Asaf Hanuka yakın dönemin başarılı ilüstratörlerinden
biri. Çalışmalarına global dünyanın önemli dergilerinde sıkça
rastlayabiliyorsunuz. Tomer isimli aynı işi yapan bir ikiz kardeşi var.
Bilirsiniz, ikizlerin ismi karıştırılır, hangi hangisiydi esprisi yapılır. Asaf ve Tomer'in çizgileri de birbirine
benziyor. Ne çizdiklerini merak ettiğim için en azından ben bu karışıklıktan
şikâyetçi değilim. Yumuşak renkler seçiyor, foto realistik bir detaycılıkla
üretiyorlar.
Asaf Hanuka, vatandaşı Etgar Keret'in 'Kneller'in Mutlu Kampı' isimli hikâyesinden
bir çizgi roman uyarlaması yaptı. Keret'in sevilen bir hikâyesidir,
hatırlayanlar olacaktır, Goran Dukiç imzasıyla 2006 yılında filme de
uyarlanmıştı. Hanuka'nın yaptığı uyarlama Türkçede 'Bilek Kesenler' adıyla yayınlandı. Nasıl bir uyarlama olmuş, hikâyenin
hakkı verilmiş mi diye sorarsanız bence başarılı olmuş, epeyce sadakat
gösterilmiş diyebilirim. Hanuka, gri tonlu bir görsellik kurmuş. Hikâye, intihar edenlerin ölümden
sonra yaşadığı bir ara-yer ve an'ın süregeldiği bir zamanda geçtiği için bu
grilik hikâyenin aurasına yakışmış.
Keret'in hikâyesi de bu arada kalmışlığı hissettiren bir
dille ilerler çünkü. Anlatılan hikâye şimdiki zamanda geçmiyor gibi
soyutlaşabiliyor ya da başka bir zamana (genellikle gelecekte bir tarihe) ve
yere gidecek gibiyken bugüne toslayabiliyor. Keret, Bilek Kesenler'i bir arkadaşının intiharından sonra yazmış. İntihar
her dini öğretide ve modern eğitimde yasaklanır ya da baş edilmesi gereken bir
hastalık olarak görülür. İsrail'de büyümüş, ailesi Holokost'u yaşamış sofu ve
endişeli Yahudi toplumundan çıkmış Keret , intihar edenlerle ilgili bir dünya
tahayyül etmiş. Bu bile başlı başına ilginç bir cesaret. Keret'i okumadıysanız,
insanın aklına bir din tartışması yapılacakmış gibi gelebilir. Keret, Arapları,
ırkçılığı işin içine katıyor ama her zaman olduğu gibi büyük iddialarla uğraşmamayı
tercih ediyor. Öyle bir yer-şehir tasarlamış ki, yaşıyorlar işte dedirtiyor, hayat
devam ediyor, intihar edenler, kendilerini intihara sevkeden ve harala güreleyi
yeniden ve yeniden yaşıyor gibiler. Tel Aviv gibi diyor İsrailli, Frankfurt
gibi diyor bir Alman aynı şehre bakarken. Yabancı gibi değiller bu şehirde,
alışkanlıklarının kozasında gidip geliyorlar. Tedirginler, konuşmasalar da
intihar travmasının farkındalar. An'ı yaşıyorlar. Bütün Keret karakterleri gibi
olağanüstü bir durum karşısında 'cool' kalıyorlar. Ya da alelade bir meseleye saplantı
ölçüsünde takılıp oradan çıkamadıkları da olabiliyor. Keret bir mizahçı değil,
mizahı belirginleştirme adına araçsallaştırıyor. İyimser biri, hayatın
monotonluğu ya da yıkıcılığını
anlatırken bile iyi kalmaya çalışan birini veya sadece insani bir duyguyu
işin içine katmak istiyor. Büyük laflar etmiyor, öğretmen tavrıyla yazmıyor.
Sıcak ve dostça, elini okurun omzuna atıyor.
Bilek Kesenler,
karamsar başlangıç noktasına ve koyulaşan yeknesaklığına karşın bir aşk hikâyesi.
Keret'in iyicilliği burada devreye giriyor. Kız arkadaşını bir türlü unutamayan
(en güçlü duygu aşk mı?) hikâye anlatıcısı, arkasından intihar ettiğini
öğrenince onu aramaya başlıyor. Her intihar eden oraya gelmiyor mu? Geliyor. Ütopya
ya da distopya olsun, dünya tahayyülleri birer yolculuk hikâyeleridir ve tıpkı
dini hikâyelerde olduğu, kutsal kitaplarda yazıldığı gibi dünyanın katmanlarını
okurlarına anlatırlar. Metinlerarası göndermeler ve ironi, bu bölümleri
pekiştirir. Keret de yapıyor bunu, seyahate çıkarıyor bizi. Hikâyenin kahramanı,
kız arkadaşını ararken başka bir kızla karşılaşıyor ve ona aşık oluyor. Yola
birlikte çıktığı kankası başka takıntılarla hayata bakarken farklı bir kadınla
daha mutlu ve yeni bir yola evriliyor. Keret'in yolculuk ve iyileşme hikâyesi,
new age dinlere de dokunuyor. İnsanların tatminsizliğini, kesin cevaplara
teslim olmasını hicvediyor. Bana kalırsa, bir 'son yok' veya bir 'cevap yok'
demeye getiriyor. Hiç bir cevabın ve hiç bir sonucun insana yetmeyeceğini
düşünüyor. Yere çakılmanın ya da yenilginin o kadar kötü bir şey olmadığına
bize inandırıyor. İnsan özüne, iyi şeyler yapabilme yeteneğine olan inancı
öylesine güçlü ki intiharı seçmiş mağlupların iyimserliğini ve kendini yenileme
arzusunu severek anlatıyor. Karşımızda bu dünyaya direnememiş kadınlar ve
erkekler var halbuki.
Hanuka'nın reklamcı aktüelliği ve yeni çizgileri bu
bakımdan da endüstriyel bir estetik katmış hikâyeye. İntihardan sonra
geleceğiniz yer yaşadığınız yerden farklı değil işte. Bütün şehirler birbirine
dönüşüyor ve bütün insanlar aynı kalıptan çıkarcasına birbirine benziyor. Markalar,
barlar, kesişmeler, otobanlar, uzun ve gevşek diyaloglar, çabuk unutulan
yaşanmışlıklar, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, iyi zaman geçirme telaşı vs
milim oynamadan yaşamaya devam ediyor. Zevahiri kurtarmak böyle bir şey işte.
Hanuka'nın çizgileriyle herkes reklamlardaki gibi güzeller. Son söz: Keret için
Kafka'nın ironisine sahip çıkıyor deniyor, buna Tom Waits'in müziğini ve Coen
Kardeşlerin neşesini eklemek lazım. Üçü bir arada.
Birgün Kitap, 27.4.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder