Cumartesi, Mayıs 29, 2021

Türk Edebiyatında Çizgi Roman Değinmelerine Birkaç Örnek


Türkiye’deki çizgi roman okurlarının önemli bir çoğunluğu bir çizgi roman kahramanı hakkında yazılmış ilk yerli şiiri Aksoy Yayıncılık’ın yayınladığı Tommiks’in birinci cildinde gördüler. Dizi editörü Yalvaç Ural, çizgi romana nostaljiyle bakan medya eğilimlerine uygun bir giriş yazısı yazmış, Tommiks şiirini de yazıya katmıştı. Çocuk hafızamda Yalvaç Ural’ın çizgi roman karşıtı olduğuna dair bir tortu yer ettiğinden olacak, şiiri ticari bularak okuyamamıştım. Nostalji hissiyatı ve şiire atfedilen duyarlılık, ticari nedenlerle biraraya gelmiş; eski dostları özlemle arayan bir duygusallık yaratılmıştı. Yalvaç Ural’ı şair saymamak da gerek elbet. Sayarsak, kimi çizgi roman dergilerinin okuyucu sayfalarında yayınlanan şiirleri de derlemek icap edecek. İşin uzmanı olmamakla beraber, çizgi roman kahramanlarından bahseden bizim bildiğimiz en eski tarihli şiir, İsmet Özel’e ait. 1964 tarihli “Geceleyin Bir Korku” şiirinde Pekos Bill, İsmet Özel’i korkutan, gözeten bir mit olarak kullanılmış. Her kıtanın sonunda “tanrım, Pekos Bill’im gözet beni / üşüt beni / uçur beni” yazılmış. İsmet Özel’den önce, daha eski tarihli yazılmış şiirler de olabilir. Ama bunların önemlice bir kısmı, Hollywood’un seriyal kahramanlarıyla karışıyor. Örneğin, Cevat Çapan Hayalet Oğuz’dan bahsettiği bir şiirinde “Sonra Hayalet Oğuz belirirdi / Mandrake ve Maskeli Süvari’yle kolkola / Cebinde açık saçık resimler” diye yazmış. Gerek Mandrake, gerek Maskeli Süvari, çizgi romandan çok sinemayı ve gazinolarda sergilenen sihirbazlık gösterilerini çağrıştırıyor. Öte yandan, her ne kadar Hayalet Oğuz gibi egzantrik bir kişiliği ifade etmek için kullanılsa da “yüksek edebiyatı” tersyüz arzusu da hissedilmiyor değil. Yıllar sonra Vural Bahadır Bayrıl, “Şairin Atölyesinde Neler Olmalı?” diye sorup, işin içine Mister No’yu katmış: “[O’nun] Türkiye’de hiç yayınlanmamış maceralar dizisinden bir kitap olmalı” demiş ve nedenini de eklemiş, “yeni bir yıldız ya da gök cismi keşfettiğinde yerini saptayıp adını sonsuza kadar ona verebilmek için”. Ne şairlere akıl vermek ne de bir atölye çalışmasındaki ders kitaplarına karışmak istemem ama kişisel tavsiyem şudur: Astronomik detaylar söz konusuysa eğer, Gordon daha uygun bir seçim olacaktır. Velakin, Mister No hınzırlığından besbelli, şair ehlini cezbetmiş görünüyor. Suha Tuğtepe ondan söz ederken: “Mister No: Kanatlarım / gücüm yetmeyen serüvenlere taşıyor gövdemi / dağınık odamda” diye yazmış. Tekmeleyerek çalıştırdığı, her an tekleyerek düşecekmiş izlenimi veren Piperi, müptezel içkiciliği, uçarılığı sıradışı sayılıyor.
 

Mister No şairler için de bir istisna elbette, genelde çizgi roman kahramanları çocukluğu hatırlatan bir imge olarak kullanılıyor. Orhan Tuleylioğlu, “yasal olmamıştı hiç aşkımız / ders kitapları arasında / biriktirilen Tommiks sevinci” derken, Türkiye’ye özgü bir yasaklama klişesine gönderme yapıyor: Ders kitaplarının arasında çizgi romanlar okuyarak, ebeveynlerini aldatan çocuklar!. Çocukluğunun oyun günlerini yadeden Rıdvan Dansuk, “Gülünce ne güzel açar / Teksas’ta Rodi’nin Çilleri” diye yazmış. Fikret Demirağ ise hafta sonlarını rutinleşmiş ev içi eylemleriyle hatırlıyor: “Pazar günboyu gene çamaşırla uğraşacak karım / Red Kit, Milliyet Çocuk okuyacak çocuklar”. Red Kit de hatırlanan önemli imgelerden. Çizgi film olarak yayınlanması bu yaygınlığın sebebi olabilir. Ahmet Erhan, “bir ikindi ayazında Red Kit yalnızlığında / Çoğul bir Dalton’dum” derken, onun içerdiği parodiyi dramatize ederek kullanmış. Şairler bahsi bu kadar, gelelim romancılara.

İhsan Oktay Anar’ın gerçekten eğlenceli kitabı Efrasiyab’ın Hikayeleri’nin son öyküsü bir çizgi roman kahramanına, Supermen’e ayrılmıştır. Daha doğrusu, kitabın metinlerarası yapısı gereği, ironik bir süpermen öyküsü anlatılmış. Bir Anadolu kasabasında ilerleyen yaşlarında halen çocuk sahibi olamamış ve bunun üzüntüsünü çeken bir çiftin – ki sonradan hiç cinsel ilişkiye girmediklerini öğreniriz – bahçesine, taşıdığı yükü ağır geldiğinden bir leylek düşer. Leylek’in taşıdığı beş yaşlarında, şişman, gürbüz oğlan çocuğu yaşlı çifte bir armağandır aslında. Ancak gökten inmiş mucize, bir kız çocuğu olsun isteyen ve erkeklerden nefret eden Anne ile güçlü bir erkek çocuğu olsun isteyen Baba arasında kalacaktır. Daha ismi konulurken bir uyuşmazlık çıkar. Anne çocuğa “Güler”, Baba “Erk, Erke” gibi isimler koymak isterler. Sonunda, Muhasebeci Muhittin Kent’in oğlunun adı Gülerk olur. Anne-babasının beklentileri arasında kalan Gülerk, çift kişilikli bir hayat sürdürmek zorunda kalır. Babası, onun yel gibi koşan, haysiyetli ve kahraman bir çocuk olmasını istediğinden, kendi çocukluğunda kullandığı, göğsünde babası Sabri’nin baş harfini taşıyan, kırmızı pelerinli, mavi bir elbiseyi giymesini ister. Yaşlı karısı ise papyon, gömlek ve takım elbise giyen uslu bir çocuk olmasını isteyerek, eğer üzerinde kir olursa annesi olmayacağı tehdidini de savurur. Üstelik bir de gözlük almıştır ona. Etrafı bulanık göreceğinden bütün uslu çocuklar gibi, her gördüğünü isteyemeyecektir. Gülerk, kasabanın Seyyare adlı yerel gazetesinde çalışıp, bir de Yelda adlı bir kıza gönlünü kaptırmaz mı? Anar, Süpermen temasını masalsı bir havada ironiyle anlatmayı başarmış. Çocuksuluğu aktarmakta gösterdiği maharet, büyüklerin acımasız beklentileriyle birarada anlatılıyor.

Ahmet Altan’ın Tehlikeli Masallar romanında, Newton North adlı bir çizgi roman kahramanının hayatını yazan 12 yaşında bir çocukla karşılaşırız. Romanın kahramanı, çocukla sohbet ederken, en çok hangi çizgi romanı sevdiğini sorar. Çocuk, hiç düşünmeden cevaplar: “Mr. No’yu seviyorum, üstün zekalı çünkü” (Sırf huysuzluğumdan kitabın yayın tarihinin 1996 olduğunu hatırlatayım). Roman boyunca iki yazar aralıklarla konuşurlar, yazdıkları hakkında felsefi yorumlar yaparlar. Hazır cevapları olan bilmiş bir çocuğun, iddialı ama naif görüşleri, yazarın sorunlarıyla çelişerek anlatılır.

Sinema eleştirmeni Mehmet Açar, Hayalet Gemi dergisinde yayımlanan öykülerinden derlediği Anarşik Rehavet kitabında, çizgi romana yönelik epey bir gönderme yapar. Aslına bakılırsa Hayalet Gemi, metinlerarası göndermeleri fetişleştiren, sinemaya ve edebiyata yoğun olarak atıfta bulunan anlatılardan oluşuyordu. Açar da Martin Mystere ve Red Kit gibi kahramanlara metin içerisinde ağırlıklı bir yeri olmasa da, göndermeler yapar. Benzer bir yorumu Hikmet Temel Akarsu romanları için de yapabiliriz. (L.C.)

Doksanlarda, “Bir kitap okudum, hayatım değişti!” sloganıyla lanse edilen Yeni Hayat, Orhan Pamuk’un çizgi roman tutkusunu ustalıkla öyküsüne kattığı bir roman aynı zamanda. Çocuklukta, abisinin çizgi romanlarına dadanarak kazandığı çizgi roman okuma zevkini, romanda, kahramanın komşusu Rıfkı Amca’ya çizdirdiği hayali karelerin, hayali tasvirini yaparak okura yansıtır. Bu karelerde Rıfkı Amca, çizgi roman aracılığıyla, Türk çocuklarına Batılı değerleri ve ahlak anlayışını empoze eden yabancı çizgi romanlara alternatif yaratmayı hedefler. Atatürkçü, laik ve aydınlanmacı Türk çocuğuna dünyada yer beğenirken, bir yandan da onun ahlaki değerlerini, “yozlaşmış” Batı karşısında yüceltmeye girişir.

Yeni Hayat’ın kahramanı, tutkuyla bağlı olduğu Canan’ın peşinden, Mehmet Nahit’in çocukluk evine sürüklenir. Onun odasında çizgi romanlar ve çocuk dergileri ile karşılaşır: “...raflara düzenle dizilmiş dergilerin sırtları, solmuş olsalar da fazla fazla tanıdık gelen renkleri ve bir içgüdüyle kendiliğinden uzanıveren elimin alıp okşadığı kapak resmi bendeki direnişi kırdı”. Rıfkı Amca’nın eserleri olan Nebi Nebraska’da, Mari ile Ali ve Demiryolu Kahramanları, Tom Miks ve Bill Kid gibi yabancı kaynaklı çizgi romanlara müptela olan Türk çocuklarına yerli bir alternatif sunar. En az Batılı örnekleri kadar macera ve heyecan dolu bu eserler, aynı zamanda ahlak dersi verirler ve Türk’ün gücünü dünyaya gösterirler. Bu naif öyküler kahramanın çocukluğunun capcanlı resimleridirler: “Büyük balonları dolduran iri harflerin ardından gelen o kocaman ünlemleri ne kadar da severdim! ‘Dikkat!’ diye bağırırdı Pertev Peter’e ve kalleşin tekinin arkadan attığı bıçak sırtına saplanmadan o kendini yere atardı. ‘Arkanda!’ diye bağırırdı Peter Pertev’e ve Pertev hiç o yöne bakmadan arkasına doğru bir yumruk savurur, demiryol düşmanının çenesini bulurdu. Bazan da Rıfkı Amca araya girer, resimler arasına attığı küçük kutucuklar içerisine ANSIZIN diye yazardı kendi gibi ince bacaklı harfleriyle, FAKAT O DA NESİ diye yazardı, AMA BİRDENBİRE diye yazardı ve kocaman bir ünlem koyar ve beni ve anlıyordum ki bir zamanlar adı Nahit olan Mehmet’i hikayenin içine çekerdi” .

Sevin Okyay, çocukluğunun hınzır ve neşeli hikayesini anlattığı İlk Romanım’da, çizgi roman kahramanlarıyla hemhal olduğu dönemlere sık sık gönderme yapar. Pekos Bill, bu “erkek gibi”, gözüpek kızın rol modelidir mesela. Ama Tom Miks’i hiç sevmez. “Tıfıl biri”dir o. Kadınlardan Kalamiti Ceyn’e imrenir, tabiatı gereği. Haliyle Suzi “aptal bir kız”dır (İlginç not: Buket Uzuner de Suzi’yi “pasif ve sakar bir kız” olarak görürmüş). Hayranı olduğu çizgi roman kahramanları gibi davranmak, onların jest ve mimiklerini taklit etmek, o ve mahalle arkadaşlarının en sevdikleri oyunlardır: “Ben de Pekos Bill olmak isterdim. Arkadaşlarım bana kısaca Pekos desin. Bill çok çocuk adı gibiydi. O zaman kim korkar senden? Bana Pekos desinler, şerif olmayayım. Çünkü şerif, memur gibi bir şey. Meçhul kahraman olayım, kasaba kasaba dolaşayım. Bütün kötüler adımı duyunca titresin. Atım beni çok sevsin. Ben de onu severim, yem verir, kaşağılar, terini silerim. Kendi karnımdan önce onunkini doyururum”.

Ünlü yazarların anılarında pek çok kez çizgi romanlarla ilgili ayrıntılarla karşılaşıyoruz. Tarık Dursun K, Giovanni Scognamillo, Nedim Gürsel, Altan Öymen, Attilâ İlhan, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Buket Uzuner, Enis Batur, Murat Gülsoy, Hasan Ali Toptaş bunlardan bazıları. (F.Ş.)

(Kaynak: İsmi geçen yazar ve şairlerin kitapları; ödünç aldığımız –kaynağını bilmediğimiz- bazı şiirler için bkz. Sunay Akın’ın Cumhuriyet Dergi, 11/7/1993’te yayınlanan bir yazısı)


Yazı, 2004 yılında Serüven'de yayınlanmıştı.

3 yorum:

Hakan Atay dedi ki...

Listenize Cemil Kavukçu da eklenebilir: "Şimdi Öldün Sen", Yalnız Uyuyanlar İçin; Uzak Noktalara Doğru; Dört Duvar Beş Pencere vs.

Levent Cantek dedi ki...

Yazı çok eskidi, bir revizyon gerekiyor, denk düşerse bunları da eklerim. Çok teşekkürler

Adsız dedi ki...

Toc toc toc Hay aksi şeytan smack (Captain Swing de apartilmis repliklerle kapi caliniyor acilmayinca yumrukla aciliyor)

Related Posts with Thumbnails