Cuma, Nisan 05, 2013

Yoksulları Anlattık



Bu resimli-çizgili kitabı hazırlarken sizde en baskın duygu hangisiydi, Ankara’ya vefa, edebiyata hizmet ya da?
Ben genellikle hayallerimin peşinden giderim, yapmak ve yazmak istediğim şeyler var, onları tamamlamaya çalışıyorum. Vefa, sorumluluk ya da hizmetten ziyade arzu ve iştah gösteriyorum. 

İsmi çok güzel, DumAnkara... Bu isim nasıl bulundu? 
Ankara'da geçen hikayeler olduğu için alengirli bir isim düşündüm. İlk hikayedeki yangını, hikayelerdeki yoksulları ve kenardakileri imleyecek bir şey olmalıydı. Çocukluğumun Ankara'sı is ve dumanla, hava kirliliğiyle hatırlanırdı. Ama isim orijinal diyemem, şarkılarda, şiirlerde kullanılmış daha önce...Bağlamı denk düştü. 

Edebiyatta şehir güzellemeleri hep İstanbul için yapılıyor... Ankara ya da İstanbullu’nun deyimi ile Angara hakkında en çok hangi noktada yanılgıya düşülüyor? 
İstanbul çok büyük bir şehir, para orada, tercihlerin ömrünü, söylem ve üslubu piyasa belirler.  Ankara'ya yönelik hissedilir bir husumet oluşabiliyor bazen. Bu biraz büyük abiye rakip olma ihtimali nedeniyle, ciddiye almakla filan ilgili sanırım. Benim İstanbul eleştirim esasen kapitalizme ve metropole yönelik. O trafik, o keşmekeş, o vakit kaybı beni öldürüyor. Kanser şehir diyorum ben oraya. Öte yandan benim İstanbul eleştirim orada yaşayanları kızdırıyor, Ankara ne ki tonuna geliyorlar. Bu türden iyi-kötü kıyaslamalarını pek mantıklı bulmuyorum. Siyaseten romantizmin edebi ve konuşulabilir bir tadı olabilir ama ye sev ya terket ölçüsünde kıt zekalılıktır. 

Konuşma balonlarında edebi bir dil yakalama kaygısı yok, mesajlar çok doğrudan ve süslenmeden verilmiş... Bu bilinçli tercihin sebebi nedir? 
Bütünüyle çizgi roman literatürü içerisinde bakarsanız oradaki dil ve anlatım biçimi çok daha basittir, çok az sözcükle hikaye anlatılır. Diyalog ve aksiyon önemlidir. Ben Dumankara'da çoğunlukla yoksulları anlatmak istedim. Bu bakımdan sözlü kültür ve yerel şiveyi öne çıkarttım 

Multidisipliner bir çalışma, edebiyat, resim, tasarım, grafik... Çalışma sürecinde nasıl bir ortam vardı? 
Tasarımı da ben yaptığım için uygulama sürecini takip ettim. 1500 civarında mail yazmışım. Yüzlerce telefon konuşması yaptım, yüz yüze oturup hasbihal ettim.  Hikayelerin yazımından çok çizim aşaması zaman aldı. Çizer aradım, denemeler yaptırdım. Bir kısım çizerle zaten çalışmıştım, ne istediğimi biliyorlardı, uyum zamanla kazanılıyor. Hepimiz öğreniyoruz. Kimileriyle önce eskizleri konuştuk, tek tek sayfalar çizildi, sayfalar değiştirildi. Bu kitapta teaser çalışması da yaptık, o yeni bir şey oldu. Onur Özmen kitap için Dumankara isimli bir beste yaptı. Beğenildiğini sanıyorum. 

Önsözde şehirlerden insanmış gibi bahsediliyor diyorsunuz ve İstanbul’u represantlara benzetiyorsunuz... Tamamen katılmakla birlikte birkaç şehir için de bu perfonifikasyonu yapmanızı istesem, mesela, İzmir, New York, Berlin, Roma, Bombay... 
Bunu yapabilmem için oralarda yaşamam gerekirdi bunu yapmak istemem 

İki şehrin mukayesesini yapmak ya da sormak niyetinde değilim ancak kitabın içeriği münasebetiyle Ankara’nın arka sokaklarında geçen 1916’dan günümüze farklı hikayeleri buluyoruz... Ankara’daki arka sokak adabı üzerine sizin tespitleriniz nelerdir? 
İstimlak edilerek yerine hastane yapılan, Eski Ankara'nın en eski Müslüman mahallelerinden biri olan Hacettepe'den benim ailem. Hacettepeliler kabadayılarıyla meşhurdur, zaten bu yüzden de istimlak ediliyorlar. Çok hikaye dinledim, kendi geçmişime bakarsanız kendi kuşağıma ve şimdiki zamana göre epeyce sert bir çocukluk ve ilk gençlik de geçirdim. İstanbul nasıldır bilmiyorum bir karşılaştırma yapamam ama buraya özgü bir şiveden, argodan ve aslında heryerde aynı olan erkeklik gösterilerinden söz edebiliriz galiba. 

Memleketin siyasi iniş çıkışları Ankara’da daha az hissediliyor sanki... Bunun sebebi Ankaralı’nın bu iniş çıkışları kanıksamış olması olabilir mi? 
Bence dünyanın her yerinde alt sınıflar siyasi deveranları çok farketmez ve dillendirmezler. Asıl tepki her zaman orta sınıftan ve tahsillilerden gelir, alt sınıflar adına birileri konuşur, romantize eder, sloganlar atar vs. Yetmişli yıllarda Akdeniz'de bir yerdeydik, bir esnaf babama Ankara'da Mecliste neler olup bittiğini sormuştu. Gidip dinlemiyor musun filan diye şaşırmıştı. Merkez Bankasından sonra Meclisin de İstanbul'a gitmesini temenni ediyorum. Ankara bir üniversite şehridir, güzel güzel yaşayıp gider bence. 

Ankara’da senfoni orkestrasının konserleri, büyük küçük tiyatroların temsilleri neredeyse hep kapalı gişe... Sanat ekonomisi İstanbul’da dönüyor gibi görünüyor ancak Ankara’nın bu anlamda potansiyeli sizce daha mı fazla?
Ben pek öyle düşünmüyorum. Cumhuriyetin ilk kırk yılı için kısmen bu doğru olabilir.  Nüfusa göre düşünürsek Ankara'da salon sayısı artmadı bence. Eğer öyle olsaydı Ankara'dan İstanbul'a sanatçı ve akademisyen göçü olmazdı. Geçim derdi, konuşulur olma arzusu şu bu...İnsanlar İstanbul'da olmak istiyorlar, para orda dedim ve parayı artırma imkanı da orada. Yine o yüzden orada güvenilmez bir sanat ortamı ve büyük bir işsizlik var. Yine dikkat edin başka şeylerle mesela trafikle, mesela paralarını alabilmekle uğraşmaktan akıllarını süzemiyor, kendilerini dinleyemiyorlar. 

Ankara insanının ve Ankara şehir hayatının size burada yaşamayı, kalmayı tercih ettiren özellikleri neler? 
Ben buralıyım, sevdiğim insanlar burada. Sokağımı, evimi, odamı seviyorum. İnsanın bir şeyler öğrenebilmesi için kendine vakit ayırabilmesi gerekiyor, o kadar gürültüyü sevmiyorum. Yapabileceğim pek çok şeyi burada da yapabileceğimi biliyorum. Evime yürüyerek gidebilmeliyim. Arkadaşlarımı ve ailemi istediğim zaman görebilmeli, onlara yardım edecek kadar yakınlarında olabilmeliyim. 

Ankara’da aşklar ve dostluklar çok başka... İnsanın sevgilisine ya da dostlarına ilgisini dağıtacak çok fazla kanal yok... Sizce bu insanların çok fazla alternatifi olmamasından mı kaynaklanıyor? 
Muhtemelen. Her büyük şehrin bir kültürü, geceyi ve gündüzü yaşama biçimi var. Tercihleri tartışamam, o yaşamı bilerek uzak durmak ve dahil olduğunda öğrenmek birbirinden farklı süreçler. O kanalları biliyor ve o kanalları istemiyorsanız, her yerde kendinize bir sığınak yaratabilirsiniz. 

Kapitalizmin kaleleri dediğimiz bazı sosyal mekanlar, özel işletmeler Ankara’da da var ancak Ankaralı bunlara gereğinden fazla değer atfetmiyor... Yani Ankara’nın Starbucks’ı olmasa da olur sanki... Ne dersiniz? 
Bence değer atfediyorlar. Kapitalizm global bir arzu yaratır. O markalar orada olmazsa şehirler kendilerini eksik hissediyorlar. Alışveriş merkezleri zaten bu benzeşmeyi sağlıyor. Şöyle düşünün fastfood olmayan lokanta sayısı şiddetle azalıyor. Tarih deyince heykel, şehitlik ve kale filan anladığımız için yemek kültürümüz günbegün eriyor. Ankara mutfağı marka olabiliyor mu mesela. Ankara'nın çok sağlam kitabevleri vardı, alışveriş merkezlerinde parasıyla bile yer verilmedi onlara, niye ulusal marka değillerdi de ondan. 

Grafik roman olması hasebiyle Türkiye için yeni bir çalışma... Daha önce klasiklerin çizgilerle anlatıldığı halleri yayınevlerinden yayımlanmıştı ancak bu ilk orijinal üretim... Tepkiler nasıl, ne yapmak istediğiniz anlaşıldı mı? 
Gazeteler açısından haber değeri taşıdı yaptığım iş, Ankara-İstanbul karşılaştırması işleyen bir konudur. Herkes konuşabilir, sorular genellikle  o taraflardan geldi. Röportaj kabul etmediğim de oldu bu yüzden. O kadar hikaye var, kolektif bir iş var. Neler soruluyor, yapacak da bir şey yok. Öte yandan okurlardan hoş şeyler duyuyorum, kitap dağıtıma çıkmadan baskının üzerinde bir talep gördü, hemen yeni baskı yaptı. 

Peki ne yapmak istediniz? 
Grafik roman, çizgi romandan farklı bir niteliğe sahip, edebi nitelikli ve okurundan daha çok emek isteyen anlatı demek. Maus, Persepolis gibi anlatıları aklınıza getirin. Bu çerçevede üretim yapılmıyor. Sadece çizgi roman okuyan bir okurum olsun istemiyorum. Grafik roman üretmek ve üretimini teşvik etmek istiyorum. Otuz yıla yaklaştı, fanzinler çıkardım, kitaplar yazdım, sahiden uğraşıyorum çizgi romanla. Artık albümler üreteceğim. 

Bunun devamı gelecek mi, gelecekse başka şehirler üzerinden mi gidilecek yoksa şehir teması tamamen başka bir tarafa bırakılıp yeni bir başlık mı açılacak? 
Yok bu safha kapanır, ne devamını ne de başka bir şehri işin içine katmayı düşünmüyorum. Bu yıl içinde başka albümler de tamamlayacağız. Gerisi de gelecek. Yeni işler, yeni nesil işler... 

Son soru olarak, Ankara başkent, İstanbul ney? Diye sormak istiyorum size... 
İstanbul, herşeyin sahibi...

Radikal Kitap, 15.3.2013, röportajı Bedia Ceylan Güzelce ile yapmıştık.


 Fotoğraf: Uğur Uçan

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails