Merak edenler, gugıllayıp sesine ve hakkında yazılmış bir iki yazıya bakabilir. Zehra hanım, tango söylüyor, tütünlü, hırıltılı, hafif erkeksi bas-alto bir ses...
Çocukluğundan itibaren herkes sesinin güzelliğinin farkında, liseyi bitirdikten sonra dayısı, onu arkadaşı olan, Ankaralı tango bestecisi Kadri Cerrahoğlu ile tanıştırıyor, ders almak üzere kurulan ilişkileri evliliğe dönüşüyor. 1945-60 arası radyonun çok popüler olduğu, yeni şarkıların ilk kez icra edildiği, kendi yıldızlarını ürettiği yıllar. Zehra Eren de sahneye değil radyoya çıkıyor ve o yılların alelacayip seslerinden biri oluyor.
Aslına bakılırsa, bugün bilinmemesi tuhaf değil, bile isteye uzak kalmış popülerlikten, gece hayatına icracı olarak karışmamış, tango söylemiş, e modası geçmiş tangonun, başka bir türe yönelmemiş... Radyo eskimiş, şarkıları çalınmaz olmuş... Zeki Müren'in kendisine hayran olduğu söyleniyor, onun kadrosunda bir dönem çalışmış ama arkasını getirmemiş... Belki eşinin ve ailesinin maddi durumundan faydalanmış, o denli yoğun çalışmak istememiş, bilemiyoruz.
Özellikle kadınlar, evlilik ve annelik yükleriyle iyi yaptıkları işleri sürdüremiyorlar, Seyyan Hanım da evlendikten sonra icracılığı bırakıyor, sahiden üzücü, ailesine trajik gelmemiş bu durum, hele kocası manen bu yükle nasıl hayatına devam etmiş, anlamak zor.
Yıllar yıllar önce bir iki kaydını dinlemiştim Zehra Eren'in ama yüzünü-fotoğrafını hiç görmemiştim. İnsan hayal ediyor, yukarıdaki fotoğrafı görünce, hah dedim, evet bu o, hemen satın aldım... Siyahi duruşu, a la mode kıyafeti, kemikli elleri, tütünlü sesinin sebebi olan tiryakiliği, rast ile muhayyer arasında salınan büyülü hali, sürüklenişi, şarkı söylerken canlanan gönlü...Dumanı çekecek ve devam edecek şarkıya, "meçhule gidecek", ruhu yanacak aşk denizinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder