Oyun metnini içeren kitabın (1972) ilk sayfalarına bir not düşülmüş: "Bu eser 1961-1962 mevsiminde İstanbul Şehir Tiyatrosu ve Ankara Devlet Tiyatrosunda temsil edilmiştir." Yanlış bir bilgi olabilir, dergideki tartışmalara bakılırsa oyun Ankara'da 1960 sonunda sahnelenmeye başlamış çünkü.
Hacı Yatmaz, Aziz Nesin'in çok satar romanından ve filminden dolayı popüler olan Zübük karakterinin öncülerinden sayılabilir, "her devrin adamı" olan kurnaz, her bakımdan bayağı, kaypak, değişen zamana ve iktidara yamanabilen pragmatik bir "siyasetçiyi" anlatıyor. Mizah edebiyatımız, otoriteye yanaşan, yaltaklanan, sırtaran, kıvıran, uyduran "dalkavuk" tiplemesini çok sever. Hatta, siyaset ve siyasetçiyi bu klişeyle anlatma alışkanlığı vardır diyebilirim. Hal bu olunca, Başkut, bilinen bir klişeyi tiyatronun ve sahnenin imkanlarıyla yorumlamış...
Peki niye tartışma yaratmış, neden bu kadar çok eleştirilmiş derseniz eğer... Bana 27 Mayıs sonrasında sahnelendiği için bir cayırtı kopmuş gibi geldi... Çok değil altı yedi yıl sonra sahnelenseydi, ilk kez o zaman seyirci karşısına çıkmış olsaydı, böyle bir tartışma olmazdı. 27 Mayıs ertesinde, kültür sanat dünyasında, o çevrenin etki alanlarında bir "devrim oldu" hissiyatı çok ama çok güçlü...
Askerlere olan muhabbet, geleceğe yönelik iyimserlik, 27 Mayıs'ın yeni bir kurtuluş savaşı zaferi olduğuna dair inanç benzersiz... Çok değil beş yıl içinde bütün o iyimserlik kayboluyor...
Nezihe Meriç'in Hacı Yatmaz eleştirisinden kısacık bir alıntı: "Bu devrim, insanın rezil edilişine, batışına, açlığa, ahlaksızlığın alıp yürümesine bir başkaldırıştır. Bir karşı çıkıştır. İnsanlığımızı kurtarmak için bir topluluğun topyekün kelleyi koltuğa alışıdır. 27 Mayıs burada büyüktür, kutsaldır. Ona dokunulamaz."
Oysa oyunun sonunda o hacıyatmaz Rıza Şeker, askerlerle de işbirliği yapıyor, dümenini bu kerre onlara kırıyor... Eleştiriler en çok burada yükseliyor, bu benzersiz devrim nasıl olur da sıradanlaştırılır gibi gibi...
Meriç, yazdıklarına bakılırsa, oyundan (bir komediden) ağlayarak kahrolarak çıkmış, bugünden bakılınca şaşırtıcı gelebilir, o günlerin ruh haliyle ne hissettiğini ancak tahmin edebiliriz.
Dost dergisinin sahibi Salim Şengil ve eşi Nezihe Meriç, sahiden çok ilginç bir ikili. Özellikle Ankara'daki pek çok kültürel etkinliği izleyip sert eleştiriler yazıyor, heyecanlı bir öfkeyle polemikler üretiyor, cidden ürkütücü bir ehlivukuf olarak kendilerini gösteriyorlar. Hacı Yatmaz tartışmasını Meriç başlatıyor, ertesi ay, çeşitli yazarlardan görüşler aldığı bir soruşturma açıyor ve oyuna, Başkut'a, Devlet Tiyatrolarına, Edebi Heyet'e, Hacı Yatmaz'ı kendileri gibi eleştirmeyenlere, halkın geriliğine, oyunun başrol oyuncusu Saim Alpago'ya (ben başka bir sözcük seçemiyorum) şiddetle saldırıyorlar. Başkut, Cumhuriyet'teki köşesinde kaç cevap verdi bilemiyorum ama bir tanesini paylaşmışlar, o da eleştirileri pek sakin karşılamamış, polemiğin hararetine kapılmış, jurnalci demiş, Meriç'in gazete tarafından reddedilen roman dosyasına kadar getirmiş işi...
Dost'un Ocak ve Şubat 1961 sayılarına bakılabilir, meraklısı için malzeme bol....
Başkut, bana kalırsa, mizah yoluyla Milli Birlik Komitesini o tıynette insanlara karşı uyarmak istemiş, Türk Tiyatrosu dergisinde tartışmalar sonrasında olmalı (Mart 1961) şöyle demiş: "Hacıyatmaz demek ister ki, bu memlekette devirler
değişiyor, partiler gelip geçiyor (…) Bu hengamede yalnız bir tek adam var ki,
o daima ayakta kalıyor: Dalkavuk. O, binanın temelindeki çamur, o, ağacın
gövdesindeki kurt, o, hastanın kanındaki mikrop... Eğer onu ortadan kaldırmanın
çaresini bulamazsak milletçe daha çok çekeceklerimiz var." Meriç ise askerlerin bir dalkavuk tarafından kandırılabileceği fikrine bir espri olarak dahi katlanamamış, kıssadan hisse filan değil devrime ihanet saymış... Benim tüm okuduklarımdan çıkardığım sonuç bu...
Ne dense boş, Hacı Yatmaz oyunu, komite ve askerlerce önce metin olarak okunmuş, sonra sahnede izlenmiş ve onaylanmış, yani Nezihe Meriç gibi düşünmemişler...
Hamiş, herkesin bir devrimi var, hiçbiri birbirine benzemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder