Taçlı Fahişeler, ismen dikkat çekici, bugün için nahoş ve siyaseten doğru olmasa da döneminin erkek aklı ve gazeteciliği açısından bir sorun (veya ayıp) olarak görülmemiş. Reşat Ekrem'in kadınları hakir gören mi demeli, hafifseyen mi bilemiyorum, bu hususta kendini sakınmayan iştahlı bir dili vardır. Hele iş yabancı kadınlara gelince daha da pervasızlaşır, yani Taçlı Fahişeler derken monarşiye, aristokrasiye bir husumet duymuş sanmayın...
Afrodit'ten "şehvet mabudesi", Zoi'den Bizans'ı "muhteşem bir umumhaneye" çeviren güzel, Helen'den "fuhşuyla Trova muharebelerine sebep olan kadın" diye söz ediyor. Lukreçya, fuhuş ve cinayet bahçelerinde açmış masum bir çiçekmiş filan...
Skandal anlatmak istiyor Reşat Ekrem, Tabii ki palavrası bol, iç gıcıklayıcı, ruhen hamasi ve "ucuz" bir üslupla yapıyor bunu... gel gör ki anlatılan kadınların hiçbirisi Türk ya da Müslüman değiller...
Gazete tarihçilerinin, aktüele olan meyilleri, ticari kaygıları, sürekli yazmak ve üretmek zorunda olmaları, dehşetli iştahlarını, ajitatif dillerini açıklıyor aslında. Ve o kadar da ilginç gelmiyor bana. Reşat Ekrem'in erkekler arasında, erkek Babıali'de, kadınları tahkir edici bir havada yazması, evet o, asıl ilginç olan o... Hüseyin Rahmi'de, Nahid Sırrı'da da var bu... İçinde haset mi demeli, imrenme mi garip bir damar da var çünkü. Huzursuz, öfkeli, mutsuz ve buruk...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder