Fotoğraftan söz edeceğim, bir dönemin tiyatro zihniyetini anlattığını düşünüyor, yapay renklendirmesini, eklenmiş kaşları, uçları sivriltilmiş takma bıyığı, çalışılmış sert bakışları ayrıca seviyorum. Bu makyaj, bu belirginleştirme kimseye, üreticisine, seyircisine, gazetecisine ve Hazım'a fazlave tuhaf gelmiyor. Aksine olması gerektiği gibi görülüyor, normal bulunuyor.
Teatrallik denir ya, oyuncular ilgiyi üzerlerinde tutmak için abartıya kaçabiliyorlar, dikkat çekici olmak, seyirciyi etkilemeye çalışmak bazen hikayeden kopmalarını da sağlıyor. İlk sinemacılarımız, tiyatrocularla çalışmak zorunda kaldıkları için bundan çok şikayet eder, mevcut "normallikten" kurtulmak ve başka bir gerçeklik kurmak isterlerdi.
Biz bunu, aradan geçen doksan yıl sonra "tuhaflığı" yaşayanların aksine kolayca görebiliyoruz, Hazım'ın çağdaşı olsak, hiç dert etmeyebilir, o normalliği paylaşabilirdik. Tiyatrocuların makyajını bir metafor ve örnek olarak hep aklımda tutarım, hayat da böyledir, gerçek ve normal hep değişir, biçim değiştirir, başkalaşır, eskir, yenilenir, yeni gibi gelir filan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder