Cuma, Haziran 10, 2022

Mizahı nasıl bilirdiniz?

Gırgırla, Akbaba’yla, Çarşaf’la büyüdük. Perguen, Uykusuz vazgeçilmez oldu uzun yıllar hayatımızda. Size bir okur olarak sorayım önce: Eski tat var mı?

Eski tat olamaz, çünkü mizah dergileri aktüelin parçasıdırlar, yoksa satamazlar, her zaman günü yaşarlar, o sayede popüler olurlar ve o nedenle de yarına kalamazlar. O hafta okunur ve biterler. Bugünün gençleri için eskimiş bir mizah bu, onlar başka şeylere gülüyorlar. Biz Akbaba’ya bakınca ne anlıyorsak onlar da Gırgır’dan o kadar anlıyorlar. Dikkat edin yaşlanan mizahçılar da kendi dönemlerinin nostaljisini yaparlar. Gereksiz bir tartışma diyeceğim idealleştirme olduğu için tartışma da olmuyor aslına bakarsanız. Mizah, her dönem başka türlü yaşıyor. Gırgır, en popüler olduğu dönemde bizzat mizahçılar tarafından tahkir ölçüsünde aşağılanır, beğenilmezdi, bayağı bulunurdu. Şimdi insanlar bugünü eleştirerek “Oğuz Aral’ın kemikleri sızlıyor” filan diyorlar. Siyaseten romantik çıkışlar diyelim, böyle gelişiyor…

Karikatür neden muhaliftir? Ağlanacak halimize gülmek için mi? 

Zor soru, karikatürün muhalif olduğuna dair bir inanış varsa bu kabul edilmiş bir yargı olduğunu gösterir, “alışkanlıkla muhaliftir” demek bu. Büyük dinler öncesindeki pagan geleneğe bakarsak, orada belli günlerde, karnaval ve bayramlarda “normal dışına” çıkarak eğleniliyor, maskeler takılıyor filan… Dikkat edin bu maskelerde de bir karikatür var. İşi hem komikleştiriyor hem de mevcut ahlaki ve dini düzeni tehdit ediyorlar. Kralın soytarısı da böyle bir şey, aklımıza hemen cüceler geliyor, o da karikatür gibi okunabilir. İlk karikatürlerde gülünçlüğü, iğrençliği, ürkütücülüğü birlikte görebiliyorsunuz. Karikatür ve mizah, edebiyatın edep dışında bir yerde geziniyorlar. Teşhir ettikleri şeyler “edepsizce” bulunuyor. Tıpkı o karnaval zamanın serbestliği gibi bir meydan okuma ve eleştirellik içeriyorlar. Din ve din adamı eleştirileri yaptıkları için burjuvazi tarafından da destekleniyorlar. Bizde de Bektaşi fıkraları benzer biçimde yaygınlaştırılır. Ve evet, teoride muhaliftir, ihyacı ve destekçi değildir. Ama nasıl karnavallar kilise tarafından kontrol edilirse modern devletler de sansürle, cezayla neyin ne kadar muhalif olacağına karar verirler. Rejimin düşmanı kimse karikatürün de düşmanı o olur… Orada muhalefet de karışır diyelim.

‘Muhalefet Defteri/Türkiye’de Mizah Dergileri ve Karikatür’ başlıklı çalışmanız, Türkiye’de karikatürün tarihini anlatan çok kıymetli bir kaynak. Araştırma ve yazma sürecinde geçmişten en etkilendiğiniz dönem ne zamandı?

Levent (Gönenç) ile ortak kitabımız olduğu için ona da sormak gerekiyor. Benim için özel bir dönem yok aslına bakarsanız… Karikatür tarihi, popüler kültür ve medya tarihiyle birlikte düşünülmesi gerekiyor. Genellikle siyasi tarihle, seçimlerle, partilerle birlikte anlatılıyorlar, o hoşuma gitmiyor, daha karmaşık bir üretim ve tüketim süreci var, oralara hiç girilmiyor. Bunu kendime de bir eleştiri olarak söylüyorum.

Kırılma dönemleri var mı karikatürlerin? Ne zamanlar onlar ve neler yaşanıyor?

Bir gazetecilik türü olarak bakarsak, karikatürün telifle kurduğu ilişkiyi hesap etmemiz gerekiyor. Espriler, çizgi biçimlerini yönlendiren ve çoğaltan bir telif etkisi var. Bir espri veya çizgi beğeniliyor, benzerlerinin üretimi teşvik ediliyor gibi düşünün… Yıllarca bu kadar çok Oğuz Aral taklidi boşuna olmadı. İkinci olarak matbaa teknolojilerinin dönüşümü önemli. Gırgır, ellili yıllarda çıkamazdı, çünkü o tarihte o kadar çok dergiyi basacak matbaa yoktu ve basılan dergiler bütün ülkede satılmıyordu. Simaviler, milyon satan gazeteler çıkarmasa, Veb ofseti kurmasa, Gırgır ve Çarşaf olmayacaktı, ya da fenomen olamayacaktılar. Özel televizyonlar tirajları nasıl düşürdü, hatırlayın, bugün sosyal medya, neler  yaptı gazetelere dergilere…

Karikatür hep yasaklı alanlarda dolaşır. Sizde karikatürün toplumun bilinçaltına dair ipuçları verdiğini söylüyorsunuz. En çok hangi tür ve ne için yasaklanıyor? Yasaklar karikatürün önüne kesiyor mu?

Karikatür bir espri içerirse, önce mizahla ilgili düşünmemiz gerekiyor sanki. Mizah, yasak olandan beslenir, argo ve cinsellik her zaman büyük membaıdır mizah için. Sizin yasaklı alanlar dediğiniz yer burası zaten… Ne yasaklanır dersek eğer karikatür tarihimiz cinsellik ve argo ile çeşitli yasaklamalarla dolu… Sadece bizde değil her yerde bu böyle. Siyasi eleştiriler de çoğu zaman demeli, yine buradan besleniyor. Teyelleniyor, iliştiriliyor gibi… Ratip Tahir, Menderes’i sürekli kadın olarak çizerdi veya Demirel, vatandaşa “nah” işareti yapardı filan… Yasaklamak ise başka bir konu, döneme göre değişiyor ve toplumların muhalif düşüncelerle, cinsellikle veya argo kullanımıyla ilgili tavrı tek yönlü ve doğrusal değildir. Bugün bir muktediri kadın olarak çizemezsiniz ve eleştiri olarak siyaseten doğru olmaz. Birinin kadın olması eleştiri kategorisi olarak görülemez. Veya 1978’de çıkan Mikrop dergisi yasalar gereği son on yıl içinde yayımlanamazdı. Yasaklama, anayasayla, kanunların mahkemelerde yorumlanma biçimiyle de ilgili elbette. Son soru, yasaklama ve cezalar, elbette ki karikatür üretimini etkiliyor, ilgili herkesi korkutuyor çünkü…

“Karikatürün içtimai silah olarak yazıdan, şiirden ve resimden daha kuvvetli olduğu bir gerçektir. Büyük halk kitlelerine hitap etmek isteyenler için karikatürün en kısa yol olduğu bilinmektedir.” Diyen Abidin Dino “hala” haklı mı?

Söylendiği dönem için doğru tabii, ama o alıntıdan karikatürü çıkartın yerine sinemayı koyun… Aa hiç olur mu demeyiz. Çizgi roman da böylesi bir mantıktan çıkıyor. Gazete patronları, halkın uzun yazıları okumadığını farkediyor, resimle birleştirerek anlatacakları bir ifade aracı arıyor ve buluyorlar. Karikatürü, çizgi romanla daha başka ve popüler bir merhaleye taşıyorlar… Kilise resimlerinden etkilendiklerini söylesek pek itiraz eden olmaz. Günümüzde tabii ki çok daha değişti işler, ironiyle soruyorum, instagramın bir silah olarak yazıdan, şiirden ve resimden daha kuvvetli olduğu iddia edilebilir mi?

Kim söylemiş bulamadım ama “Mizah bir yumruktur, kime ineceği belli olmaz” sözünü bir karikatüristin Demirel’e söylediğini okudum bir yerlerde. Bugün medyanın gücünü dikkate alarak söyler misiniz; karikatürün yumruk atacak gücü kaldı mı?

Doğrusu bu tür çıkarımları bağlamını ve dönemini bilmeden yorumlamak bana hakkaniyetli olurmuş gibi gelmiyor. Hamasi ve mesleği-türü itibarlandırıcı bir erkek romantizmi var. Yumruk derken bir eleştiri kastediliyorsa rejim, o eleştiriye kanunlar çerçevesinden bakar. Hangi kanunlar? 61 Anayasası başkaydı, 12 Eylül başka, şimdi başka… Tabii ki bugün karikatürün böyle bir gücü ve etkisi yok, geçmişte niye vardı, karikatürler gazete görselliğinin hayati bir parçasıydı, fotoğraf çok kullanılamıyordu. Fotoğraf ucuzladıkça, yayınlar daha iyi basıldıkça eski güçlerinden uzaklaştılar. Geçmişte vardı dedim ama büyük ve çok satan bir gazetede oldukları için de vardı. Ha nasıl vardı, o gazetenin rejimle bağını unutmayalım. Karikatürlerimiz, milliyetçi ve sekülerdir, niye, çünkü kamusal alan bunu zorunlu kılar, çok satmak bunu gerektirir filan… Bugün arada bir karikatürler tartışılıyor, dikkat edin, sadece politically correct olup olmadıkları tartışılıyor. Cinsiyetçi bulunuyor mesela… Geçmişe dönelim, Gırgır kapaklarını her gün paylaşın, dünya kadar eleştiri alırsınız, kadın bedeni üstünden çok kaba saba bir mizah vardır çünkü…

Teodor Kasap tarafından Kasım 1870’te çıkarılmaya başlanan ‘Diyojen’, Osmanlı’da bağımsız olarak yayınlanan ilk mizah gazetesi… Diyojen’in ilk sayısında, gazetenin çıkış amacı şöyle açıklanmış: “Hükümetin ve halkın sorunlarına değinilecek, ülkemize yabancı olan şeylerle alay edilip, küçük görülecektir.” Padişahın mutlak idaresine de karşı çıkabilecek Diyojen’in etkisi olmuş, niye önemli ve nasıl sonlanmış?

Mizah dergileri genellikle popülerlikleri yakalayamadıklarında kapanırlar. Siyasi iktidarlar, mizah dergileriyle veya başka yayınlarla niye uğraşır? Popüler bir yayın olup kendilerini siyaseten eleştirdikleri için… Diyojen veya Markopaşa, bağlam çok değişmez, iki dava, üç toplatma o dergilerin güç kaybetmesine, ürkmesine, bıkmasına sebep oluyor. Hapse giriyor, sürgüne gönderiliyorlar. Ne desek boş? Bir eleştiri geleneği olmadığı için geçiştiremiyor, kabullenemiyorlar. Ah vah edecek de bir durum yok, o mizahçılar için sürpriz değil bu durum, riske girdiklerini bilerek bir yayın çıkartıyorlar.

Gırgır Türk karikatürcülüğü tarihinde neden çok önemli? Oğuz Aral nasıl bir milat yarattı?

Gazeteci Simavi ailesi Gırgır’ı yayımlarken o güne kadar hiçbir mizah dergisinin çalışanlarına vermediği telifi ödüyor. Dağıtım şirketleri de olduğu için daha ilk anda kırk elli bin satıyorlar ki… hafızadan söylüyorum o yılların ünlü mizah dergisi Akbaba ancak onun yarısı kadar satıyor. Dağıtım imkanları, yüksek telif ve giderek yükselen satışlar Gırgır’ı yaşatıyor. Şimdi bunlar derginin sahibinin sağladığı imkanlar. Önceden dergileri yine karikatüristler çıkarırdı, para işlerinden anlamadıkları için sıkıntı çeker, dağıtımcılara para kaptırır, deyim yerindeyse sermayeyi kediye yüklerlerdi. Gırgır’ın daha en baştan avantajı şu: para pul işleriyle ilgilenmiyorsunuz, dağıtımı sizi çıkartan şirket yapıyor. Oğuz Aral, ne yaptı, bu düzeneği şart koştu, sürekliliğini sağladı ve gençlerle çalıştı. Onları teşvik etti ve karikatüristliğin meslek olmasını sağladı. Yüzlerce karikatürcü ve mizah yazarı onun yardım ve teşvikiyle çizgili işlerin parçası haline geldi. Şöyle anlatayım, diyelim Diyojen’den Gırgır’a kadar olan dönemde çıkan üreticisi sayısı, Gırgır ve sonrasındaki dergilerin üretici sayısının üçte biri etmez, az bile söylemiş olabilirim, o derece büyük bir değişim. Bu çokluk, bir çeşitlilik de demek…

Dijitalleşme karikatürcülüğü nasıl etkiledi sizce? İnternet ile mizah ne noktaya geldi?

Okunma sayısı bakımından inanılmaz rakamlara ulaşan karikatürcüler var ama bu işten maddi kazançları var mı derseniz, olamıyor… yayın mecrasının şekillenmesi ve telife dönüşebilir bir yola girmesi gerekiyor. Bu tabii ki sadece bizim değil, geleneksel medyadan kazandığı telifle geçinen herkes için bir sorun…

Dergiler kapanıyor, sayıca azalıyor, tirajlar düşüyor ama mizah nasıl daha çok güçleniyor, nasıl daha etkili hale geliyor?

Mizah, hayatla ve zorluklarla başa çıkma biçimi… bir genç için veya evden çıkamayan bir teyze için… dışlanan biri için ayrı ayrı anlam taşıyor. Mecra değişiyor ama mizah bir histir, edebiyata dönüşmesi, ne bileyim gündelik dilde fıkra olması veya ticari olarak pazarlanır olması başka başka şeyler… Yaşayacak demek istiyorum. Mizah dergileri, yazılı basın ne yaşıyorsa onu yaşıyorlar, gazeteler ne durumda ki, onlar daha iyi olsun…

Neye gülerdik, artık neye gülüyoruz? Mesela bugünlerde en çok neye gülüyoruz?

Bu çok zor bir soru. Yaşanmış ve geçip gitmiş bir dönem için bile cevaplaması zor. Bugün, sosyal medya üzerinden bir şeyler söylemek, sinemayı, televizyonu, internet fenomenlerini, youtuberleri izleyerek çıkarımda bulunmak mümkünse de daima eksik olur, çok havada kalır ama şunu diyebilirim. Metropol orta sınıfı “Karagöz’e” gülmeye devam ediyor, alt sınıflara yönelik ironik ve “tipleştirici” bir espri devamlılığı var.  Tarihsel olarak Herif, Apaş, Kazma, Hacıağa, Hıdır, Kırro, Keko, Amele, Zonta, Maganda sırayla alay ediyoruz. Karagöz’ü hem seviyor hem dövüyoruz demek istiyorum.

Söyleşi, ScienceUp Kasım 2020 sayısında Şükran Pakkan ile yapıldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder