![]() |
"Yeni şeyler öğrendiğimiz, neşeli, sağlıklı, tasası az bir yıl olsun. Daha önemlisi iyi insanlar olsun etrafımızda, yokluklarını göstermesin bize...Beraber yürüyelim onlarla. hepinize iyi seneler."
![]() |
"Yeni şeyler öğrendiğimiz, neşeli, sağlıklı, tasası az bir yıl olsun. Daha önemlisi iyi insanlar olsun etrafımızda, yokluklarını göstermesin bize...Beraber yürüyelim onlarla. hepinize iyi seneler."
![]() |
İyilik ve kötülük meselesi, malumunuz, insanın nefsiyle, vicdanıyla
dünyayla ilişkisini belirleyen bir gerilim... Din ve "cemiyet" bunu tartışır, kanunlar bunu
düzenlemeye çalışır, iyilik ve kötülük, insanları yakınlaştırır ve uzaklaştırır.
Kötülükten sakınırız, iyilikse öğretilir, yaygınlaştırılmaya çalışılır,
dayanışmayı çoğaltır.
İyilikle karşılaşırsa insanlar ne hissederler diye sorsak, teşekkür ederler, minnet duyarlar… diye düşünürüz. Kimi zaman bu cevabı veremiyorum artık… İyilik her zaman sempatiyle karşılanmıyor gibi geliyor bana… Nefret ölçüsünde bir hoşnutsuzluktan, böyle bir histen söz edebilirsek, hah diyeceğim, tam da böyle bir hisle insanlar kendilerine iyilik yapanlardan uzaklaşıyorlar.
İyilik, onların zaaflarını gösteriyor çünkü, öyle hissediyorlar. Düşmanı olsan yapmazlar sanki, hasmını eşiti gibi gördüklerinden onları, kendilerine iyilikle bakan kadar önemsemiyorlar. Sen onlara yardım edince asıl eksikliklerini görüyor ve bundan daha çok rahatsız oluyorlar.
Bir bakmışsın hiç
ummadığın biri sana ateş püskürüyor, pıyy diyorsun ne düşmanlık yaptım ki
düşmanlık görüyorum.
İnsanlar birbirini
sevmeyebilir, bu garip değil, bana ilginç gelen, birbirine iyilikle yaklaşmış
ve uzaklaşmış insanların “kavgası”… Önce anlamıyordum, şimdi galiba birazcık
daha anlıyorum. Karışık gibi duruyor değil mi?
İnsanı sürükleyen
egosu...
![]() |
Aşağıda şehirden başka bir evin demirleri... Önemli bir zenginin villasından... Daha güzel falan demek için örneklemedim... Bir zenginlik göstergesiydi bu dekoratif şeyler...
![]() |
![]() |
![]() |
Berk'in bir başka cevabını daha matrak bularak paylaşmıştım.
Haliyle Berk, nevi şahsına münhasır huysuzluğu olan biri, cevap vermeyebilirmiş ama bile isteye veriyor ve muhtemelen o cevabın çıkıp çıkmadığını takip ediyor.
Herkes Nesin'i beğenecek diye bir şey yok, benim hatırladığım Orhan Kemal de mizah anlayışlarının farklılığından söz eder, Çetin Altan eleştirir filan... Berk de o fasıldan değerlendirilebilir mi, e olabilir elbet ama... İlhan Berk ile Aziz Nesin siyaseten ayrı yörüngelerden gelen insanlar diyeceğim.
Nesin'in hayatı boyunca kısa süreli olsa da üye olduğu, angaje olduğu tek parti var, Esat Adil'in lideri olduğu 1946 Seçimlerine giren TSP...ki o TSP, TKP ile sert bir rekabet içindeydi...Ve Berk, Dikmen dergisi çevresinden, TKPli veya açık sempatizanıydı. Nesin, pek çok söyleşisinde yazarlığının ve entelektüel kimliğinin TKP çevrelerinde yok sayılmasından yakınırdı. Yani, Berk ile Nesin arasında, veya onunla kimi TKP sempatizanı edebiyatçı arasında başka türden bir ayrışma vardı, dileyen tek tek tespit edebilir.
Arada spekülasyon yapıyorum, hiç yapmıyor değilim, arz ederim.
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Pavyon, gece 11'de çalışmaya başlıyor, her şey ona göre düzenlenmiş...Kons'lar için saat 1'den sonra telefon kullanımı yasakmış, ancak iki içki içebiliyormış, o ikisine "keyif hakkı" deniyor, ikiden fazla içilirse parasını ödüyorlar. Müşteriden para almak yasakmış, yok alınırsa-takılırsa, o para kasaya kalıyor, kendi hanesine içki olarak yazdırılıyormuş... Kons masalarında içki süreleri dahi belirtilmiş... Küçük beş büyük on dakika...Maksat hesabı kitlemek...
Dehşetli geliyor insana, kasa her zaman kazanıyor çünkü... "Küçük bir devlet" gibi dedi aklımdaki ses... Sorsan koruyup kolluyoruz diye uzun uzun anlatırlar.
![]() |
Duvar yazılarını sevdiğimden, o karanlıkta bir tanesi ilgimi çekti, yarım yamalak çeksem de şöyle yazıyordu: "Ne öpmesi, ısırarakk seveceksin"... Rarakk bir ses efekti olarak gün boyu aklımda kaldı.
Bir öğrenci yazmış olmalı, tanışmak isterdim, nasıl bir kafaysa, ne yaşıyorsa...iki laflardık.
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Mekan gezmenin tuhaf bir tarafı var, çok yoksul ve çok zengin yerleri ardısıra görebiliyorsunuz. İnsanın bir yanda içi acıyor, diğer yanda huylanarak ve şaşırarak bu kadar parayı nasıl kazanmış diye merak ediyorsunuz...
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Ekrem Koçu'nun hikayesi, Orhon Tolon'un çizgileriyle yayımlanan Deniz Kurtları çizgi romanından bir kare... Alt yazı ile resimdeki el yazısı farklı, o yılların (1940'lar) dil kullanımında "bulamıyacaksın-bulamıcaksın" deniyor, biz bugün bulamayacaksın diye yazıyor ve söylüyoruz. Benim ilgimi çeken tehdit mektubunun sonuna atılmış "İntikam" imzası. Koçu'nun coşkulu ruh halini yansıtan bir seçim gibi duruyor.
Çocukken "intikam" benim için heyecanlı bir macera, kötülerin cezalandırılması demekti... İlk gençliğimde intikam'ın Allah'ın isimlerinden biri olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Dünyayı anlamaya çalıştığım entelektüel bir ilgiyle yalpaladığım yıllarda ise intikam benim felsefi bir tartışmanın parçasıydı, çünkü intikamı hukuk karşıtlığıyla (kanun koyuculukla) özdeşleştirmiştim. Hukuk okusaydım, en azından yüksek lisans tezim intikam hakkında olurdu.
![]() |
++ Bullet Train (2022) güzel ve janjanlı aksiyon (30
Eylül).++ Eskişehir yolculuğu (29 Eylül). ++ Bozkır kampı (27-28 Eylül).++ Only
Murders in the Building Sea1 Ep.7, 8 ve 9'u seyrettim (26 Eylül).++ Kaguya-hime
no Monogatari (2013) güzel anime, tatlı masal ve Takahata'nın ruhani arayışları
(25 Eylül). ++ Lou (2022) düşük maliyetli Netflix gerilimlerinden, iyi başlıyor
ve sonra bittiğinde unutuluyor (24 Eylül).++ The Phantom of the Open (2021)
güzel hikaye, salaklık, masumiyet, sabır ve hayatla başetme pratiği bakımından
amatör golf (23 Eylül).++ İstanbul yolculuğu (20-22 Eylül).++ No Way Out (2022)
bu ayın kafası karışık filmi, vasat altı (19 Eylül).++ Top Gun Maverick (2022)
gişe epeyce nostaljiye dayandırılmış, yine de it dalaşı seyretmek filan (18 Eylül).++
Fandom Sea1 Ep.10, 11, 12 ve 13'ü seyrettim (17 Eylül).++ Eskişehir Yolculuğu
(15-16 Eylül).++ Elvis (2022) holivut böyle bir şeydi hatırlatması, iyi film
(14 Eylül).++ Kærlighed for voksne (2022) Nordic ve uyarlama, iyi karışım (13
Eylül).++ Thor Love and Thunder (2022) artık Marvel filmlerini nasıl
çoçuksulaştırılıyor diye izliyorum, Disney animasyonları daha "adult"
olurken... (12 Eylül).++ Pinocchio (2022) yeni bir yorum olmuş, siyahi bir
çenebazlık katılmış, diğer yandan "vicdan" iddiası ölçüsünde
zorlamamış o işe yaramaz tahta parçasını (11 Eylül).++ Fandom Sea1 Ep.7, 8 ve
9'ı seyrettim (10 Eylül).++ The Education of Fredrick Fitzell (2020) iddialı
senaryosu var, risk alınmış veya kumar oynanmış (9 Eylül).++ Together (2021)
Pandemi dönemi filmlerinden, evde tiyatro olmuş (8 Eylül).++ İstanbul yolculuğu
(7 Eylül).++ Father Stu (2022) iddialı filmmiş, ama mesaj kaygısı, toparlama
arzusu filmi hidayete erme hikayesi olmaktan pek kurtaramamış (6 Eylül) ++.
Fandom Sea1 Ep.4, 5 ve 6'yı seyrettim (5 Eylül).++ High Plains Drifter (1973)
Eastwood'un ilk yönetmenliklerinden, epeyce acemi, spagetti western taklidi
falan filan... (4 Eylül).++ Najmro: Kocha, kradnie, szanuje (2021) Polish Sinan
Çetin filmlerinden biri, haliyle rengi, neşesi ve temposu var (3 Eylül).++
Fandom Sea1 Ep.1, 2 ve 3'ü seyrettim (2 Eylül).++ Cut Throat City (2020) çok
şey söylemek istiyor, kenar mahalle hikayesi diye baktım ama dağılmış gitmiş
bir şey seyrettim (1 Eylül).++