Bir ağlasam rahatlayacağım denir... ağla evladım açılırsın da denir... Bir cendereden çıkarız, bir yakınımız ölür, arkandan fısıldaşırlar, "hiç ağlamadı çok fena"... Gülünce de rahatlarız, arkadaşlar iyi gelir, kıkır kıkır neşeleniriz... Sofrada seni bilen ve seven biri olması şarttır... Falsonu kaldırır, seni kollar, kasmazsın... rahat edersen güzel konuşur, güzel açılırsın... Yakın bir arkadaşıma düğününde sağdıçlık etmiştim, damat ve geline musallat olan her zibidiye mani oluyor, tatlı dille, çakallıkla "tehlikeleri" bertaraf ediyordum. Arkadaşım, "Levent geldi, artık rahatım" demişti...
E yani, aklınız fikriniz sekizde dokuzda, çoktan gelmiştir dilinize, cinsel yolla rahatlama vardır... Ankaralılar, seks yapamadığı için mutsuz ve öfkeli olan kadınlara "s.k değmedik alnını çatık aldı" erkeklere ".m görmedk yüzünü çopur aldı" derler... ayıp ayıp şeyler. Yani yapmazsan rahat edemiyorsun, mevsiminde kedilerin dört dönüp kapıları tırmaladığı gibi...oy oy dağlara taşlara taşıyorsun...
Kavga edince rahatlayanlar vardır, çatacak yer ararlar, camı çerçeveyi indirip, masayı devirirler... Babam, sinirlenince mutlaka bir şeyi kırar, annem "bunu alacağına şunu alsaydın" ve "buna niye bu kadar para verdin" diye söylendiği için beyfendi, şiddetle hallenerek yeni aldığı radyoyu duvarda parçalamış... düdüklü tencereyi balkondan dışarı atmıştı. İlkini kurtaramadım ama ikincisini, bittabi neşeli bir ergen olduğumdan sırtararak koşup gidip sokaktan almıştım. O yaşlarda ben bunu yazarım diye düşünmüştüm, kısmet bugüneymiş Romalılar...
Yükseklik korkum var, uçağa bindiğimde kitabıma gömülüp dünyadan kopuyor, kendimi okuyarak rahatlatıyorum. Bir iki defa denk geldi, yanımda yine korkan birisi olunca ayrıca rahatladığımı hissettim. Aa panik atak da neymiş..nasıl rahatlatıcıyım görseniz "Hiç bi şey olmaz, merak etmeyin" türü lakırdılar...Made in LeCe
Hah, bende bir şeyi kaybetme korkusu da var, sıklıkla anahtarı unuttum sanıp, bulunca rahatlarım. Böyle düşününce gün içinde sayısız kez rahatlıyorum, ketılı kapattım mı, fişi çektim mi, kapıyı kilitledim mi, pııyy say say bitmez...
Bedensel ve zihinsel rahatlamalar ayrı ayrı gündeliğimizin içinde yer alıyor. Daha derin ve yaralayıcı olanlar ise psikolojik ketler-eşikler... sır saklamak zorunda kalmak veya o sırrın açığa çıkmasından, dolayısıyla yalan söylemekten kurtulmak mesela...Mis gibi bir rahatlama yolu. Af dilemek ve affedilmek de rahatlatır, anlaşılırsak rahatlıyoruz...
Yukarıda "ağlarsan rahatlarsın" deniyor dedim ya, muhabbetle söylüyorum "su dökmekle rahatlansaydı, işeyerek de olurdu" desem mesela... Psikolojik eşik yüksekse-sertse ağlamak yetmiyor çünkü... Rahatlamak... hafiflemek gibi bir şey, yük atıyoruz, yük atarak rahatlayınca yola devam ediyoruz ama ... Bu kadar çok rahatlamaktan söz ediliyorsa, rahatlamak o kadar kolay değil demektir.
Lise son sınıfta anlamsız bir histeriyle beni disipline verdiler, biyoloji hocası bir kadın vardı, bana "rahatsız mısın oğlum sen?" demişti...
İnsan haz alırken, korkuyla baş ederken, severken, yiyip içerken, oyun oynarken, uyurken... farklı biçimlerde rahatlarken hayvanlara benzeyebiliyor... ama vicdanıyla didişirken, utanırken, rahatsızlık duyarken soru soran ve anlamak isteyen bir canlıya dönüşüyor. İnsanı hayranlık uyandıracak ölçüde iyi ve dehşetle korkutacak kadar kötü yapan özelliği bu, insan rahatsız bir hayvan...
Fotoğraf: Luis González Palma
2 yorum:
Aşırı güzel ve bir solukta okunası olmuş. Eline sağlık.
Sağolasın
Yorum Gönder