Pazartesi, Mart 14, 2016

Ben de Şunu Soruyorum


Bombanın patladığı yer şehrin göbeği, altta metro, hemen sağında otobüs ve dolmuş durakları... Kaba bir hesapla dakikada en az on bin kişinin devir daim yaptığı, bir yerden bir yere gitmek için ulaşım araçlarına bindiği bir yer...

Ankaralı olup da oradan geçmeyen insan yoktur.

Patlamadan sonra pek çok kişiden şunu duymuş olabilirsiniz, "her gün geçiyorum", on dakika önce oradaydım", "oradan geçecektim" vs...Ben mesela, evime gitmek için o noktaya gidiyor, bombanın patladığı yerden bir araca biniyorum. On ya da yirmi metre ilerisinden..Hem de tam o saatte...

Orada olabilirdik hissiyatı korkunç...

Bunu hissedelim isteniyor, korkalım, daha çok korkalım, razı olalım...Bu Ankara'daki son altı ay içindeki üçüncü patlama...

Vatandaş olarak devletten güvenliğimizi sağlamasını istemek hakkımız, sorumlu ve muhatap istemek yine hakkımız... Yok olmuyorsa, yüzlerce insan ölüyor ve yaralanıyorsa...öfkelenmek normal, kahırlanmak da... Orada, o parkta o kadar çok polis var ki, buna rağmen bunlar oluyorsa, şaşırmak, irkilmek, delirmek de hakkımız...

Aktüel siyaset, kimden yanasın sorusuyla yürüyor. Giderek sayıları azaltılan veya şöyle demeli, büyük medyada konuşma ve kendini ifade etme imkanı sınırlanan muhaliflere, medyatik bir gösteri içinde ve sahiden sıkıştırılarak hep şu soruluyor: "PKK terör örgütü mü değil mi?"

Bu soru sorulup, dik dik bekleniyor, muhatap soruya evet mi diyecek yoksa hayır mı, yoksa tereddüt mü edecek, evet dedi ama yoksa yalan mı söyledi, aslında hayır demek istiyor vs... Kırk çeşit tefsir...

Ankara patlamalarında devran benzer bir biçimde yürüdü, yürüyor. Sen önce bir terörü lanetle, boşver şimdi, senin asıl niyetin, -afedersin- hükümeti eleştirmek -buna da siyaset yapmak- deniyor.

Hakikaten anlamıyorum, eleştiri yapabilmek için temiz kağıdı mı gerekiyor?

Demokrasinin gereği olarak benim muhatabım kim olabilir? Kime yapacağım şikayetimi? Kim olduğunu bilmediğim, masum insanlara saldıran bir katillle mi konuşacağım yoksa okullarında okuduğum, yükümlülüklerimi yerine getirdiğim, kanunları altında yaşadığım ülkenin seçilmiş ve atanmış bürokratlarına mı gideceğim...

Kendinde öldürme hakkı olduğuna inanan her insan tekinin, her silahlı eylemin karşısında olduğumu neden açıklamak zorundayım. Konuşma ve eleştiri hakkım neden şartlara bağlanıyor?

Neden koşulları değil de koşulları eleştireni sorguluyoruz. Bu koşullar neden oldu, bu patlamalar neden şimdi oluyor, neden durdurulamıyor diyemiyoruz .

Bombanın patladığı yerde belki bin tane  polis var, yine olmuyor, yine yetmiyor işte...  "Kanımız yerde kalmayacak", "canımız vatana feda" filanlarla ömrümüz geçti...

Şunu soruyorum, bombanın patladığı yerin beş ya da altı durak aşağısında, Ulus'ta, Hacıbayram'da, İsmetpaşa'da, bu kadar şehrin içinde kendine Müslüman diyen silahlı bir örgüt yapılanması var mı yok mu?

Bombanın patladığı yere çok yakın bir yerde yaşıyor, silah talimi yapıyor, silahla dolaşıyorlar da... Vatandaş olarak merak ediyorum.

Kim onlar biliyorsunuz, hükümet yanlıları başka, dünya başka türlü adlandırıyor bu örgütü...

Herkesin sorusu başka, kimi ezberden, kimi öfkeden, kimi meraktan...Benimkisi de bu...

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails