Levent Cantek- Volkan ile altı yedi yıl önce tanıştık. Bir diziye başlamıştım, tek başıma yazıyordum, iş ağır olduğu için kanal birlikte çalışabileceğim birileri olmasını istiyordu. Ben pek gönüllü değildim, piyasanın dışında biriyim, dahil olmak istemediğim bir çevreden birileri beni mutsuz eder gibi geliyordu. Beklediğim gibi çıkmadı. Çabuk anlaştık, zor bir iş yapıyorduk, rahat çalıştık, üstesinden geldik.
Volkan Sümbül- İlk olarak Eski Hikaye'de çalıştık. Ondan sonra uzun bir süre beraber çalışmasak da görüşmeye, haberleşmeye devam ettik. Televizyon işleri Türkiye'de bölüm süreleri ve sayıları yüzünden yorucu oluyor. Tek başına yazmak, bunu bir yıl boyunca yapmak zor, bir ekip oluşturmak gerekiyor genelde. Böyle bir zorunluluktan bir araya gelmiştik yıllar önce ama Levent abiyle bizimkisi bir dostluğa dönüştü hemen.
Yeşilçam" fikri nereden geldi?
LC- Blutv’ye daha önce başka bir dizi yazmıştım, birlikte çalışmaya devam etmek istiyorlardı. Yeni bir sözleşme yapmak istiyorlardı, biraraya geldik, ben de onlara hikayeler anlattım. Önerdiğim hikayelerden biri de Yeşilçam’ın yükseliş yıllarında yaşayan bir prodüktörün hikayesiydi. Kaybeden, çabalayan, hafif romantik, inatçı biri vardı aklımda. Sadece bu kadar… Fikri beğendiler. Sonra Volkan’la konuştuk, Volkan, yaşadığım şehre geldi, uzun uzun sohbet ettik. Kırk gün sonra birinci bölümü yazdık. Kanal, senaryoyu onayladı, gerisini yazmaya başladık.
VS- Elimizde biraz karakterle ilgili ipuçları biraz da bir hikaye başlangıcı vardı. Dönem bir yandan kısıtlayıcı bir şey olsa da temel noktalarda belirleyici de olabiliyor. Dönemin olayları neydi, o sırada karakter ne yapıyordu, ne düşünüyordu gibi sorulara cevaplar bularak ilerledik.
Böylesine zengin detaylı bir senaryo yazmak için "Yeşilçam" dönemine dair ne tür araştırmalar yaptınız?
LC- Ben eski bir akademisyenim, bir araştırma alışkanlığım var demek istiyorum, ne yaparsanız yapın, ne kadar bilirseniz bilin çalışmak ve hazırlanmak zorundasınız, ne yaptık, hem hatırlamak hem de öğrenmek için literatüre yoğunlaştık. Gündelik yaşamı, sosyal ve siyasi tarihi hikayenin bir aktörü gibi kullanmak istiyorduk. Kendi adıma örneğin 1964’te üretilmiş filmlerin yüzde seksenini seyrettim. Dönem işi dediğimiz tarihi filmlerin şöyle bir zorluğu vardır. Her hikaye bir gerçeklik vehmi yaratır. Belli bir tarihsel dönemi anlatıyorsanız, seyircinize hem enformasyon vermelisiniz hem de bunu hiç yapmıyor gibi görünmelisiniz. Aslolan hikayedir, seyirci, o hikayeyi izlerken onlara kapılıp gitmelidir. En büyük zorluk bu. O sebeple hikayede yaratacağını aurayı yansıtacak tarihi bilgiye vakıf olmalısınız.
VS- Dönemle ilgili biyografik/otobiyografik bolca kitap var. Oyuncuların, yönetmenlerin, yapımcıların anıları... Onun dışında dönemin magazin dergilerinden (Ses, Hayat, Pazar gibi) faydalandık. Anı kitaplarında şu hissediliyor bazen, şimdi kimseyi kırmayalım, arayı bozmayalım gibi çekincelerle bazı şeyler es geçilmiş, konuşulmamış veya tırpanlamış. Ama magazin dergileri bunun tam aksi. Zamanın ruhunu, hissiyatını anlamamız açısından iyi bir kaynak oldular.
LC- Oyuncu seçimi bizim işimiz değil. Tabii ki fikrimiz soruldu ama işin ekonomik tarafı var, vakit ve sözleşmeyle ilgili tarafı var. Biz sadece şunu biliyorduk, senaryomuzu okumuş ve beğenmişti, oynamak istiyordu. Kanal, yapımcı ve Çağatay ve menajeri biraraya geldiler, anlaştılar. İyi oldu, severek oynadığına inanıyoruz. Bence onun için de değişik bir rol oldu.
Senaryonuzda önemli değişiklikler yapmak zorunda kaldınız mı? Senaryonuz oyuncuların doğaçlamasına yer bırakıyor mu?
LC- Kısmen yapıldı ama kanal tarafından onaylanmış bir senaryo olduğu için temelde sadakat göstermeleri beklendi. Oyuncular canlandırdıkları karakterler için yorum yaptılar ama çok çok farklı yorumlar oldu gibi gelmiyor bana. Olması gereken doğru da budur. Senaryo işin kılavuzudur.
VS- Büyük bir değişiklik yapmadık. Biz yazımı çekimlerden önce bitirmiştik. Çekimler başlarken tabii ki mekanların hepsi bizim tarif ettiğimiz gibi olmadı. Onlara göre bazı değişiklikler oldu.
"Yeşilçam", 1960'ların birçok olayına ve kişiliğine gönderme yapıyor – Soğuk Savaş, sansür, antikomünizm, Kıbrıs'taki 1963 krizi, vb. Bu çoklu referanslar Tv dizisi bağlamında hangi amaca hizmet ediyor?
LC- Yeşilçam, son derece basit, herkesin anlayabileceği klişelere dayanan filmler üretti. Bunu yaparak hem sinemayı yaygınlaştırdı hem de bizatihi kendisi bir satış reçetesi oldu. Biz senaryomuzda herkesin bildiği ve üstüne konuşabileceği bir dönem ve anlayışı farklı bir gözle anlatmak istedik…Yeşilçam filmlerinde karakter derinliğine pek rastlanmaz, herkes tek boyutludur ve tek bir duyguya indirgenebilir. Ya sadece iyidirler ya da kötü. Başroldeki kadın ve erkek oyuncu dışında kimsenin ahım şahım rolü olmaz. Siyaset apolitiklik ölçüsünde hiçbir biçimde yer almaz. Bizim amacımız bir tersine çevirme olduğu için hem o iyimserliği kullandık hem de filmlerin bizatihi siyasetin içinde üretildiklerini vurgulamak istedik.
VS- Şöyle düşünelim, bir yapımcı sinemaya giden insanlara kestiği biletten para kazanıyor. Teker teker o insanlarla ilgilenmesi mümkün değil ama onların ne istediklerini, ne düşündüklerini bilmeli, takip etmeli hatta mesele etmeli. Büyük bir ekonomik kriz geliyorsa insanların bilete para veremeyeceğini, başka öncelikleri olacağını hesap etmeli. Kıbrıs gibi milli bir mesele öne çıkıyorsa kahramanlık filmlerine ilgi olacağını öngörmeli. Semih de öyle. Bunları bilmek zorunda, ilgilenmek zorunda.
"Yeşilçam", Semih’in hikayesiyle daha geniş bir sosyo-politik mesaj iletmeye mi çalışıyor?
LC- Kendi adıma mesaj kaygılı filmleri sevmem, hayatta tek doğru ve tek hakikat yok… Biz iyicil ve iyimser bir hikayenin içinden bir alacakaranlık resmediyoruz, bunu farkedenler olacaktır… Sadece o iyimserliği izleyenler de…Farklı okumalar ve katmanlar yaratabilirsek bunu başarmışız demektir. Sinemanın liberter bir dünyası olduğuna inanırım. Semih, kaderiyle ve geçmişiyle yüzleşebilen vicdanlı bir insan… Geçmişleriyle yüzleşen toplumlar daha liberter toplumlardır bunu iyi biliyorum.
VS- Özel olarak iletmeye çalıştığımız bir mesaj yok. Biz daha çok kurduğumuz karakter ve hikayeye sadık kalarak ilerleyen yazarlarız diyebilirim. Bir mesaj vermek için hikayeyi eğip bükmüyoruz.
Dizi, bağımsız, özgürleşmiş ve iddialı kadın karakterleri sergiliyor. Bunlar 1960'larda var mıydı yoksa çağdaş çağımızın “ruhunu” yansıtan yorumlar mı?
LC- Geçmişe ister istemez bugünden bakarız, bugünün kaygılarından yola çıkarak hikayeler üretiriz. Erkeklerin egemen olduğu bir dünyada kadın olarak başarılı olmak çok kolay değil. Yeşilçam’da ayakta kalan, meydan okuyucu ve ilham verici kadın oyuncular vardı, onlardan da bugünden de faydalandık demek istiyorum.
VS- O zamanlar da böyle kadınlar vardı. Levent abinin dediği gibi erkek egemen bir dünya. Var olmak için mücadele etmek zorundalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder