Ben bu konuşmalardan iki sonuç çıkardım, bu konuşana göre demek ki "meşru-haklı şiddet" diye bir şey var, "şiddet olabilir ama vatan haini şiddeti başka bir şey"...
Eskiden tutku cinayeti diye bir şey vardı, mahkemelerde cezayı hafifleten bir unsur sayılırdı, aşk yüzünden gözü dönüyordu katilin vs...Ucuz edebiyat ve sinema, o tutku cinayetlerini o kadar çok severdi ki...
Biri kalabalığı kışkırttığında, milleti zıvanadan çıkardığında... Şiddeti normal mi saymalıyız, tahrik var, mini etekliydi, kuyruk salladı, anama küfretti vs mi demeliyiz? Karışık biraz...Hangi mahkeme, hangi şehirde, hangi zaman aralığında ne der, nasıl karar verir acebaa..."Vur, kır, parçala bu maçı kazan" ama "biz polis arabası yakmıyoruz"
Gezi Olayları iktidar elitlerince, siyaseten, anarşizmle, darbe girişimiyle, saf bir şiddetle niteleniyor...Önceleri, maçlarda yapıldığı gibi ezberden söylenen, münferit sayma hassasiyeti yineleniyor, oradaki masum hak taleplerini unutuyor değiliz ama diye başlayan cümleler kuruluyor, hafif çapta bir ayrışma yapılıyordu. Şimdi seçim yaklaştıkça, o ince ayarlar unutuldu, bodoslama ve yekpare anarşist sayılıyor Geziciler.
Maddi ziyan, yakılan arabalar, kamu malına zarar verme şu bu...
Ben, bu kadar insanın katıldığı bir eylemde, inanarak ve global örneklerle kıyaslayarak söylüyorum, çok az maddi zarar olduğunu düşünüyorum. Sözüm yanlış anlaşılmasın, cana geleceğine mala gelsin elbette...Sadece başka türlü düşünülsün istiyorum.
Bu kadar farklı insanın, bu denli ayrı görüşte insanın biraraya geldiği eylemde şiddet kaçınılmazdır...Ne yapsanız kontrol edemezsiniz...Hayatında ilk kez böyle bir eyleme çıkmış insanlardan oluşuyordu bu kalabalık...Bu iyi bir şey oldu, anlam kattı, popülerleştirdi...
Üstelik, ısrar ediyorum, polis şiddeti nedeniyle çoğalmışlardı.
Volkan mı tahrik etmişti onları (!)
Liseli gençler, ailelerine haber vererek, onların bilgisi dahilinde sokağa çıktılar. Sinemaya, bir arkadaşlarının evine, maça gider gibi eyleme gittiler...
Gezi'de polis orantısız güç kullandı, kadınları, yaşlıları, çocukları, silahsız insanları dövdüler. Ölenler, kör ve sakat kalanlar oldu. Kalabalık bu şiddete rağmen arttıkça arttı. O şiddete engel olmak istedi anneler, babalar, sakin kalmaya çalışan insanlar...
Niye unutulmuyor Gezi?
Demokratik bir tepkiydi, kim ne derse desin, bir talep vardı, hiç bir siyasi harekete indirgenemeyecek ölçüde o kalabalık heterojendi, bin türlü insan vardı...
[Dünyanın her yerinde benzer eylemler niye oluyor, niye her yerde birdenbire kalabalıklar toplanıveriyor...Bilet alıp oraya gitmiyorlar, Volkan'ı bahane etmiyorlar. Kızgınlar, hak arıyorlar, haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlar. Bu şiddeti istemiyorlar. Niye occupy var, niye Arap Baharı oldu? Niye Latinler sokaktalar? Niye Borsa binalarının çevresinde öfkeli protestocular var?]
Bu kadar insanın ölüp yaralandığı yerde polis arabasının yakılması normaldir. Meşrudur demiyorum, altını çiziyorum normaldir...Polis tahrik edildi deniyorsa, polisin yapıp ettiklerinden dolayı tahrik olacak birileri çıkar. Etki varsa tepki de olur. İtersen itilirsin...
Kalabalığın olduğu her yerde kaos olur, anarşizan refleksler olur...Ben mesela Berkin'in katili olan polisin bulunamamasını anarşizme, başı bozukluğa bağlıyorum. O kadar kalabalıklar, bulamıyorlarsa, güçleri yetmiyor demektir. Bilemiyorlarsa, çapları yetmiyor demektir, orada durmamaları gerekir.
Sonuçta kamu vicdanı yaralanırsa demokrasiler bunu önemserler. Vicdanı olanlar önemserler. Bir çocuk katilinden söz ediyoruz.
1 yorum:
İnsan kendi yazısına not düşer mi? Yazıyı okuyan bir arkadaşımız, sağolsun, twitterdan uyardı. Polis arabası yakma meselesi durduk yere değil, meğer Fenerlilerin Kadıköy'de yaptıklarını hatırlatmak için açılmış. Ben unutmuşum, daha doğrusu, benim kafam başka türlü çalışmış. Oysa bütün hayatı futbol olan, iyiyi kötüyü, futbol aktüeline göre yaşayan insanlar var. Adamın aklı Fenerlilerin polis arabası yakmasındaymış. Yazının omurgasını etkilemez ama...böyleyken böyle...
Yorum Gönder