Benim sorunum şu, bana yazan insanların bir tekini bile hatırlamıyorum. Nezaketsiz ve nahoş göründüğünü biliyorum ama bunu onlara da söylüyorum. Heves kırıcı olduğunu kabul ediyorum. İki tanesi kendilerini hatırlatmak için uzun uzun anekdotlar anlattılar, komik şeyler, küçük büyük gerilimler filan. Sınıfta şöyle olmuş, kantinde böyle olmuş, askerde şu olmuş. Yok ve yok... Ne anlatanları hatırlıyorum, ne de anlatılanları. Belli belirsiz bir şeyler...Hardcore var, hinterland sıfır...
İnsanları kırmamı bir tarafa bırakıyorum, kendimden de korkuyorum tabii. Yaşlılık emaresi mi yoksa bunlar?
Lise, üniversite ve askerlik benim için çok da mutlu zamanlar değildi. Sevmediğim, istemediğim zamanlardı, yapmak ve geçmek zorunda kaldığım merhalelerdi . Elbette bir tortu hatırlıyorum, birileriyle arada bir haberleşiyorum ama o yılları hafızam, galiba diyorum, pas geçiyor. Biraz da kavurucu bir ergenlik var işin içinde. Aile baskısı şu bu.
Aşağı yukarı bir sekiz-dokuz yıl filan olmalı, fena savruluyordum. Yüksek lisanstan sonra, yazıp çizip, bir şeyler yayınlatmaya başladıktan sonra toparladım ve olmak istediğim yola girdim. O yılları öfkeyle hatırladığım ve öfkeyle unuttuğum sanılmasın. İlgisi yok. O derece sert değil, kendiliğinden oluşan bir şey. Tek kelimeyle eksiltmişim. Unutmayı istemişim belki. Öyle anlıyorum. Bugün etrafımda olan insanlar, arkadaşlarım, sırdaşlarım hep o dönemin sonrasından...Hafızanın seçiciliği de var, benim o dönemden kimseyle yakınlık kurmamam da.
Bu yazacağımdan çok emin değilim ama geçmişi hatırlamak için vakit de gerekiyor, günü yaşayan, iş yetiştiren biriyim, belki o kadar vaktim de yok.
Neyse işte, karışık geliyor bu konu bana, net bir cevabım yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder