Cumartesi, Aralık 08, 2012

Bir Baba Oğulun Kalbinden Geçenler


Akira Kurosawa’nın Shichinin no Samurai (Yedi Samuray, 1954) filmi, gösterime çıktığı her batı ülkesinde, eleştirmen, üretici ya da seyirci, hemen herkesi şaşırtır. Şövalye hikâyeleri, westernler, kılıçbazlar, korsanlar, barbarlar ve savaş filmlerinden ve düelloların mitleştirilen epik içeriğinden çok daha farklı bir şey seyrettiklerinin farkına vararak afallar insanlar. Aşina oldukları biçimde kostüme sahneler, alay-ı vâlâ mizansenler gibi değildir seyrettikleri şey. Baştan ayağa yoksulluktur gördükleri: her an yıkılacak gibi duran evler, eprimiş kıyafetler, yalınayak köylüler, yağmur çamur, bir yerden bir yere yürüyerek giden insanlar tuhaf gelmiş olmalı onlara. Mutlaka daha gerçek daha sahici…Yeni bir şey…Halbuki samuray hikayeleri etkilendikleri aşikar olan westernlerden çok mu farklıdır ki? Başka bir kültür, alışılmadık jest, mimik ve refleksler, bilinmedik bir tarihi bağlam, duyulmadık gelenekler ve görülmemiş mekanlar, türü hiçbir anlatıyla ilgisi yokmuşçasına özgün bir noktaya taşıyabiliyor işte.

Samuray hikayeleri ne anlatır? Serüven edebiyatının klişelerinden farklı değillerdir doğal olarak: Yalnız erkek kahramanlar, ilk gençliklerinde zorlu bir eğitimden geçmişlerdir. Ünlü bir hocaları, talebesi oldukları okulun derin bir felsefesi vardır. Sancılı bir geçmişi geride bırakmışlardır. Aileleri katledilmiştir. Aralıklarla hatırladıkları muhtemelen ölmüş bir sevgilileri vardır. Onur, sadakat, kardeşlik adına sonunu düşünmeden serüvene atılırlar. Ekseriyetle az konuşan, kül yutmayan, hata yapmayan yenilmez adamlardır. Öyle bir geçmişle varolurlar ki hem herkesi ve herşeyi bilirler hem de her gittikleri yerde onları tanıyan birileri olur. Etkileyici bir şöhretle sahneye çıkarlar. Namlarını bilmeyen yoktur; isimleri zikredildiğinde korku ve endişe yaratırlar, o geldiğinde herşeyin değişeceği ta en baştan bellidir.

Yayınlandığı her yerde haklı bir ilgi gören manga klasiği Kozure Okami (Lone Wolf and Cub), bu klişeleri iyi bilen mahir üreticilerin elinden çıkma bir anlatı. Klişelere-bilinen trüklere ve bir anlatım geleneğine dayanmadan popüler olmak mümkün değil. Öte yandan şunu da ekleyelim: popüler olan ister istemez de bir farklılık getirir, bütünüyle mevcut olanı yineliyor değildir. Yaratıcısının şahsi bir tınısı, gerçeklik vehmini güçlendiren bir başkalık, şiddet ölçüsü, dili veya hikaye temposu onu yeni kılmıştır. Yalnız Kurt ve Yavrusu, üç yaşındaki oğluyla dolaşan bir kiralık katilin hikayelerini anlatıyor. Bir katil, bir baba, hayatta oğlundan başka kimsesi olmayan adamın adı Ogami İtto... Sonradan öğreneceğimiz bir kumpas sonucunda Ronin (efendisiz savaşçı) olmayı seçiyor, yapıp ettikleriyle cehenneme gideceğini bilerek yaşıyor. Hiç bir yere ait olmadan dışlanmış biri olarak yaşamayı tercih ediyor. Kahraman prototipi bu türden eşik noktalarına ihtiyaç duyar: üstleriyle arası nahoştur, hiyerarşiyi umursamaz, vatansız, efendisiz ve mutlaka arada kalmış biridir. Ogami, Japon kırsalında oğluyla birlikte seyyah gibi dolaşıyor. Küçük bir çocuk, rahatsız edici bir tezat aslında, düşünün, kanlı bir katil ve onun masum oğlu. Üstelik o yaştaki çocuk, bir kiralık katilin bütün eylemlerini kısıtlıyor. Bebek arabasıyla oradan oraya giderken epeyce küçümseniyorlar zaten: "Bir çocuğu olması elini kolunu bağlıyordur",  "şanssız babacık" vs. Kurtun yavrusu kurt olur misali Ogami İtto, oğlunu koltuğunun altına alıp ya da sırtına bağlayıp "Diagoro sıkı tutun" diyerek sayısız ölümcül kavgaya giriyor. Yalnız Kurt, sahiden de bir ölüm makinesi, 28 ciltlik serüvenlerinde yüzlerce insan öldürüyor. Yapıp ettikleri için pişmanlık, hayıflanma, keder ya da ikirciklenme benzeri bir duygu da göstermiyor. Diagoro ise giderek babasına benziyor, dizinin çizgi roman tarihinde eşi benzeri olmayan uzun epik finalinde çok çarpıcı bir rol de üstleniyor. Anlatının popüler deyişlerinden biri, baba oğulun ortak kaderlerini açıklar nitelikte: "Eğer bir baba ve oğlunun kaderleri birbirine bağlıysa hayatta kalmaları için gereken neyse onu yaparlar".

Dizi takdire şayan bir sinematografiye sahip. Balon ya da betimleyici ifadelere yer vermeden sayfalar dolusu "sessiz" kare kullanılabiliyor. Doğa atmosfer olarak hikâyenin aktörlerinden biri. Çatışma ya da finali belirleyen samuray kavgasının öncesindeki suskunluk ve gerilimi, her defasında maharetle yansıtıyor. Senaryo entrikası mutlaka parayla ilgili... İktidar itişmesini, buna dair hile, desise ve örtbas edilmeye çalışılan suçları temel alıyor da diyebilirdik. Ogami İtto, zengini soyan ve yoksula yardım eden biri değil. Kim daha çok para verirse ona çalışan, bazen ona çalışır gibi gözüküp alengirli bir başka tuzakla müşterisini haklayan, bütünüyle yıkıcı ve kıyıcı bir katil. Metindeki en uzun konuşmaları müşteriler yapıyor. Yalnız Kurt, onları dinliyor: "Çünkü ben sefil bir Ronin değilim, çünkü ilerde başıma dert olacak işleri almak istemiyorum" diyerek anlatmalarını istiyor ve karşılığında tek tük konuşuyor, kestirip atıyor, ürkütücü bir toklukla cevaplar veriyor. Oğlu dışında kimseyle rahat ve içini dökerek konuşmuyor zaten. Bu konuşmalar da oğlunu kendi trajik sonuna hazırlayan türden uyarılar içeriyor. Başarılı yönlerini konuşurken, dizinin serüven edebiyatının yetkin intikam hikayelerinden biri olduğunu hatırlatalım. Üçüncü ciltte ortaya çıkacak Yagyu Retsudo tiplemesi etkileyici bir hasım olarak dizinin başkalaşmasını sağlayacak ve yolunu arayan kiralık katili başka bir insana dönüştürecek örneğin.

Dizi, Japonya'da 1970-76 yılları arasında yayınlanıyor, neredeyse dokuz bine yakın sayfa çizgi romandan söz ediyoruz. Ülke içinde filmleri ve televizyon dizisi yapılacak kadar büyük ilgi görüyor. Yıllar sonra Amerika'da yayınlandıktan sonraysa global bir başarı gösteriyor. Seksenli yılların sonundaki ilk yayınını hatırlıyorum, hayli övgü almıştı ama 2000 yılında Dark Horse yeniden yayınlayınca daha geniş bir ilgi gördü.  Dönem değişmişti, piyasa daralmıştı, daha itibarlı bir yayıncısı vardı vs. Pek çok önemli çizgi romancıyı etkiledi, yıllarca da etkileyecek, öyle anlaşılıyor. Yalnız Kurt ve Yavrusu'nun hikayelerinin, özellikle entrika kurgusunun yazarlık açısından ilham verici olduğunu düşünüyorum. Yazar Koike, insanı şaşırtan, mutlaka sürpriz yapan, hikâyesini beklenmedik bir tarafa bükebilen bir senarist. Diğer yandan, madem yayınlanıyor artık, özellikle çizerlerimizin Kojima'nın çizgilerini sabırla incelemelerini dilerim. Hızlı çizilmiş denebilir, daha iyi mangakalar var denebilir, söylenenleri küçük itirazlarla onaylayabilirim. Derdini anlatan, amacına ulaşan, ne yapmak istediğini bilen, daha iyi nasıl anlatabilirim diyen bir çizer Kojima. Tek kelimeyle emekçi. Kojima, Kurasawa'nın büyük hayranlarından biriydi, aynen onun gibi, klişe bir erkek hikayesini, epik bir anlatıyı başka bir merhaleye taşıdı.

Radikal Kitap, 7.12.2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder