Ortaokulda, yakın arkadaşımın kız kardeşinin beni
sevdiğini öğrenmiştim. En küçük kardeşleri bana “Lan,” demişti, “bu seni
seviyor.” Hoşuma gitmişti ama arkadaşlık yasalarını ihlale götürecek bir
çıkmaza düşürüyordu beni. Koyu bir şey hissediyordum, uykum kaçacak kadar
dertlendim hatta, en nihayetinde arkadaşıma giderek kimselere duyurmadan usul
usul durumu anlattım. “Böyleyken böyle, birinden duyarsın yanlış olur, şu bu…” “Yok
yani öyle bir şey, aklına fenalık gelmesin,” vs. Babamdan aldığım derslerin
hakkını vermeseydim eksik kalacaktım, arkadaşına ihanet eden, utanmaz arlanmaz
biri olacaktım. Şimdi gülüyorum, halbuki nedir, bir şey duymuşsun, varsa nereye
varacaktı bu seni seviyor ihbarı… Sınamak istiyorsun kendini, delikanlılık bu
kadar konuşulunca ispat edeyim istiyorsun…
O yaşlarda insan anlamıyor, cennetin yedi ismi gibi, hayat dersleri de üç başlıkta toplanırdı. Abiler, dayılar, babalar, kirveler, babayarısılar
tek tek sıralayarak küçüklerin ruhlarına üflerlerdi. Tek taraflı değil tabii, sen
de bunları yana yakıla duymak istiyorsun! “Bak oğlum, içki masasına herkesle
oturmayacaksın, içmesini bilmeyenden kendini sakınacaksın.” “Bak koçum,
arkadaşını iyi seçeceksin, gerektiğinde karını ona emanet edeceksin.” “Para
için seni satan insan türünden uzak duracaksın.” “Eline, beline, diline hakim
olacaksın, bunlardan uzak duramayan dostun, sevdiğin, yakının olamaz.” Bu
kafiyeli kestirimlerin erkeklik dediğimiz tahayyülü belirlediğini, ahlâkla,
delikanlılıkla, samimiyetle filan ambalajlandığını iyi kötü kafası çalışan,
belli bir yaşa gelen veya mağduru olan herkes anlar. Bu pozcu ruh, hayatın her
alanında, namus kodlarını, “adam gibi adam” olmayı öğretiyor, önemsetiyor,
yaygınlaştırıyor.
Bugün geriye dönüp baktığımda öğrendiklerimden ve yaşadıklarımdan
dolayı kahırlanıyor değilim, yanlış öğretilmiş şeylerin baskısını başka türden
bir farkındalıkla ayırt edebiliyorum, bunun insana iyi gelen, iç dökücü bir
yanı da var. Üstelik delikanlılık ile arkadaşlığın başka vagonlar olduğunu, o
meydan okuyucu ve baskılayıcı delikanlılığın karşısında arkadaşlığın bir
sığınak olabileceğini de biliyorum. Sadece delikanlılığın değil elbet, ailenin
de… Delikanlılığın, aile kutsiyetinden feyzaldığını, onun hiyerarşisini
modellediğini, genç erkekleri baba olmaya hazırladığını görmemek mümkün değil.
Bu meseleyle ilgili yazmaya devam edeceğim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder