Bacı, hakkında en çok yazı yazılmış yerli çizgi roman. Öte yandan yazıların hikâyenin içeriği ya da niteliği ile ilgilenmeyip, politik bir düzlemde “Bacı” hassasiyetini tartıştığı belirtilmeli. Bacı’nın bir çizgi roman olduğu pek hatırlanmamış örneğin. Necdet Şen hikâyeciliğinin 12 Eylül sonrası gelişen liberal -ve kinik- eleştirelliğin parçası olduğu söylenmiş çokça. Şen ise sosyalist olduğunu söylüyor, Boyner’li YDH olgusunu “karaya oturmuş idealizm” olarak görerek önemsiyor vs.
Sahiciliği tartışılabilecek “Devrimci Bacı” iddiasını eleştiren bir hikâye Bacı. Özetle, illegal bir sol örgüt üyesi olan Fazilet, sekiz yıllık cezasını tamamlayarak hapisten çıkar. Genç kızın politik aidiyetlerini sorgularken yaşadığı ikilemler, hikâyenin iddiasıyla birey oluş süreci ve cinselliğini keşfedişi Bacı’nın konuşulma nedenleri olarak gösterilebilir. Hızlı Gazeteci dizisinin bir serüveni olan Bacı, siyasi çizgi bant geleneğimizden, özellikle Abdülcanbaz’dan izler taşıyor. Benzer biçimde hikâyeyi beslemek-derinleştirmek ve aktüeli yakalamak adına siyasete ve gündelik hayata ilişkin ara yorumlar yapılmış, amaca uygun olarak uzun diyaloglar kullanılmış Bacı’da. Hikâyenin temel varsayımı bir insanın inandığı dava uğruna kendini, kendinden ve dünyadan sakınmasının yanlışlığı. Fazilet’in deyişiyle “bireysel zevkleri mücadelenin üstünde tutamamak”. Dogmatizm, fanatizm, bilinçsizlik, mizahsızlık, feodallik olarak adlandırılıyor Bacı’nın yaşam tercihi. Püriten ahlakını sorgulatmadığı için kolay sinirleniyor Fazilet. Kendi deyişiyle hep alıştığı, düşündüğü, bildiği klişelerle cevap yetiştiriyor etrafına. Girdiği her tartışma politik aidiyetlerini daha fazla sorgulamasına neden oluyor. Hikâyenin sonunda “yaşam standartlarımı biraz yükseltirsem sosyalizme ihanet etmiş sayılmam” diyerek farklı bir noktaya geldiğini vurguluyor. Fazilet, kendi adına değişerek hayata karışıyor; hikâye soru ve yorumlarıyla onu bu değişime zorladığı için mutlu sonla bitiyor.
Necdet Şen’in hikâyeciliğinde göze çarpan birkaç özellik var. Her şeyden önce şehirli, okumuş yazmış insanları anlatıyor. Yazı-çizi işleriyle uğraşan, sanata ve siyasete yakın insanlardan seçiyor tiplemelerini. Sergi açılışlarında, içki masalarında hayatı ve birbirlerini “çözerken” resmediyor onları. Mutsuz olduklarını hissettiren bir bıkkınlıkla “patlayıp” karşılarındakine nutuk çekiyorlar. Özellikle kadınlar karşısında erkekleri, anlamaktan yorulmuş tiplemeler olarak “okuyoruz”. Hemen herkes çok konuşuyor Şen’in dünyasında. Konuşulan sorunları defalarca düşünmüşçesine çarpıcı cevaplar üretiyorlar. Hikâyelerdeki asıl ekseni ise “sex-oriented” bir yapı oluşturuyor. Ne anlatılırsa anlatılsın daima kadın erkek ilişkilerini imleyen bir anlatıyla karşılaşılıyor. Siyasal argümanlar, otobiyografik değinmeler bu tözü değiştirmiyor. Şen, cinsel doyumun nasıl bir hayat yaşandığının göstergesi olduğuna inanıyor. Ne zaman tiplemelerine psikolojik bir derinlik katmak istese “arzuyu”, elbette cinsel arzuyu açığa çıkarıyor. Seksin ertelenmesi, reddedilmek ya da alışkanlığa dönüşmüş bir cinsel ilişki tiplemeleri derinden sarsıyor. Politik tartışmalar, edebi ve romantik çıkışlar kadınları etkilemek için kullanılıyor ya da konuşma birdenbire kadının kendini savunmak için kurduğu “zırha” yöneliyor. Kadınla erkek mutlaka “kavga” ediyorlar. Şen, erkeklerinin duyarlı, bildik “erkek dünyasının” dışında durduklarını gösterip, bu iddiayla da –yazar olarak kendisiyle de- didişen/hicveden ayrıntılar katıyor. Elbette bu ayrıntılar, çizgi roman geleneğimizdeki erkek kahraman prototipinden ayrıksı nitelikler taşıyor. Ama Şen hikâyeciliğinin gerçeklik iddiasından bakılırsa “erkeklik krizi” mefhumunun yanına yaklaşamayan klişe bir eleştirellik kullanılıyor. Bacı hikâyesinde Fazilet bir gerilim noktası olarak sürekli ertelediği ilk cinsel ilişkisini Hızlı Gazeteci ile yaşıyor ve sonrasında “bir ara uçuyorum sandım” diyebiliyor. Hızlı “teveccühünüz” diye cevaplıyor. Fazilet, duygusal ya da fiziksel bir sorgulama yapmıyor; cinsel doyum, bir mutluluk ölçütü olarak herkes tarafından paylaşılıyor zaten. Annesi onun mutlu halini görünce “Hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Sakın bir haltlar yemiş olmasın bu kız” diyor örneğin. Hızlı Gazeteci, cinsel ilişki çokluğunun ya da çeşitliliğinin “meselelere daha sıcak ve esnek bakmayı” sağlayabileceğini söylüyor. Fazilet, devrim denildiğinde artık cinsel devrim anlaşılmasından şikâyet ediyor, Marksçı arkadaşlarının Erich Frommcu olduklarını iddia ediyor vs.
Şen, hemen her hikâyesinde karnavalesk erkekler de kullanıyor, çoğunluğu Hızlı’nın gazeteden mesai arkadaşları. Cinsellikle ilgili niyetleri açığa çıkaran, argoya dayalı konuşmalar yapıyorlar. Fazilet için “erkeklerin bir ağzı, hatunların iki ağzı vardır, doyurulmak ister” diyen şişman gazeteci gibi. Bu türden bir söylem ise hikâyeciliği adına işlevsel: Hızlı’yı “duyarlı ve temiz” kıldığı kadar bu duyarlılıkla cinsiyetçi yapı bastırılıyor, geriye itiliyor. Karnavalesk erkeklerin kültürel olarak alt sınıflardan gelmediklerini belirtmek gerek. Şen, iyi bildiği şehirli, okur-yazar, entelektüel eğilimleri olan bir zümrenin içinden konuşuyor. Bu zümrenin dışına çıktığı an çizgisi, yorumları ve hatta diyalektleri kullanma biçimi “karikatürleşiyor”. İyi bilmediği bir dünyayı anlatırken karikatüre “abarttığını” bilerek sığınıyor. Bu da bir açmaz aslında; karikatürleşme, Şen’in iddialı hikâyelerini temelden yaralıyor çünkü. Bacı’nın dışarıdaki hayata alışmaya çalıştığı bir anda -kimsenin adını hatırlayamadığı teatral yinelemelerden birinde- karşısına eski devrimci-yeni reklâmcı karikatürü bir tipleme çıkıyor. Söylediğine göre 12 Eylül öncesinde Marksist-Leninist Silahlı Devrim Partisi-Cephesi Kestirme Yol Örgütü Kaavane Tarama Komitesi Sorumlusu Emre Can bu… Bu uzun isim ve espriye Şen’in arkaik mizahının tipik bir örneği denilebilir (Neyse ki bu denemeleri sık yapmadı). Böylesi bir “gerçek dışılığın” hikâyeye herhangi bir katkısı yok, üstelik yorumun siyaseten yanlışlığı hikâyeye gereksiz bir güç kaybettiriyor. Şen önemli bulduğu için albüme de almış bu bölümü. Bu tercih meseleye nasıl baktığının göstergesi kuşkusuz. Sadece bu örneğe bakarak Bacı’nın bir abartı hikâyesi olduğu söylenebilir.
Bu denli “sex-oriented” ve “erkek” olan Şen dünyasında Fazilet’in adının hatırlanmaması, ısrarla bir rütbe gibi Bacı denmesi; kendini sosyalist olarak gören herkesin geçmişini kaba, şematik, ham, amatör ve tokat yemeye mahkûm sayması; Fazilet’in kendini devrimci diye tanıtması ya da öyle tanıştırılması; cinselliğin devrimciler arasında tabu olarak görülmesi doğal olarak abartılıdır. Hikâyenin “bireyci” mesajını güçlendirmek adına bu abartılar işlevseldir elbette; gerçek hayatla kıyaslamak ise -o hayattan izler taşıdığını bilmekle birlikte- mantıklı değildir. Bacı hakkında politik düzlemde olumlu ya da olumsuz anlamda yazılan çoğu yazının bu abartı payını göremediğini ya da üzüm yemek/bağcıyı dövmek adına bilerek göz ardı ettiğini düşünüyorum. Bacı, Necdet Şen için önemli bir dönemeç, Bacı’dan sonraki çalışmalarında hikâyecilikten çok “köşe yazarlığına” yöneldi, daha da sonra çizgi romandan ve edebi anlatılardan uzaklaştı, sanal âlemde kendini “haklı ve yaşlı” olarak konumlandırdığı bir hayat sürdürüyor artık. Bacı (içeriğindeki, övgü ve yergilerindeki abartı) olmasaydı belki de böylesi bir “bugün” var olamayacaktı.
Birgün Kitap, 12/9/2006
Sahiciliği tartışılabilecek “Devrimci Bacı” iddiasını eleştiren bir hikâye Bacı. Özetle, illegal bir sol örgüt üyesi olan Fazilet, sekiz yıllık cezasını tamamlayarak hapisten çıkar. Genç kızın politik aidiyetlerini sorgularken yaşadığı ikilemler, hikâyenin iddiasıyla birey oluş süreci ve cinselliğini keşfedişi Bacı’nın konuşulma nedenleri olarak gösterilebilir. Hızlı Gazeteci dizisinin bir serüveni olan Bacı, siyasi çizgi bant geleneğimizden, özellikle Abdülcanbaz’dan izler taşıyor. Benzer biçimde hikâyeyi beslemek-derinleştirmek ve aktüeli yakalamak adına siyasete ve gündelik hayata ilişkin ara yorumlar yapılmış, amaca uygun olarak uzun diyaloglar kullanılmış Bacı’da. Hikâyenin temel varsayımı bir insanın inandığı dava uğruna kendini, kendinden ve dünyadan sakınmasının yanlışlığı. Fazilet’in deyişiyle “bireysel zevkleri mücadelenin üstünde tutamamak”. Dogmatizm, fanatizm, bilinçsizlik, mizahsızlık, feodallik olarak adlandırılıyor Bacı’nın yaşam tercihi. Püriten ahlakını sorgulatmadığı için kolay sinirleniyor Fazilet. Kendi deyişiyle hep alıştığı, düşündüğü, bildiği klişelerle cevap yetiştiriyor etrafına. Girdiği her tartışma politik aidiyetlerini daha fazla sorgulamasına neden oluyor. Hikâyenin sonunda “yaşam standartlarımı biraz yükseltirsem sosyalizme ihanet etmiş sayılmam” diyerek farklı bir noktaya geldiğini vurguluyor. Fazilet, kendi adına değişerek hayata karışıyor; hikâye soru ve yorumlarıyla onu bu değişime zorladığı için mutlu sonla bitiyor.
Necdet Şen’in hikâyeciliğinde göze çarpan birkaç özellik var. Her şeyden önce şehirli, okumuş yazmış insanları anlatıyor. Yazı-çizi işleriyle uğraşan, sanata ve siyasete yakın insanlardan seçiyor tiplemelerini. Sergi açılışlarında, içki masalarında hayatı ve birbirlerini “çözerken” resmediyor onları. Mutsuz olduklarını hissettiren bir bıkkınlıkla “patlayıp” karşılarındakine nutuk çekiyorlar. Özellikle kadınlar karşısında erkekleri, anlamaktan yorulmuş tiplemeler olarak “okuyoruz”. Hemen herkes çok konuşuyor Şen’in dünyasında. Konuşulan sorunları defalarca düşünmüşçesine çarpıcı cevaplar üretiyorlar. Hikâyelerdeki asıl ekseni ise “sex-oriented” bir yapı oluşturuyor. Ne anlatılırsa anlatılsın daima kadın erkek ilişkilerini imleyen bir anlatıyla karşılaşılıyor. Siyasal argümanlar, otobiyografik değinmeler bu tözü değiştirmiyor. Şen, cinsel doyumun nasıl bir hayat yaşandığının göstergesi olduğuna inanıyor. Ne zaman tiplemelerine psikolojik bir derinlik katmak istese “arzuyu”, elbette cinsel arzuyu açığa çıkarıyor. Seksin ertelenmesi, reddedilmek ya da alışkanlığa dönüşmüş bir cinsel ilişki tiplemeleri derinden sarsıyor. Politik tartışmalar, edebi ve romantik çıkışlar kadınları etkilemek için kullanılıyor ya da konuşma birdenbire kadının kendini savunmak için kurduğu “zırha” yöneliyor. Kadınla erkek mutlaka “kavga” ediyorlar. Şen, erkeklerinin duyarlı, bildik “erkek dünyasının” dışında durduklarını gösterip, bu iddiayla da –yazar olarak kendisiyle de- didişen/hicveden ayrıntılar katıyor. Elbette bu ayrıntılar, çizgi roman geleneğimizdeki erkek kahraman prototipinden ayrıksı nitelikler taşıyor. Ama Şen hikâyeciliğinin gerçeklik iddiasından bakılırsa “erkeklik krizi” mefhumunun yanına yaklaşamayan klişe bir eleştirellik kullanılıyor. Bacı hikâyesinde Fazilet bir gerilim noktası olarak sürekli ertelediği ilk cinsel ilişkisini Hızlı Gazeteci ile yaşıyor ve sonrasında “bir ara uçuyorum sandım” diyebiliyor. Hızlı “teveccühünüz” diye cevaplıyor. Fazilet, duygusal ya da fiziksel bir sorgulama yapmıyor; cinsel doyum, bir mutluluk ölçütü olarak herkes tarafından paylaşılıyor zaten. Annesi onun mutlu halini görünce “Hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Sakın bir haltlar yemiş olmasın bu kız” diyor örneğin. Hızlı Gazeteci, cinsel ilişki çokluğunun ya da çeşitliliğinin “meselelere daha sıcak ve esnek bakmayı” sağlayabileceğini söylüyor. Fazilet, devrim denildiğinde artık cinsel devrim anlaşılmasından şikâyet ediyor, Marksçı arkadaşlarının Erich Frommcu olduklarını iddia ediyor vs.
Şen, hemen her hikâyesinde karnavalesk erkekler de kullanıyor, çoğunluğu Hızlı’nın gazeteden mesai arkadaşları. Cinsellikle ilgili niyetleri açığa çıkaran, argoya dayalı konuşmalar yapıyorlar. Fazilet için “erkeklerin bir ağzı, hatunların iki ağzı vardır, doyurulmak ister” diyen şişman gazeteci gibi. Bu türden bir söylem ise hikâyeciliği adına işlevsel: Hızlı’yı “duyarlı ve temiz” kıldığı kadar bu duyarlılıkla cinsiyetçi yapı bastırılıyor, geriye itiliyor. Karnavalesk erkeklerin kültürel olarak alt sınıflardan gelmediklerini belirtmek gerek. Şen, iyi bildiği şehirli, okur-yazar, entelektüel eğilimleri olan bir zümrenin içinden konuşuyor. Bu zümrenin dışına çıktığı an çizgisi, yorumları ve hatta diyalektleri kullanma biçimi “karikatürleşiyor”. İyi bilmediği bir dünyayı anlatırken karikatüre “abarttığını” bilerek sığınıyor. Bu da bir açmaz aslında; karikatürleşme, Şen’in iddialı hikâyelerini temelden yaralıyor çünkü. Bacı’nın dışarıdaki hayata alışmaya çalıştığı bir anda -kimsenin adını hatırlayamadığı teatral yinelemelerden birinde- karşısına eski devrimci-yeni reklâmcı karikatürü bir tipleme çıkıyor. Söylediğine göre 12 Eylül öncesinde Marksist-Leninist Silahlı Devrim Partisi-Cephesi Kestirme Yol Örgütü Kaavane Tarama Komitesi Sorumlusu Emre Can bu… Bu uzun isim ve espriye Şen’in arkaik mizahının tipik bir örneği denilebilir (Neyse ki bu denemeleri sık yapmadı). Böylesi bir “gerçek dışılığın” hikâyeye herhangi bir katkısı yok, üstelik yorumun siyaseten yanlışlığı hikâyeye gereksiz bir güç kaybettiriyor. Şen önemli bulduğu için albüme de almış bu bölümü. Bu tercih meseleye nasıl baktığının göstergesi kuşkusuz. Sadece bu örneğe bakarak Bacı’nın bir abartı hikâyesi olduğu söylenebilir.
Bu denli “sex-oriented” ve “erkek” olan Şen dünyasında Fazilet’in adının hatırlanmaması, ısrarla bir rütbe gibi Bacı denmesi; kendini sosyalist olarak gören herkesin geçmişini kaba, şematik, ham, amatör ve tokat yemeye mahkûm sayması; Fazilet’in kendini devrimci diye tanıtması ya da öyle tanıştırılması; cinselliğin devrimciler arasında tabu olarak görülmesi doğal olarak abartılıdır. Hikâyenin “bireyci” mesajını güçlendirmek adına bu abartılar işlevseldir elbette; gerçek hayatla kıyaslamak ise -o hayattan izler taşıdığını bilmekle birlikte- mantıklı değildir. Bacı hakkında politik düzlemde olumlu ya da olumsuz anlamda yazılan çoğu yazının bu abartı payını göremediğini ya da üzüm yemek/bağcıyı dövmek adına bilerek göz ardı ettiğini düşünüyorum. Bacı, Necdet Şen için önemli bir dönemeç, Bacı’dan sonraki çalışmalarında hikâyecilikten çok “köşe yazarlığına” yöneldi, daha da sonra çizgi romandan ve edebi anlatılardan uzaklaştı, sanal âlemde kendini “haklı ve yaşlı” olarak konumlandırdığı bir hayat sürdürüyor artık. Bacı (içeriğindeki, övgü ve yergilerindeki abartı) olmasaydı belki de böylesi bir “bugün” var olamayacaktı.
Birgün Kitap, 12/9/2006
1 yorum:
insanlar "babam ve oğlum" u seyrederken filmde doğururken ölen eşe ya da hastalıktan ölen adama ağlamadı... kendi durumlarına ağladılar... bacıyı okurken de kendilerini sorguladılar. kafanızı çevirin ve bakın 1980 sonrası gençlik ve öncesi gençlik ne durumda. 80 de doğanlar 25 yaşını geçmiş, duvarlara grifiti yazarlarken 80 öncesi yaşlı ve göbekli adamlar neler düşünüyor...
bacı cumhuriyette yayınlandığında üniversitede öğrenciydim... yıllarca o okulda okuyanlar ve bir türlü bitiremiyenler vardı... 8 sene aynı okulda okumak sıkıcı olsa gerek ama o arkadaşlar hep eylem adamıydı. mesela yemekhanede bir protesto var gider derse sınava girmezlerdi, ben cumhuriyet gazetesine hiç para vermedim okul yıllarında hep onların elinde yada sıranın üstüne bıraktıklarını yada kantinde unuttuklarını okudum.
bacı . sen genç yaşında hapishaneye gir sonra çıktığında çevrende seni çeken insanlardan biriyle birlikte ol... olmaz mı? olur bence ama hızlı ile değil de o ilk karşılaştığı ve onu sevdiğini söyleyen gençle birlikte olsa idi o hikayenin rengi değişirdi. bacıyı geçen ay üsküdarda bir sahaftan 1 ytl ye aldım... yıllar sonra kendimi şanslı hissettim... bu arada fazilet isminin erbakan tarafından kurulan bir partiye verilmesi necdet şen için bugün bir talihsizlik midir?
belki anlatamadım derdimi ama ne de olsa ben cumhuriyeti para vermeden okuyan sadece o dönemde arkadaşlarının yaptığı eylemleri seyreden bir gençtim...
Yorum Gönder