Herkesin bildiğini tekrar edelim, memlekette, tek tek her şehirde içkili lokantalar, meyhaneler kapatılıyor, buna rağmen içki satışı her yıl artıyor, "zinhar yok" şehirlerde de, taşrada, şurda burda da artıyor üstelik. Hani kapatmıştık, nasıl oluyor da oluyor demiyoruz. İçki karşıtı hükumetin en büyük gelir kaynağı içkiden geliyor filan... Bunları da bir fasıl geçelim.
Dolaşımda bir video var, seyredince ayılıp bayılıyor, ağlıyormuş insanlar. Türkiye'den gitmek-kaçmak isteyen bir çift, gurbetten ziyarete gelen arkadaşlarından yardım istemeyi düşünüyorlar. Birlikte yemeğe çıkıyorlar filan. Orada açılacak, danışacak, akıl alacaklar. Öyle oluyor ki, işler başka türlü gelişiyor, gurbetçi arkadaş o kadar özlemiş ki Türkiye'yi, garsondan salça istiyor, gelen yemeğe bayılacak kadar seviniyor, rakı kadehini iştahla kaldırıyor, yan masadaki şarkıya katılıyor, boğaz manzarasına seyre dalıyor şu bu... Çift, hal bu olunca, Türkiye'den vazgeçemeyeceklerini anlıyorlar. Ünlü bir oyuncunun da sesini kullanmışlar, mırıl mırıl, tütünlü bir tonla seslendirmiş. Sezen Cumhur olmazdı tabii orada.
Benim anladığım şu, filmimize göre memleket salçaymış, rakıymış, şarkıymış, levrekmiş, İstanbul'muş, güzelmiş. Değil işte desem kaç yazacak kestiremiyorum, insan böylesi bir vasatlıkla, böylesi bir ergenlikle nasıl başedeceğini bilemiyor. Görünen o ki, birbirlerine kafir veya cahil diyen, içkinin bütün kötülüklerin veya bütün güzelliklerin anası, babası olduğuna inanan insanlarımız var. Hadi film bayık ve helecanlı, onu bir nebze anlarım da bu insanları ne yapacağız?
İnsanlar, içkiyi değil kendilerini önemsiyorlar. İçiyorum-içmiyorum, afferim size, afferim bize, tüh size, tüh bize. Sürekli bir poz hali. Adamlık edebiyatı da buralardan çıkıyordu değil mi?
Zevzeklik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder