![]() |
Dan James’in Mosquito (2005) adlı grafik romanında, bir
erkek çocuğunun okuma serüveni anlatılır. Başlangıçta anne kucağında Dr. Seuss,
sonra ilkokul yıllarında Tenten ve Roald Dahl. Ergenlikte bir elde Lovecraft,
diğer kenarda Kafka. Sakal ve bıyığın belirdiği yirmili yaşlarda ise sahneye
Borges çıkar.
Bizde olsa, hatta ben olsam nasıl olurdu bu sıralama diye
düşündüm. Türkiye’de Lovecraft’la büyüyen pek yoktur mesela. Poe deseniz, hadi
belki. Eskiden olsa en azından başlangıçta bir ortak paydamız vardı: Cin Ali.
Şimdi o bile kalmadı.
Devlet okulu ayrı bir dünya, özel okul başka. Herkes
kendi “meşrebine” göre bir şeylere değer veriyor, bir diğerini dövüyor. Artık
kimse kimseyle aynı hikâyeyi okumuyor. Aynı kitaplar etrafında birleşemiyoruz. Çok
da umursamıyoruz. Bu durum, yalnızca edebiyatın değil, hatırlamanın da şekil
değiştireceğini gösteriyor.
Benim listem şöyle başlardı: Cin Ali, ardından Milliyet
Çocuk, sonra belki Enid Blyton ya da Kemalettin Tuğcu ile devam ederdi.
Peşinden Tarkan çizgi romanı gelirdi. Tuhaf bir karışım olduğunu kabul ediyorum.
İlk gençlik deyince aklıma hemen Mehmet Eroğlu geliyor.
Sonra bir tür açgözlülük başladı; tek bir yazarla tarif edilemeyecek kadar çok
sesli bir dönem yaşadım. Her şeyi okuyordum, delidivane.
Seksenlerde büyüklerimizden, okur
yazar öğretmenlerden en çok Orhan Veli ve Sait Faik’in adını duyardık. İnce
Memed’in galiba üçüncü romanı Hürriyet’te tefrika edilmişti de Yaşar Kemal’le
öyle tanışmıştım. Benim aile ve okul çevremde en çok bilinen yazar, açık ara
Aziz Nesin’di.
Hep söylüyorum: seksenlerin ortasından itibaren (galiba
1983), çıkan neredeyse her yerli romanı okudum. Şimdi bu mümkün değil. Bir
kuşağın neyi çok okuduğunu ölçebilmek artık kolay değil. Yayınlar takip
edilemeyecek kadar çoğaldı, gürültü arttı, iz bırakanlar azaldı diyelim.
[Bitirirken ters köşe yapayım: İlk okuduklarımız gerçekten bu kadar
önemli mi? Aydınlanmacı pedagoji, ilk okunan kitapların daha sonra okunacakları,
hatta karakteri belirleyeceğine inanır. “Ne okuyarak büyüdüysek, kime
özendiysek, kimin hikâyesinde kendimizi bulduysak… onu kaybetmeyiz” diye düşünülür.
Bu yüzden öğretmenler ve ebeveynler, çocuklar “yanlış” şeyler okumasın diye
cebelleşip dururlar. Fazlasıyla iyimser ve romantik bir bakış olduğu aşikar, değil ilk
kitaplar, okumak bile herhangi bir sonucun garantisi olamaz çünkü.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder