Dumankara Türkiye'nin grafik roman tarihindeki hangi geleneklerden faydalanıyor?
Türkiye'de grafik roman geleneği var denemez ama edebi
tatlara sahip, çizgi roman denildiğinde akla gelen anlatım biçiminin dışına
çıkmaya çalışan isimler ve çalışmalar sayılabilir. Çok değiller ve son otuz yılda yayınlandılar
aslında. Kendi adıma en çok Engin Ergönültaş'tan etkilendim diyebilirim. Oğuz
Aral'ı herkes bilir, Engin Ergönültaş'ı bilenler bilir derler ya sahiden
farklıdır. Onun hikayelerini okursanız orada edebiyatı ve meselesi olan bir
yalpalamayı görürsünüz.
Hikayelerin resmedilme üsluplarındaki çeşitlilik önemsediğiniz bir şey miydi,
yoksa daha ziyade bir bütünlük peşinde mi koştunuz çizerleri seçerken?
Çizerlerin önemlice bir kısmını yıllardır tanıyordum, neyi çizebileceklerini
biliyordum. Murat Başol'a zor bir iş verdim, klostrofobik, arabanın içinde geçip duran sıkıntılı bir
işti, başaracağını biliyordum. Ferdi hikayesi için sevimli bir çizgi arıyordum.
Berat'la karşılaştım. İsabet oldu. Skor hikayesi için endüstriyel bir çizgi
arıyordum. Çağrı alternatiflerimden biriydi. Çizere göre hikaye yazdığım oldu. Gökhan'la
yirmi yıl önce fanzin çıkarmıştım. Artık pek çizmiyordu. Macar'ı onun için
yazdım. Sarkastik havaya uygundu çizgisi. Sümeyye, neşeli bir hikaye istiyordu,
tarzına uygun düşen bir süper kahraman parodisi tasarladım. Çeşitlilik kurmaya
çalıştıysam da şartlara göre de eğip büktüm, sanıldığı kadar çok çizer yok. Ankara 1916'yı
önemli bir çizerimiz için yazdım ama hikayeyi politik buldu, çekindi. Berat,
çalışmasını bitirmişti, senaryoyu ona verdim, iyi ki vermişim. Sertleşebilecek
bir tonu kıvamında tuttu. Bu albümde ilk kez çizgi roman çizen isimler de oldu.
Utku mesela onlardan biri. Uzun süredir çizmeyenler vardı, Sefa mesela, albümün
zor bir hikayesini Mazhar ile Galip'i başarıyla çizdi.
Ankara'nın temsil edilişine dair problemlerden de bahsetmişsiniz önsözde, bir
grafik romanın bir şehri derinlemesine anlatması için ne gerekir sizce? Bu
kitabı hazırlarken derinlemesine bir şehir temsili miydi amaçladığınız?
Aklımda çeşitli dönemlerde bir şehri anlatmak, üstelik bunu sıradan insanlar
üzerinden resmetmek vardı. Bir bütünü tamamlamaya çalışıyordum sonra birden
elimden gelenin ancak ve ancak bir tortu bırakmak olduğunu farkettim. Psikocoğrafi
bir alt metni olsun, sadece Ankara değil İstanbul da konuşulsun istedim.
Yoksullar, galiba en iyi bildiğim insanlar onlar. Çok küçük yaştan beri
çalışıyorum. Bir şive vurgusu yapmak, uzun uzun konuşan insanları
kullanmak...Tortu dediğim o...Kederi ve lan hayat sen ne alçaksın diyen neşeli
bir öfkeyi dahil etmek filan. Zaten bir şey çıkacaktı. Benim Ankaram bu...
Okurumu hayal etmedim ama sadece çizgi roman okuyan bir
okurum olsun istemiyorum. Başka çalışmalar da yapıyorum. Grafik romanı keşfetse
sevebilecek bir okuru tahayyül ediyor ve onlara sığınıyorum. O tortuyu onlar
hissedecektir diye umuyorum.
Dumankara ismini de sormak isterim, şehir 1916'dan beri hep puslar ve
dumanlar içinde mi?
Ankara
için bozkır kasabasıydı denir, yüzyıllara dayalı bir kültür yok sayılır.
Ankara'nın miladı cumhuriyetle başlatılır, sevmiyorum ben bu yalanı. 1916
Yangınıyla Rum ve Ermeni mahalleleri yakılıyor. Tanzim edici siyasi bir hamle
bu. Mesela nerde o kültürel birikim? Yok! Bu yangınla ilgili bir hikayeyle albüme
başlamak ve metropol insanının doyumsuzluğuyla bitirmek vardı aklımda. İlkinde lokal
bir istifleme diğerinde global bir savrulma var. Millici siyasetin önüne geçen,
denetlemez bir arzu patlaması bu. Şehirler birbirine benziyor derken bunu
kastediyorum. Dumankara, sadece Ankara değil o bakımdan. Duman ve kara aynı
zamanda.
Kaya Genç, Dumankara hakkında (Vogue Nisan 2013) yazacağı yazı için bazı sorular göndermişti.
Fotoğraf: Uğur Uçan
2 yorum:
Güzel bir söyleşi olmuş, teşekkürler. Dumankara'nın da hakkettiği okuruna ulaşmasını çok istiyorum.
sevgiler.
Ben teşekkür ederim, ilginiz için...
Yorum Gönder