Kemal Gökhan, sevdiğim, ne yaptığını ne anlattığını merak
ettiğim bir çizgi romancı. Bazı isimlerin az üretmesine, köşesine çekilmesine
üzülürüz, keşke böyle yapmasa, yine-yeniden bir şeyler anlatsa deriz. Çok hatırlanmıyor
olabilir, Kemal Gökhan'ın çizdiği Ayşegül Savaşta dizisi, nitelikli ve sağlam
bir çalışmaydı mesela. Gönlüm, o çabanın unutulmasına razı olmadığından
olabilir, yeniden bir hikâye anlatmasına sevindim. Kendisi de yazmış, yedi
yıldır adam akıllı bir iş üretmemişti. Öte yandan, Gezi olaylarıyla ilgili yeni bir
çalışma yaptığını duyunca tedirgin olmadım desem yalan olur. Gezi meselesinin
ticarileşmesinden endişe ediyor ve yaşananları anlatmak-hikâyeleştirmek için bu
kadar acele etmemek gerekiyor diye düşünüyorum. Romantize ediyor olabilirim.
Üstelik, pek çok hikâye ancak aktüel bir bağlamı varsa yaşayabiliyor. Çizgi
romanın aktüelle de ilişki kurması şart. Bunları bilmiyor değilim, albümle
ilgili düşüncelerimi etkilemiş olabilir, bir parça kararsızım onu en baştan vurgulamak
istedim.
Kemal Gökhan gazeteci değil ama yıllarca gazetelerde
çalışmış, meslek pratiğini öğrenmiş, aktüel düşünmüş, üretimlerini ona göre
biçimlendirmiş, en azından güncele dair farkındalığını profesyonelliğinin
parçası olarak görmüş bir çizer. Gezi olaylarını çizgi romana taşırken
siyaseten duyduğu heyecanı, çizme iştahıyla harmanladığı görülebiliyor. Doğrusu
albüme başlarken Ayşegül Savaşta havasında yarı-belgesel, daha dramatik bir hikâye
bekliyordum.Daha naif bir anlatıyla, daha doğrusu bir tercihle karşılaştım.
Kemal Gökhan, albümün başına yazdıklarıyla çizdiklerini birbirinden ayırmış. Birinde
sosyoloji diğerinde mizah var sanki...Çizgi roman daha yumuşak, daha esprili,
kolay okunur olmuş . Baştaki metinlerse öyle değil, özeleştiri ve memleket
soluna ilişkin yorumlar içeriyor. O sayfalarda konuşan Kemal Gökhan ile çizgi
romandaki hikâyeci Kemal Gökhan aynı değiller. İlki, iç döküyor, vicdani
sancılar çekiyor ve hesaplaşıyor. Çizgi romanda ise hesaplaşmıyor diyemem ama komik
ve daha kendiyle dolu biri var. Tamamen anlatabilmek için örneklendireyim. Bir
adlandırma-hatırlayamama esprisi yapılmış: Kemal Gökhan sosyal ilişkilerini,
kırık aşk hikâyelerini ya da erkeklik hallerini anlatırken resmettiği Kemal
Gökhan tiplemesini kullanmış. Okur yazar, anlamaktan yorulmuş, kaçmaya hazır,
solcu, yorgun bir abi bu. Tipik bir Yahudi mizahı örneği de diyebiliriz: ince,
duyarlı, ne olup bittiğinin farkında olan entelektüel bir anlatıcı aslında.
Zaafları var, yalnız, evlenmiş ama boşanmış, arada kızından bahsediyor, esnafı
tanıyor, bazen geveze bazen taşkın, çabuk sıkılıyor, daha çok kendinden
sıkılıyor elbette, sürekli kendini kurcalayan biri de denebilir. Eski kafalı
olduğunu boşuna yinelemiyor. İşte bu Kemal Gökhan'ın karşısına biri çıkıyor, aslında
başka bir gazeteciyle karıştırarak ona hikâyesini anlatmaya başlıyor. Her hikâye,
anlatan ve dinleyen için biraz terapidir, iç dökmeye başlıyorlar aslında.
Anlatılanlar geneli itibariyle iyimser, bir aşk hikâyesine
dayanarak farklı siyasetlerin karşılaşması gösterilmiş. Partili olmayan bir
solcu, anti kapitalist bir Müslüman, ekonomik refahın özgürlük getirmediğini
bilen yaşlı ve mağlup bir başka solcu abi. Sonrası sağcılar, polisler ve türlü
şiddet dolu deveranlar... Hikâye nasıl derseniz eğer...İki yerde esprisi de
yapılmış, tesadüflerle bezenmiş ve adına Yeşilçam gerçekçiliği diyebileceğimizi
bir dizgeyle bir melodram havasında yürüyor hikâye. Anlatıcı olan Kör
fotoğrafçı polisin sertliğine maruz kalıyor, hayati tehlike içindeyken sonunda kurutuluyor
ve görmeyen gözleri açılıyor, görür oluyor. Bu solcu fotoğrafçı, kendisini
koruyan-kurtaran, hastaneye getiren anti-kapitalist Müslümanlardan türbanlı bir
kıza aşık oluyor. Kız onu kurtarmakla kalmamış, hasta yatağında, başucunda
beklemiş. Gel de aşık olma! Ölümden dönen anlatıcı çocuk aynı zamanda, Gezi'ye
AVM yapacak olan inşaatçının oğlu. 12 Eylül'den sonra amele olarak inşaatlarda
çalışmaya başlayan, partizanlık ve liderlere yakınlık göstererek yükselen,
ihalelerle büyüyen bir Karadenizli müteahhit
portresi çizmiş Kemal Gökhan. Oğlu, bir akraba evliliğinden özürlü
doğuyor. Pamuklar içinde büyütülüyor, iyi eğitim alıyor, dünyayı geziyor vs.
Ama ne yapsa bir eksik işte o çocuk: Kör! Gezi, klişe lafları, eprimiş siyaset
yollarını nasıl ters yüz ettiyse o kör genci de "gören bir aşık"
yapıyor, babasıyla karşı karşıya getiriyor. Yeşilçam'ın ruhsuz ve duygusuz
Fabrikatörü bize uzaktan selam çakıyor. Fellini, hikâyem için tutarlıysa,
mantığı bile kapı dışarı edebilirim derdi. Kemal Gökhan, hikâyenin
inandırıcılığıyla ilgili açıklamaları önsözünde zaten yazmış. Kendisine
yöneltilebilecek eleştirileri peşinen cevaplamak istemiş. İnsan yine de neden
böyle bir tercihte bulunduğunu düşünüyor. Son çalışmalarında belirginleşen -koyulaşan
(baştaki yazdıklarında kendini duyuran) eleştirelliğe başvurmamasının nedeni,
sanıyorum yeni bir siyasetin oluştuğuna dair duyduğu iyimserlik. Neşeli bir hikâye
olsun istemiş. Mutlu olmuş anlatırken. Zaman ne gösterir bilinmez ama Kemal
Gökhan, Gezi hakkında kendi kaydını düşmüş: "İyimser olmam için çok
alametler belirdi" diyor: "Çapulcuların önünden çekilmeliyiz!"
Radikal Kitap, 15.11.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder