Gırgırla, Akbaba’yla, Çarşaf’la büyüdük. Perguen, Uykusuz vazgeçilmez oldu uzun yıllar hayatımızda. Size bir okur olarak sorayım önce: Eski tat var mı?
Eski tat olamaz, çünkü mizah dergileri aktüelin parçasıdırlar, yoksa satamazlar, her zaman günü yaşarlar, o sayede popüler olurlar ve o nedenle de yarına kalamazlar. O hafta okunur ve biterler. Bugünün gençleri için eskimiş bir mizah bu, onlar başka şeylere gülüyorlar. Biz Akbaba’ya bakınca ne anlıyorsak onlar da Gırgır’dan o kadar anlıyorlar. Dikkat edin yaşlanan mizahçılar da kendi dönemlerinin nostaljisini yaparlar. Gereksiz bir tartışma diyeceğim idealleştirme olduğu için tartışma da olmuyor aslına bakarsanız. Mizah, her dönem başka türlü yaşıyor. Gırgır, en popüler olduğu dönemde bizzat mizahçılar tarafından tahkir ölçüsünde aşağılanır, beğenilmezdi, bayağı bulunurdu. Şimdi insanlar bugünü eleştirerek “Oğuz Aral’ın kemikleri sızlıyor” filan diyorlar. Siyaseten romantik çıkışlar diyelim, böyle gelişiyor…
Karikatür neden muhaliftir? Ağlanacak halimize
gülmek için mi?
Zor soru, karikatürün muhalif olduğuna dair bir inanış
varsa bu kabul edilmiş bir yargı olduğunu gösterir, “alışkanlıkla muhaliftir”
demek bu. Büyük dinler öncesindeki pagan geleneğe bakarsak, orada belli
günlerde, karnaval ve bayramlarda “normal dışına” çıkarak eğleniliyor, maskeler
takılıyor filan… Dikkat edin bu maskelerde de bir karikatür var. İşi hem
komikleştiriyor hem de mevcut ahlaki ve dini düzeni tehdit ediyorlar. Kralın
soytarısı da böyle bir şey, aklımıza hemen cüceler geliyor, o da karikatür gibi
okunabilir. İlk karikatürlerde gülünçlüğü, iğrençliği, ürkütücülüğü birlikte
görebiliyorsunuz. Karikatür ve mizah, edebiyatın edep dışında bir yerde
geziniyorlar. Teşhir ettikleri şeyler “edepsizce” bulunuyor. Tıpkı o karnaval
zamanın serbestliği gibi bir meydan okuma ve eleştirellik içeriyorlar. Din ve
din adamı eleştirileri yaptıkları için burjuvazi tarafından da
destekleniyorlar. Bizde de Bektaşi fıkraları benzer biçimde yaygınlaştırılır.
Ve evet, teoride muhaliftir, ihyacı ve destekçi değildir. Ama nasıl karnavallar
kilise tarafından kontrol edilirse modern devletler de sansürle, cezayla neyin
ne kadar muhalif olacağına karar verirler. Rejimin düşmanı kimse karikatürün de
düşmanı o olur… Orada muhalefet de karışır diyelim.
‘Muhalefet Defteri/Türkiye’de Mizah Dergileri ve
Karikatür’ başlıklı çalışmanız, Türkiye’de karikatürün tarihini anlatan çok
kıymetli bir kaynak. Araştırma ve yazma sürecinde geçmişten en etkilendiğiniz
dönem ne zamandı?
Levent (Gönenç) ile ortak kitabımız olduğu için ona da
sormak gerekiyor. Benim için özel bir dönem yok aslına bakarsanız… Karikatür
tarihi, popüler kültür ve medya tarihiyle birlikte düşünülmesi gerekiyor. Genellikle
siyasi tarihle, seçimlerle, partilerle birlikte anlatılıyorlar, o hoşuma
gitmiyor, daha karmaşık bir üretim ve tüketim süreci var, oralara hiç
girilmiyor. Bunu kendime de bir eleştiri olarak söylüyorum.
Kırılma dönemleri var mı karikatürlerin? Ne zamanlar
onlar ve neler yaşanıyor?
Bir gazetecilik türü olarak bakarsak, karikatürün telifle
kurduğu ilişkiyi hesap etmemiz gerekiyor. Espriler, çizgi biçimlerini
yönlendiren ve çoğaltan bir telif etkisi var. Bir espri veya çizgi beğeniliyor,
benzerlerinin üretimi teşvik ediliyor gibi düşünün… Yıllarca bu kadar çok Oğuz
Aral taklidi boşuna olmadı. İkinci olarak matbaa teknolojilerinin dönüşümü
önemli. Gırgır, ellili yıllarda çıkamazdı, çünkü o tarihte o kadar çok dergiyi basacak
matbaa yoktu ve basılan dergiler bütün ülkede satılmıyordu. Simaviler, milyon
satan gazeteler çıkarmasa, Veb ofseti kurmasa, Gırgır ve Çarşaf olmayacaktı, ya
da fenomen olamayacaktılar. Özel televizyonlar tirajları nasıl düşürdü,
hatırlayın, bugün sosyal medya, neler
yaptı gazetelere dergilere…
Karikatür hep yasaklı alanlarda dolaşır. Sizde
karikatürün toplumun bilinçaltına dair ipuçları verdiğini söylüyorsunuz. En çok
hangi tür ve ne için yasaklanıyor? Yasaklar karikatürün önüne kesiyor mu?
Karikatür bir espri içerirse, önce mizahla ilgili
düşünmemiz gerekiyor sanki. Mizah, yasak olandan beslenir, argo ve cinsellik
her zaman büyük membaıdır mizah için. Sizin yasaklı alanlar dediğiniz yer
burası zaten… Ne yasaklanır dersek eğer karikatür tarihimiz cinsellik ve argo
ile çeşitli yasaklamalarla dolu… Sadece bizde değil her yerde bu böyle. Siyasi
eleştiriler de çoğu zaman demeli, yine buradan besleniyor. Teyelleniyor,
iliştiriliyor gibi… Ratip Tahir, Menderes’i sürekli kadın olarak çizerdi veya
Demirel, vatandaşa “nah” işareti yapardı filan… Yasaklamak ise başka bir konu,
döneme göre değişiyor ve toplumların muhalif düşüncelerle, cinsellikle veya
argo kullanımıyla ilgili tavrı tek yönlü ve doğrusal değildir. Bugün bir muktediri
kadın olarak çizemezsiniz ve eleştiri olarak siyaseten doğru olmaz. Birinin
kadın olması eleştiri kategorisi olarak görülemez. Veya 1978’de çıkan Mikrop
dergisi yasalar gereği son on yıl içinde yayımlanamazdı. Yasaklama, anayasayla,
kanunların mahkemelerde yorumlanma biçimiyle de ilgili elbette. Son soru,
yasaklama ve cezalar, elbette ki karikatür üretimini etkiliyor, ilgili herkesi korkutuyor
çünkü…
“Karikatürün içtimai silah olarak yazıdan, şiirden ve
resimden daha kuvvetli olduğu bir gerçektir. Büyük halk kitlelerine hitap etmek
isteyenler için karikatürün en kısa yol olduğu bilinmektedir.” Diyen Abidin
Dino “hala” haklı mı?
Söylendiği dönem için doğru tabii, ama o alıntıdan
karikatürü çıkartın yerine sinemayı koyun… Aa hiç olur mu demeyiz. Çizgi roman
da böylesi bir mantıktan çıkıyor. Gazete patronları, halkın uzun yazıları
okumadığını farkediyor, resimle birleştirerek anlatacakları bir ifade aracı
arıyor ve buluyorlar. Karikatürü, çizgi romanla daha başka ve popüler bir
merhaleye taşıyorlar… Kilise resimlerinden etkilendiklerini söylesek pek itiraz
eden olmaz. Günümüzde tabii ki çok daha değişti işler, ironiyle soruyorum,
instagramın bir silah olarak yazıdan, şiirden ve resimden daha kuvvetli olduğu
iddia edilebilir mi?
Kim söylemiş bulamadım ama “Mizah bir yumruktur, kime
ineceği belli olmaz” sözünü bir karikatüristin Demirel’e söylediğini okudum bir
yerlerde. Bugün medyanın gücünü dikkate alarak söyler
misiniz; karikatürün yumruk atacak gücü kaldı mı?
Doğrusu bu tür çıkarımları bağlamını ve dönemini bilmeden
yorumlamak bana hakkaniyetli olurmuş gibi gelmiyor. Hamasi ve mesleği-türü
itibarlandırıcı bir erkek romantizmi var. Yumruk derken bir eleştiri
kastediliyorsa rejim, o eleştiriye kanunlar çerçevesinden bakar. Hangi
kanunlar? 61 Anayasası başkaydı, 12 Eylül başka, şimdi başka… Tabii ki bugün
karikatürün böyle bir gücü ve etkisi yok, geçmişte niye vardı, karikatürler
gazete görselliğinin hayati bir parçasıydı, fotoğraf çok kullanılamıyordu.
Fotoğraf ucuzladıkça, yayınlar daha iyi basıldıkça eski güçlerinden
uzaklaştılar. Geçmişte vardı dedim ama büyük ve çok satan bir gazetede
oldukları için de vardı. Ha nasıl vardı, o gazetenin rejimle bağını
unutmayalım. Karikatürlerimiz, milliyetçi ve sekülerdir, niye, çünkü kamusal
alan bunu zorunlu kılar, çok satmak bunu gerektirir filan… Bugün arada bir
karikatürler tartışılıyor, dikkat edin, sadece politically correct olup
olmadıkları tartışılıyor. Cinsiyetçi bulunuyor mesela… Geçmişe dönelim, Gırgır
kapaklarını her gün paylaşın, dünya kadar eleştiri alırsınız, kadın bedeni
üstünden çok kaba saba bir mizah vardır çünkü…
Teodor Kasap tarafından Kasım 1870’te çıkarılmaya
başlanan ‘Diyojen’, Osmanlı’da bağımsız olarak yayınlanan ilk mizah gazetesi…
Diyojen’in ilk sayısında, gazetenin çıkış amacı şöyle açıklanmış: “Hükümetin ve
halkın sorunlarına değinilecek, ülkemize yabancı olan şeylerle alay edilip,
küçük görülecektir.” Padişahın mutlak idaresine de karşı çıkabilecek Diyojen’in
etkisi olmuş, niye önemli ve nasıl sonlanmış?
Mizah dergileri genellikle popülerlikleri
yakalayamadıklarında kapanırlar. Siyasi iktidarlar, mizah dergileriyle veya başka
yayınlarla niye uğraşır? Popüler bir yayın olup kendilerini siyaseten
eleştirdikleri için… Diyojen veya Markopaşa, bağlam çok değişmez, iki dava, üç
toplatma o dergilerin güç kaybetmesine, ürkmesine, bıkmasına sebep oluyor.
Hapse giriyor, sürgüne gönderiliyorlar. Ne desek boş? Bir eleştiri geleneği
olmadığı için geçiştiremiyor, kabullenemiyorlar. Ah vah edecek de bir durum
yok, o mizahçılar için sürpriz değil bu durum, riske girdiklerini bilerek bir
yayın çıkartıyorlar.
Gırgır Türk karikatürcülüğü tarihinde neden çok önemli?
Oğuz Aral nasıl bir milat yarattı?
Gazeteci Simavi ailesi Gırgır’ı yayımlarken o güne kadar
hiçbir mizah dergisinin çalışanlarına vermediği telifi ödüyor. Dağıtım
şirketleri de olduğu için daha ilk anda kırk elli bin satıyorlar ki… hafızadan
söylüyorum o yılların ünlü mizah dergisi Akbaba ancak onun yarısı kadar
satıyor. Dağıtım imkanları, yüksek telif ve giderek yükselen satışlar Gırgır’ı
yaşatıyor. Şimdi bunlar derginin sahibinin sağladığı imkanlar. Önceden
dergileri yine karikatüristler çıkarırdı, para işlerinden anlamadıkları için
sıkıntı çeker, dağıtımcılara para kaptırır, deyim yerindeyse sermayeyi kediye
yüklerlerdi. Gırgır’ın daha en baştan avantajı şu: para pul işleriyle
ilgilenmiyorsunuz, dağıtımı sizi çıkartan şirket yapıyor. Oğuz Aral, ne yaptı,
bu düzeneği şart koştu, sürekliliğini sağladı ve gençlerle çalıştı. Onları
teşvik etti ve karikatüristliğin meslek olmasını sağladı. Yüzlerce karikatürcü
ve mizah yazarı onun yardım ve teşvikiyle çizgili işlerin parçası haline geldi.
Şöyle anlatayım, diyelim Diyojen’den Gırgır’a kadar olan dönemde çıkan üreticisi
sayısı, Gırgır ve sonrasındaki dergilerin üretici sayısının üçte biri etmez, az
bile söylemiş olabilirim, o derece büyük bir değişim. Bu çokluk, bir çeşitlilik
de demek…
Dijitalleşme karikatürcülüğü nasıl etkiledi sizce?
İnternet ile mizah ne noktaya geldi?
Okunma sayısı bakımından inanılmaz rakamlara ulaşan
karikatürcüler var ama bu işten maddi kazançları var mı derseniz, olamıyor…
yayın mecrasının şekillenmesi ve telife dönüşebilir bir yola girmesi gerekiyor.
Bu tabii ki sadece bizim değil, geleneksel medyadan kazandığı telifle geçinen
herkes için bir sorun…
Dergiler kapanıyor, sayıca azalıyor,
tirajlar düşüyor ama mizah nasıl daha çok güçleniyor, nasıl daha
etkili hale geliyor?
Mizah, hayatla ve zorluklarla başa çıkma biçimi… bir genç
için veya evden çıkamayan bir teyze için… dışlanan biri için ayrı ayrı anlam
taşıyor. Mecra değişiyor ama mizah bir histir, edebiyata dönüşmesi, ne bileyim gündelik
dilde fıkra olması veya ticari olarak pazarlanır olması başka başka şeyler…
Yaşayacak demek istiyorum. Mizah dergileri, yazılı basın ne yaşıyorsa onu
yaşıyorlar, gazeteler ne durumda ki, onlar daha iyi olsun…
Neye gülerdik,
artık neye gülüyoruz? Mesela bugünlerde en çok neye gülüyoruz?
Bu çok zor bir soru. Yaşanmış ve geçip gitmiş bir dönem için bile cevaplaması zor. Bugün, sosyal medya üzerinden bir şeyler söylemek, sinemayı, televizyonu, internet fenomenlerini, youtuberleri izleyerek çıkarımda bulunmak mümkünse de daima eksik olur, çok havada kalır ama şunu diyebilirim. Metropol orta sınıfı “Karagöz’e” gülmeye devam ediyor, alt sınıflara yönelik ironik ve “tipleştirici” bir espri devamlılığı var. Tarihsel olarak Herif, Apaş, Kazma, Hacıağa, Hıdır, Kırro, Keko, Amele, Zonta, Maganda sırayla alay ediyoruz. Karagöz’ü hem seviyor hem dövüyoruz demek istiyorum.
Söyleşi, ScienceUp Kasım 2020 sayısında Şükran Pakkan ile yapıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder