Cumartesi, Ekim 10, 2020

Sofranın sahipleri


Safa Önal ile yapılan Ne kadar Gamlı Bu Akşam Vakti söyleşi kitabında geçiyor. Bir gün aile dostu Attila İlhan, akşam yemeğine geliyor, sonrasında şiirlerini okumasını istiyor, o da okuyor. Benzer bir şeyi, Kemal Tahir'le yaşıyor, ona da Devlet Ana romanını okuyor, Tahir de gözleri dolarak dinliyor filan...

Hani diyorum, bu okuma işi bir eğlence olabilir, bir entelektüel faaliyet sayılabilir, eskiden şiir matineleri filan da var, hiç mi hiç okunmuyor değil... Yanlış olmasın, benim de Ananeme, Babaneme roman okumuşluğum vardır, meseleyi anlamıyor değilim... 

Ya insan, yazdığı şiirleri birine niye okutur, yazdığı bir romanı "dinlerken" niye gözleri dolar? İşte bunu anlamıyorum. Kimseye garip gelmemesi de tuhaf... "Şiirlerimi okusana" veya "abi romanını okuyacağım"... Sahiden niye? Hayır demek kimsenin aklına gelmiyor. Nasıl bir narsizmse... sofraya hükmediyor, "yalnızca ben konuşulacağım" hissiyle sandalyesinde kaykılıyor... Sadece garip de değil, ayıp sanki... 

Böylesi nüanslar yazarları-sanatçıları güzel anlatıyor aslında... niye bağırdı, nasıl unuttu, niye fikrini değiştirdi... diye sorular soruyoruz ya bence epey cevap buralardan çıkabilir.  

Nasıl anlatsam, sofranın sahibi, konuşanı, dinleyeni, seyircisi, en güzel mezesi ve hatta masanın kendisi olmak istiyorlar. Yetmiyor çünkü.

2 yorum:

Arzu Tırak dedi ki...

Bakmak, görmek,aradaki fark sizin yazılarınızda,...Ufkum açılıyor, içim açılıyor,iyi ki yazıyorsunuz.








Levent Cantek dedi ki...

Çok teşekkür ederim.

Related Posts with Thumbnails