Genç bir akademisyen iken Mısır filmlerini izleyen geniş bir gazete taraması yapmış, Tarih ve Toplum dergisinde yayımlatmıştım. Aslına bakarsanız Mısır filmleri, koşulların zorlamasıyla tesadüfen bizde yayınlanıyor. Savaş nedeniyle Amerikan filmleri Fransa'dan getirilemez olunca, dağıtımcılar Mısır üzerinden filmleri ithal etmeye çalışıyorlar. E gitmişken de yerel filmlerden en azından birkaçını denemek istiyorlar. Ciddi bir ilgi yaratıyor Mısır filmleri.
Bu büyük ilgiyi, Türk-alaturka müziğinin yasak oluşuna bağlayanlar çoktur. Filmlerdeki Arapça şarkılar seyircinin yüksek beğenisiyle karşılaşınca, dönemin iktidarı rahatsızlık duyarak eserleri Türkçeleştirmeye zorluyor, şarkılara Türkçe söz yazılıyor... Bu müdahalenin arabesk müziğimizin temelini oluşturduğu söylenir. Filmlerdeki müziklere yazılan sözler ve şarkıların melodik olarak yeniden orkestra edilmesi alaturka müziğini ve müzisyenleri beklenmedik biçimde tekrar popülerize ediyor. Radyodan ayrılarak gazinolara çıkan şarkıcılarla ilgili tartışmalar çıkıyor. Münir Nurettin ve Mesut Cemil devrin ve münakaşaların yıldızı oluyorlar. Kısa bir özet geçtim, meraklısı Cumhuriyetin Buluğ Çağı kitabıma bakabilir.
Yukarıda görselini paylaştığım kitapçık, o yıllarda gazete bayiilerinde (tütüncülerde) satılan beş kuruşluk-tek formalık yayınlardan biri. Görmemiştim, bulunca hemen satın aldım. Bizimkiler uydurmuş diye düşünmüştüm, değilmiş, Selami Münir eliyle Arapçadan çevrilmiş. Tahmin edileceği gibi film özetlenmiş, eserdeki yedi şarkıyı kitaba dahil etmişler, o ilginç olmuş. Şarkılı filmlerin kitapçıklarının öncüsü olduğu söylenebilir.
Filmi, çeyrek asır önce kötü bir kopyadan Arapça izlemiştim, o dönem, Amerikan sinemasının gerisinde olmakla birlikte, bizden epey ilerdelermiş, özellikli bir yavaşlıkları vardı ve müziği filmin önüne çıkarmayı arzuluyorlardı. Altmışlı yıllara kadar Arap hinterlandında etkili oluyorlar, sonra şirketler lağvediliyor, millileştiriliyor, üretim durduruluyor filan bir dünya saçmalık.
Aşkın Gözyaşları, mutlu son'lu bir hikaye değil, aşıklar kavuşamıyorlar, sevgilinin mezarı başında mersiye okuyan Abdülvahap ile bitiyor. Hele o yıllar için tuhaf bir final bu. Hikaye nasıl derseniz, aşıklarlar tanışıyor, aşka düşüyor, kötünün dahliyle dengeleri bozuluyor, ayrılık ve yanlış anlaşılmalar yaşanıyor, müzikle ağıtlar yakılıyor şu bu...Bugün için kulağa hoş gelen romantik ifadeler var: "Acaba sana aşkımı iştika etsem" "Bu iştikanı dinlerim", "Acaba sana anlatsam", "derdini dinlerim"...
Son söz, bizdeki Mısır filmlerini araştırırken, kaynaklara bu kadar kolay ulaşılmıyordu, neymiş yahu bu şarkıcılar merakıyla ve Arap asıllı öğrenciler yardımıyla, Antep'ten, Hatay'dan teyp kasetleri getirtmiştim... Neler neler dinliyordum, kitapçığı okuyunca tekrar kurcaladım biraz. Nostalji oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder