Hakan Bıçakcı, gezinen, bir görünüp bir kaybolan
insanları anlatıyor, fısıl fısıl konuşuyorlar. Küçük takıntıları, manasız
paniklemeleri, yenilgileri, gelip geçenleri resmediyor. Tuhaf suçlulukları,
belki de Sartre okuyan kızı, genişleyen gökyüzünü, köprü trafiğini, beyaz masa
örtülerini, baş ağrısını, tesadüfleri, uğultuları, İstanbul’u, metroyu…
Hikâyede Büyük
Boşluklar Var, kafa karıştırıcı, hatıra didikleyen Bıçakcı hikâyeleri… Hayaller
Paris, Gerçekler Eminönü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder