Kaçgöç devrinin, kafeslerin, Vizental Lügati’nin, Madam O’Kamelya
Türkçesinin, Bodler’in, Malarme’nin, Pertev Paşa’nın damla tercümesinin ruhu ve
nostaljisi… İğreti vakar, manidar sükût, tumturaklı öksürük, taklit ifade ve
maskelerle kendilerini cemiyete pahalıya satanların ibretlik vesikaları… En çok
da kadınlar, fiskosçu, pilancı, sinsi ve müfteri kadınlar… Nahid Sırrı Örik,
entrika ve hiylenin, riya ve mübalağanın, tesadüf ve çileli kaderin yazarı. Ne
bulsa eski devirden bulan, ne yazsa kadınlarla didişerek yazan romancı. Tersine
giden yol. İnce tedirginliklerin mırıltısı… İstiskal edilen, dikkate alınmayan.
Kıskanmak
olmasaydı hatırlanır mıydı? Sözcükleri mi eskiydi yoksa erkek Babıâli, eşcinsel
Nahid Sırrı’yı yazardan mı saymıyordu? Yusuf Ziya, habis bir dille, Nahid
Sırrı’dan “pantolonlu ceketli bir kız” diye bahsetmiyor muydu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder