Akira Kurosawa’nın Shichinin
no Samurai (Yedi Samuray, 1954) filmi, gösterime çıktığı her
batı ülkesinde, eleştirmen, üretici ya da seyirci, hemen herkesi şaşırtır.
Şövalye hikâyeleri, westernler, kılıçbazlar, korsanlar, barbarlar ve savaş filmlerinden
ve düelloların mitleştirilen epik içeriğinden çok daha farklı bir şey
seyrettiklerinin farkına vararak afallar insanlar. Aşina oldukları biçimde
kostüme sahneler, alay-ı vâlâ mizansenler gibi değildir seyrettikleri şey. Baştan
ayağa yoksulluktur gördükleri: her an yıkılacak gibi duran evler, eprimiş
kıyafetler, yalınayak köylüler, yağmur çamur, bir yerden bir yere yürüyerek
giden insanlar tuhaf gelmiş olmalı onlara. Mutlaka daha gerçek daha sahici…Yeni
bir şey…Halbuki samuray hikayeleri etkilendikleri aşikar olan westernlerden çok
mu farklıdır ki? Başka bir kültür, alışılmadık jest, mimik ve refleksler,
bilinmedik bir tarihi bağlam, duyulmadık gelenekler ve görülmemiş mekanlar,
türü hiçbir anlatıyla ilgisi yokmuşçasına özgün bir noktaya taşıyabiliyor işte.
Samuray hikayeleri ne anlatır? Serüven edebiyatının
klişelerinden farklı değillerdir doğal olarak: Yalnız erkek kahramanlar, ilk
gençliklerinde zorlu bir eğitimden geçmişlerdir. Ünlü bir hocaları, talebesi
oldukları okulun derin bir felsefesi vardır. Sancılı bir geçmişi geride
bırakmışlardır. Aileleri katledilmiştir. Aralıklarla hatırladıkları muhtemelen
ölmüş bir sevgilileri vardır. Onur, sadakat, kardeşlik adına sonunu düşünmeden
serüvene atılırlar. Ekseriyetle az konuşan, kül yutmayan, hata yapmayan
yenilmez adamlardır. Öyle bir geçmişle varolurlar ki hem herkesi ve herşeyi
bilirler hem de her gittikleri yerde onları tanıyan birileri olur. Etkileyici
bir şöhretle sahneye çıkarlar. Namlarını bilmeyen yoktur; isimleri
zikredildiğinde korku ve endişe yaratırlar, o geldiğinde herşeyin değişeceği ta
en baştan bellidir.
Yayınlandığı her yerde haklı bir ilgi gören manga
klasiği Kozure Okami (Lone
Wolf and Cub), bu klişeleri iyi bilen mahir üreticilerin elinden çıkma bir
anlatı. Klişelere-bilinen trüklere ve bir anlatım geleneğine dayanmadan popüler
olmak mümkün değil. Öte yandan şunu da ekleyelim: popüler olan ister istemez de
bir farklılık getirir, bütünüyle mevcut olanı yineliyor değildir. Yaratıcısının
şahsi bir tınısı, gerçeklik vehmini güçlendiren bir başkalık, şiddet ölçüsü,
dili veya hikaye temposu onu yeni kılmıştır. Yalnız Kurt ve Yavrusu, üç
yaşındaki oğluyla dolaşan bir kiralık katilin hikayelerini anlatıyor. Bir
katil, bir baba, hayatta oğlundan başka kimsesi olmayan adamın adı Ogami
İtto... Sonradan öğreneceğimiz bir kumpas sonucunda Ronin (efendisiz savaşçı)
olmayı seçiyor, yapıp ettikleriyle cehenneme gideceğini bilerek yaşıyor. Hiç
bir yere ait olmadan dışlanmış biri olarak yaşamayı tercih ediyor. Kahraman
prototipi bu türden eşik noktalarına ihtiyaç duyar: üstleriyle arası nahoştur,
hiyerarşiyi umursamaz, vatansız, efendisiz ve mutlaka arada kalmış biridir.
Ogami, Japon kırsalında oğluyla birlikte seyyah gibi dolaşıyor. Küçük bir
çocuk, rahatsız edici bir tezat aslında, düşünün, kanlı bir katil ve onun masum
oğlu. Üstelik o yaştaki çocuk, bir kiralık katilin bütün eylemlerini
kısıtlıyor. Bebek arabasıyla oradan oraya giderken epeyce küçümseniyorlar zaten:
"Bir çocuğu olması elini kolunu bağlıyordur", "şanssız babacık" vs. Kurtun yavrusu
kurt olur misali Ogami İtto, oğlunu koltuğunun altına alıp ya da sırtına
bağlayıp "Diagoro sıkı tutun" diyerek sayısız ölümcül kavgaya
giriyor. Yalnız Kurt, sahiden de bir ölüm makinesi, 28 ciltlik serüvenlerinde
yüzlerce insan öldürüyor. Yapıp ettikleri için pişmanlık, hayıflanma, keder ya
da ikirciklenme benzeri bir duygu da göstermiyor. Diagoro ise giderek babasına
benziyor, dizinin çizgi roman tarihinde eşi benzeri olmayan uzun epik finalinde
çok çarpıcı bir rol de üstleniyor. Anlatının popüler deyişlerinden biri, baba
oğulun ortak kaderlerini açıklar nitelikte: "Eğer bir baba ve oğlunun
kaderleri birbirine bağlıysa hayatta kalmaları için gereken neyse onu
yaparlar".
Dizi takdire şayan bir sinematografiye sahip. Balon
ya da betimleyici ifadelere yer vermeden sayfalar dolusu "sessiz"
kare kullanılabiliyor. Doğa atmosfer olarak hikâyenin aktörlerinden biri.
Çatışma ya da finali belirleyen samuray kavgasının öncesindeki suskunluk ve
gerilimi, her defasında maharetle yansıtıyor. Senaryo entrikası mutlaka parayla
ilgili... İktidar itişmesini, buna dair hile, desise ve örtbas edilmeye
çalışılan suçları temel alıyor da diyebilirdik. Ogami İtto, zengini soyan ve
yoksula yardım eden biri değil. Kim daha çok para verirse ona çalışan, bazen
ona çalışır gibi gözüküp alengirli bir başka tuzakla müşterisini haklayan,
bütünüyle yıkıcı ve kıyıcı bir katil. Metindeki en uzun konuşmaları müşteriler
yapıyor. Yalnız Kurt, onları dinliyor: "Çünkü ben sefil bir Ronin değilim,
çünkü ilerde başıma dert olacak işleri almak istemiyorum" diyerek
anlatmalarını istiyor ve karşılığında tek tük konuşuyor, kestirip atıyor,
ürkütücü bir toklukla cevaplar veriyor. Oğlu dışında kimseyle rahat ve içini
dökerek konuşmuyor zaten. Bu konuşmalar da oğlunu kendi trajik sonuna
hazırlayan türden uyarılar içeriyor. Başarılı yönlerini konuşurken, dizinin
serüven edebiyatının yetkin intikam hikayelerinden biri olduğunu hatırlatalım.
Üçüncü ciltte ortaya çıkacak Yagyu Retsudo tiplemesi etkileyici bir hasım
olarak dizinin başkalaşmasını sağlayacak ve yolunu arayan kiralık katili başka
bir insana dönüştürecek örneğin.
Dizi, Japonya'da 1970-76 yılları arasında yayınlanıyor,
neredeyse dokuz bine yakın sayfa çizgi romandan söz ediyoruz. Ülke içinde
filmleri ve televizyon dizisi yapılacak kadar büyük ilgi görüyor. Yıllar sonra
Amerika'da yayınlandıktan sonraysa global bir başarı gösteriyor. Seksenli
yılların sonundaki ilk yayınını hatırlıyorum, hayli övgü almıştı ama 2000
yılında Dark Horse yeniden yayınlayınca daha geniş bir ilgi gördü. Dönem değişmişti, piyasa daralmıştı, daha
itibarlı bir yayıncısı vardı vs. Pek çok önemli çizgi romancıyı etkiledi,
yıllarca da etkileyecek, öyle anlaşılıyor. Yalnız Kurt ve Yavrusu'nun
hikayelerinin, özellikle entrika kurgusunun yazarlık açısından ilham verici
olduğunu düşünüyorum. Yazar Koike, insanı şaşırtan, mutlaka sürpriz yapan,
hikâyesini beklenmedik bir tarafa bükebilen bir senarist. Diğer yandan, madem
yayınlanıyor artık, özellikle çizerlerimizin Kojima'nın çizgilerini sabırla incelemelerini
dilerim. Hızlı çizilmiş denebilir, daha iyi mangakalar var denebilir,
söylenenleri küçük itirazlarla onaylayabilirim. Derdini anlatan, amacına
ulaşan, ne yapmak istediğini bilen, daha iyi nasıl anlatabilirim diyen bir
çizer Kojima. Tek kelimeyle emekçi. Kojima, Kurasawa'nın büyük hayranlarından
biriydi, aynen onun gibi, klişe bir erkek hikayesini, epik bir anlatıyı başka
bir merhaleye taşıdı.
Radikal Kitap, 7.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder