Geçen yüzyılın başından neredeyse altmışlı yıllara kadar süregelen karikatür geleneğimizin ana ekseni epeyce resimsiydi. Karikatürlerin altına yazılan espri, fıkra niteliğindeydi ve bir diyaloga dayanıyordu. Genelde karikatürün köşesinde duran iki kişi izledikleri manzarayı eleştirir, bolca tasalanıp, hayıflanırdı: “Nereye doğru gidiyordu bu İstanbul, şu kadınlar, neler yapıyordu Belediye” vs. Biri ya soru sorar ya da şaşırtıcı bir saptamada bulunurken, diğeri ya o soruyu espriyle karşılar ya da o şaşırtıcı saptamaya misliyle karşılık verirdi. İlginç olan, o diyalog ya da fıkranın karikatürle her zaman bir bağının olmamasıydı. O espri, yalnızca o karikatürde değil bir başkasında bile kullanılabilecek nitelikteydi. Öyle ki espriler ile karikatürler, ayrı zamanlarda birbirleriyle ilgisiz biçimde hazırlanmış gibiydi.
Karikatürümüzde 50’ Kuşağı olarak adlandırılan çizerler grubu, bu arkaik buldukları usulden duydukları rahatsızlığı, yenilikçiliklerini vurgulayacak ölçüde sayısız defa beyan etmişlerdir. Hoş, ellili yılların gazetelerinde yayınlanan günlük karikatürlere bakıldığında iddia edildiği ölçüde bir bambaşkalık olduğunu düşünmüyorum. Çizgi olarak bir değişim olduğu muhakkak, foto realistik arkaplanların azaldığı, sahiden karikatürize bir anlatımın belirginleştiği, espri ile betimleyici çizginin birbirini tamamlar yönde geliştiğini söylemek mümkün elbette. Örneğin, diyaloglar karşısında şaşıran, çeşitli jestler yapan tiplemeler kullanılıyordu. Tiplemeler donuk değillerdi, “bir tablo” içinden konuşmuyorlardı vs… Görsel ile çizgi arasında pekiştirici-tamamlayıcı bir rabıtanın varlığı açısından bu bile önemli bir farklılık. Fıkra havası varlığını sürdüyor, o değişmemiş, görülüyor.
Karikatürlerdeki esprilerin sadece fıkra mantığıyla varedildiğini söylemiyorum ama üreticiler gazetecilik pratiği içinde çalıştıkları ve yüksek telif ücretlerini -dergilere göre- asıl gazetelerden aldıkları için, gazete fıkracılığını bir espri tarzı olarak modellemişlerdir. Sonraki dönemlerde ana mecra mizah dergileri olunca mevcut alışkanlıklar da değişmiştir. Örneğin Oğuz Aral, çizgiyi de diyalogu da ekonomik kullanmaktan, hemen her şeyi az sözcükle ve az çizgiyle anlatmaktan yanaydı. Limon/Leman dergisiyse uzun diyaloglara yer verdi, espri finaldeki vurucu ifade olmaktan çıkıverdi. Kişilerarası diyalogun saçmalığı, konuşmanın uzunluğu, şiveli deyişler, küfürler, yakınmalar ve beddualar daha önemli hale geldi. Esprinin temeli argo ve bağlamından kopan konuşmanın kendisi olmuştu veya vurdumduymazlık, gevezelik ve sakalet espriye dönüşmüştü. Bu durum, mizah dergilerindeki komik olanın, komik olduğu için tekrar edilen ve tekrar edildikçe başatlaşan mizahın baştan ayağa değişmesine neden oldu. Oğuz Aral’ın hareket komiğine karşı Ahmet Yılmaz’ın söz komiği popüler oldu mesela. Ahmet Yılmaz, doksanlı yıllarda karikatürist olan genç üreticileri önemli ölçüde etkiledi. Bir sonraki espri yeniliği ve modası Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem ile geldi. Bir kuşak değişiminden söz etmiyorum ya da saydığım isimler arasında büyük bir yaş farkı olduğunu söylemiyorum. Eş zamanlı olarak varolsalar da post modern zamanların sürati nedeniyle tarzlar çabuk eskimeye başladı. Yaşaroğlu ve Erdem, yeni ve genç kaldılar, daha fazla yaygınlaştılar. Bu ikilinin Leman’dan ayrılarak Penguen dergisini çıkartan kadronun içinde yer alması sadece tesadüf değil, bir tarz çatışmasını da tanımlıyor bu sebeple. Hakeza, Yiğit Özgür’ün Penguen’den ayrılarak Uykusuz adlı yeni bir mizah dergisinde yer alması…
Fıkra meselesine Yiğit Özgür nedeniyle değindim. Özgür’ün ilki kadar çok satacağı sürpriz olmayacak yeni karikatür albümü çıktı yakınlarda. Özellikle şehirli orta sınıf gençliğini güldüren, güldürdüğü için konuşulan ve sevilen mizahçılardan biri Yiğit Özgür. Karikatürlerinde geçmişi hatırlatacak ölçüde fıkra mantığını izleyerek, diyaloglar kullanıyor. Genellikle tek bir karede anlattığı karikatürlerde, iki kişinin karşılıklı konuşması esprisinin esasını oluşturuyor. İlginç biçimde tiplemeler ve sahneler, espriyle çok da rabıtalı olmayabiliyor. Şöyle söylemek mümkün, esprileri, önceden çizilmiş tiplemeler ve karikatür kalıplarına yerleştirilebilir nitelikteler. Tiplemeler sevimli ama donuklar, bu denli diyalogun her birine bir jest katabilecek düzeyde jest ve mimik yapmıyorlar. Örneğin bu diyaloglu espriler, Gırgır’da, Oğuz Aral biçemi altında üretiliyor olsaydı muhtemelen, birkaç karede ve her biri öncekinden farklı jest ve mimiklerle betimlenirdi. Özgür, diyaloglarını, konuşma balonlarını birbirine bağlayarak kotarıyor ve vakur durmaya çalışan tiplemelerin gün yüzüne çıkan delibozuk uyumsuzluğuyla bunu pekiştiriyor. Karikatürden çok fıkra anlattığını söylemek gerekiyor.
Bilindiği gibi eskisi kadar fıkra anlatılmıyor ya da anlatanlar kırk yaş üzeri insanlar içinden çıkıyor (Bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum, Amerika’daki istatistiklere bakılırsa, otuz yaş altındaki insanların düzenli olarak günlük gazete alma oranı da sürekli düşüyor). İnternet üzerinden dolaşımda olan fıkralar var, bunlar da temelde farklı dil ve kültürlere uyarlanabilen, bulunduğu yere göre kahramanları Laz, Arnavut, Marsilyalı ya da Polonyalı olabilen anlatılar. Yiğit Özgür, bugün, fıkra üreten ve anlatan istisnai bir karikatürist. İnternette bu denli “fanatiği-fanı” olması sahiden boşuna değil. Bugün, televizyonu hesap etmeden (onda olmayanı anlatmak bakımından) film yapmak veya mizah dergisi çıkartmak nasıl mümkün değilse internet dolaşımını ve kullanıcılarını cezbetmeden (mizah dergileri bağlamında) popüler bir mizahçı olmak da o kadar mümkün değil. İnternette dolaşımda olmak, yeni ve genç olmanın bir ölçüsü oldu. Yeni bir medium olarak mevcut bütün mediumları kapsayacak biçimde geliştiği düşünülürse, Yiğit Özgür sadece internetin değil popüler kültürün de yıldızlarından biri. Karikatürleri (Fıkraları) fwd kıkırdamalarında, en az beş yıldır “biraz da gülelim” tedavülünde!
Son Söz: Halk kültüründe fıkralar uzun ömürlüdür, geleneğe dayalıdır. Belli özelliklerini paylaşmasına rağmen popüler kültür, halk kültürü değildir ve mutlaka kısa ömürlüdür. Günümüz koşullarında herhangi bir fıkranın popüler olması için ulusal olması, sınıf, toplumsal cinsiyet ve aile hakkında karmaşık ve bazen çelişkili yorumlar içermesi gerekir. Yiğit Özgür, yeni bir şey yapmıyor aslında, mutlaka kısa ömürlü olacak fıkralar anlatıyor. Ama bugüne dair yeni şeyler söylüyor. Neye güldüğümüz nasıl bir toplum olduğumuzu da gösteriyor çünkü.
Birgün Kitap, 17.4.2010
Birgün Kitap, 17.4.2010
1 yorum:
Bence tıkanmaya müsait bir tarzı var. Zaten dönem dönem tıkanıyor ve hiçbir şey üretemiyor, zorlama kelime oyunlarıyla idare ediyor. Bir de bonus olarak delileri kullanıyor. Deliler ne dese gülüyoruz, onun ekmeğini çok yiyor. İyi olan tek karelik fıkraları gibi 10-15 karede anlattığı hikayeler de tadından yenmiyor bazen.
Yorum Gönder