızdan, böyle bir kalem çıkmış ortaya... sevgiler🎈
Teşekkürler
Yorum Gönder