Pazar, Mayıs 10, 2020

Ünlülerin hayatları ve kalpleri


Biyografik nitelikli çizgi romanlar çoğalıyor. Kimlerin hayatı anlatılıyor sorusu, bu çoğalmanın da cevabını veriyor. Popüler kültürün “oyuncusu” olan, konuşulan ve bilinen isimlerin, ünlülerin hayatı çizgi romana uyarlanıyor. Hayatı derken, anlatılan popüler şahsiyetin (hikayeleştirildiği biçimiyle) yaşadığı olaylar anlatılıyor demek daha doğru olur. Çizgi romandan çok daha önce başlayan bir eğilim bu; ilgi ve rağbet gören, hayranlık duyulan ünlü şahsiyetlerin biyografisi yazılıyor. Öyle ki, uzun seneler, biyografiyi tanımlarken “tarihe yön veren büyük insanların hayat hikayesi” denirdi örneğin. Mantık olarak okura rol modelleri olarak sunulurlar, anlatılan isimlerin popülerlikleri ölçüsünde de okur ilgisi görürlerdi. Biyografik çizgi romanların önemlice bir kısmı da gazetecilik pratiğinin bir parçası olarak hafif abartılı, hafif şaşırtıcı ve hafif ticari anlatılardır. Abartılı gelebilir, kitaptan çok süreli bir yayını, raf ömrü olarak dergiyi andırırlar, hızla tüketilir, o hızla unutulurlar.

Genellikle, artık yaşamayan, müteveffa ünlüler anlatıldığı için biyografik hikayeler, tarihten beslenirler. Hikaye gibi tarih de (story/history) bir kurmacadır. Hikayeci o hayat hikayesini nasıl yeniden şekillendiriyorsa, neyi anlatıp neyi anlatmayacağını seçiyorsa, tarihçi de kimi olguları seçer ve kimilerini dışarıda tutarak kendi metnini (tarihini) yazar. Biyografik hikaye her zaman anlatıcısının dünya algısına, siyasi ve sosyal tutumuna, aidiyetlerine, edebi meselelerine dayanır. Bu sebeplerle her biyografi, küçük ortak noktalar dışında farklı hikayeler içerir. Geçmişi ya da ünlülerin hayatlarını merak eden okur, tarihi ya da o hayatı anlayabileceğine inanır. Bir biyografide hikaye, mutlaka hayatın önüne geçer çünkü kronolojik bir sıralamadan daha fazlası istenir. Bir insanın hayatını o bitip tükenmez gündelik rutinlerle değil mahremine daha çok girerek, az bilinen taraflarında odaklanarak anlatmak gerekir. Bu tercih ise epeyce netamelidir; ilgi çekme iştahının, hikayenin ve biyografinin önüne geçmemesi beklenir. Popüler biyografiler, en azından son çeyrek yüzyılda değişen tarih algısıyla abartılı, eksik ve tahrif edilmiş kurgular olarak görüldüler. Anlatıcının kendine göre bir olaylar dizisi ve geçmiş kurgusu tanzim ettiği fark edildi veya. Popüler biyografiler, sırf bu nedenlerle, mesafeli ve nesnel bilgiler edinebileceğimiz güvenilir kaynaklardan sayılmaz oldular.

O zaman başa dönerek ilk cümlemizi soru olarak soralım: Biyografik çizgi romanlar neden çoğalıyor? Veya, çizgi roman üreticileri, popüler biyografilere yönelik eleştirilerin farkındalar mı? Çizgi roman, süreli yayın olmaktan çıkıp kitabevlerine, yayınevlerine dahil olduğundan, “grafik roman” bir tür olarak itibar kazandığından beri alanın yazar ve çizerleri kitap dünyasıyla başka türlü bir “ilişki” kurmaya çalışıyor. Görünen o ki, biyografinin popüler ve “çok satar” aurasına ticari bir akıl yürütmeyle çizgili bir görsellik eklenmek isteniyor. İlk kez yakın dönemde ünlü biyografi kitaplarının çizgi roman uyarlaması yapılması veya biyografi yazarlarına senaryo siparişleri verilmesi tesadüf olmamalı... İkinci neden; üreticiler, ünlü ve popüler bir kişiliği anlatarak entelektüel bir itibar arıyor ve istiyorlar, bu da fark ediliyor. Diğer yandan biyografilere yönelik eleştirileri dikkate aldıklarını sanmıyorum ama biyografi yazarken psikolojiyi içine katarak bir yenilik arandığını teslim edebilirim. Yakınlarda KaraKarga tarafından bizde de yayımlanan Lennon, buna güzel bir örnek. David Foenkinos’un çoksatar biyografik romanı, Eric Corbeyran’ın senaryosu, Horne’un çizgileriyle uyarlandı. John Lennon’ın 1975’ten ölümüne kadar süren New York döneminin anlatıldığı roman, terapistine yaptığı iç dökmeleri içeriyordu. Terapi, malumunuz, iyileşme arzusuyla hastanın doktora mahremini anlatmasıyla yaşanır. Doktorun sorularıyla geçmişe (tarihe), ebeveynlerle ilişkilere, dramatik olaylara ve çeşitli meselelerin kökenlerine inilir. Hasta ve doktor, birlikte, neden-sonuç ilişkisi olan bir hikaye üretirler. Hastanın kendini tanıyacağı, doktorun sorunlara cevap bulabileceği bir özel hikayedir bu. Bir gazeteci röportajını, mahkeme tanıklığını, bir dost hasbihalini andıran, itiraf ve ifşayı içeren şaşırtıcı yönleri vardır. Lennon bu bakımdan “yazarına” geniş bir malzeme sunuyor. John Lennon, iyileşme niyetiyle abartılı hallerini, arzularını, yanlışlarını birer birer terapistine-okuruna sıralıyor. İyi düşünülmüş bir romanın uyarlaması olduğu için dili çarpıcı ve mahremi resmetmek hususunda oldukça nitelikli. 

İkisi de Türkçede yayımlanmamış, iki müzisyen hikayesinden –ilki Kanadalı piyanist Glenn Gould’un (Revel, NBM, 2017), diğeri, ünlü caz şarkıcısı Billie Holiday’in (Munoz-Sampayo, NBM, 2016) hayatını anlatan– iki biyografik çizgi romandan söz edeceğim. İkincisi, 1991 yılında yayımlanmış olmasına rağmen yenilikçiliği nedeniyle hatırlanarak tekrar dolaşıma girdi. Billie Holiday’in sert hayat koşullarında geçen, siroz yüzünden erken yaşta sonlanan yaşamı, “Gloomy Sunday” şarkısındaki gibi kasvetle, son günlerinde odaklanarak anlatılıyor. İlkinde ise çoğunlukla kronolojik bir tahkiyeye dayanarak yazarların, eleştirmenlerin, meslektaşlarının görüşlerine dahi başvurulan, enformasyonun daha önemli olduğu bir anlatı tasarlanmış. Biri yeraltı dünyasının karanlığında ölüme koşan, diğeri orta sınıf hijyenikliğinde ölüme direnen iki müzisyen okuyoruz. İkisinin de inandırıcılık düzeyleri, anlatma biçimleri ve devamlılıkları birbirinden farklı. Anlatılanların doğru olup olmadığı, hikayeye kapıldıkça, bir de başarılı anlatılmışsa, kolaylıkla öteleniyor. Çizgi romanlar sanılanın aksine hikaye anlatmaktan uzaklaştıkça güç kaybediyorlar gibi geliyor bana. Entelektüel biyografi yazmak konusunda pek donanımlı değillermiş gibi geliyorlar hatta. Hiç yok demiyorum, örneğin bizde de çıkan, Darrly Cunningham’in Büyük Çöküş: Küresel Ekonomi Nasıl Rehin Alınır (YKY, 2018), Ayn Rand ile başlayıp iddialı bir dönem yorumu yapıyor. Çizgiyle ilgili buluşları pek parlak değil ama meselesini iyi biliyor; Rand’ı, çevresini, dünya algısını, etkilerini, sonrasını başarıyla anlatıyor. Yakın dönemin biyografik çizgi romanları daha çok –Lennon’da olduğu gibi– psikolojiden, aile tarihinden, siyasetten besleniyor ama bunu edebiyata yaklaşarak, sakin bir dille yapıyorlar. Enformasyona daha kolay ulaşılabildiği için ansiklopedik olmamaya, mahremi iyi hikayeleştirmeye çalışıyorlar. Nasıl mesaj kaygısıyla ilerlenemezse, enformasyon vereceğim diyerek de hikaye kurulamıyor. İş, eskilerin deyişiyle hayatını anlatmaktan değil “kalbini açmak”tan geçiyor. 

Bize gelince, biyografik çizgi romanlar üretmedik değil, bunu hamasetle, epik bir dille ve mutlaka romantize ederek, hikaye değil sahneler anlatarak yaptık. E bu da tersten okunması gereken bir başka reçete.

Sabit Fikir, Mayıs 2018.



Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails