Kırklı yıllar, Türkiye’de sinemanın yaygınlaşma çabaları ve arayış dönemi olarak adlandırılabilecek özellikler taşımaktadır. Bir önceki yirmi yıl olumlu ve olumsuz anlamda Muhsin Ertuğrul’la anılırken bir sonraki on yıllık dönem Yeşilçam olarak adlandırılacak yerli “film üretim sanayiinin” hem nedeni hem sonucu olacak gelişmelerle yaşanacaktır. Kırklı yıllar, 1938 tarihindeki film üretimine yönelik yasal düzenlemeler ve iyileştirmelerle birarada düşünülmelidir. O dönem üretilen filmler, yeni oyuncu kadroları, teknik ekipler ve yönetmenler, 1938 sonrası ortaya çıkan yapımevleri aracılığıyla piyasaya girebilmişlerdir. Ancak aynı tarihlerde yaşanan dünya savaşı, yerli sinemanın üretimini ve film gösterim sektörünün yaygınlaşarak gelişmesini sekteye uğratacaktır. 1938-1944 dönemi, savaşın getirdiği ekonomik zaafiyetlerine karşın, bir başka açıdan yerli sinemayı etkilemiştir. Savaş nedeniyle Avrupa’dan gerçekleşen film ithalatı seyir değiştirmiş, Mısırlı film şirketleri aracılığıyla film getirilir olmuştur. Avrupa filmlerinin piyasadaki yerini Amerikan ve melodramatik özellikleriyle Mısır filmleri alacaktır. Mısır filmlerinin, seyirciden gördüğü büyük ilgi yerli sinemayı etkileyecek, benzer nitelikte yerli filmler üretilecektir.
Savaşın getirdiği kaotik gelişmelere ve buhranlara karşın, kimi filmlerin sinema seyircisinden gördüğü olağanüstü ilgi, sinema üretimi ve gösterimini ekonomik olarak cazip bir sektör haline getirecektir. Yeni yatırımcıların artışı kadar, reklam, tanıtım ve çeşitli yayınlar aracılığıyla sektörün büyüdüğü de görülmektedir. Herşeyden önce salon sayısı artmıştır, film tanıtımları, Hollywood sayfaları yıldızlara yönelik magazinel haberler gazete ve dergilerde mutlaka kullanılmaktadır. Türün en bildik ve uzun ömürlü dergilerinden biri olan Yıldız'ın bu dönemde çıktığını hatırlatmalıyız. 1944 sonrası bahsi geçen gelişme ve değişimler, bir başka yasal düzenleme ve iyileştirme tarihi olan 1948'e’kadar bir misli artacaktır. Çoğu sinema araştırmacısı, 1948 yılını yerli sinemanın milad tarihi olarak tanımlarken, Lütfi Akad ile yönetmen sinemasını başlatmaktadır.
Sinema üretim ve gösterim sektörünün içinde olan gazete reklamları, fotoğrafın ülke içindeki gelişmemişliği – ve teknik olarak o dönem baskılarında iyi kalitede çıkamaması – nedeniyle çizgi ağırlıklıdır. Gazetelerde çıkan film ilanlarını albeniyle çizebilecek çizer-ressam ya da illüstratör sayısı da fazla değildir. Ratip Tahir ya da Ramiz gibi isimler bu tür çalışmaları hiç yapmamışlardır; gazete ressamlığı, birinci sayfa karikatüristliği ve dahil olunan bürokratik görevlerin yanında bu tür çalışmalar ticarîdir, biraz daha fazlasını söyleyelim apolitiktir ve yalnızca o ürünün satışını kolaylaştıracak bir iş olduğu için küçümsenmektedir. Bu sebeple o dönemin ünlü isimleri, Ulus’ta çalışan Ratip Tahir, Cumhuriyet’te çalışan Cemal Nadir, Tasvir’de çalışan Ramiz, Tanin’de çalışan Orhan Ural ve Salih Erimez film afişi/film reklamı hiç çizmeyeceklerdir. Hatta ilanlarda imzası sıklıkla görülen İhap Hulusi de sinema için çalışmayacaktır. Bu alan daha çok gençlere ve yeni yetişen – maliyeti düşük olan!- bir kuşağa kalmıştır. Ve Anglo-Amerikan tarzı reklamcılık ve tanıtım yapıldığından da olacak, buna en yakın isimler tercih edilecektir. Necmi Erkut, Nezih (?), Refik Epikman (RE), Faruk Alpkurt gibi dönemin çalışan illüstratörlerine rağmen öne çıkan isimler daha çok Türkiye Yayınevi çevresinden çıkacaktır. Yayınevi, çeşitli magazin, sinema ve çocuk dergileri yayınlamakta, bir çok çizeri bünyesinde çalıştırmaktadır. Çizerlerin yaptıkları iş, baskı tekniklerindeki imkânsızlık nedeniyle renkli yabancı çizgi romanların ve illüstrasyonların, birebir kopyalanarak baskıya uygun hale getirilmesidir. Bu uyarlama sürecinin kopyacılıkla ilgili ahrazları olsa da bir çok illüstratör ve çizgi romancının yetişmesini ve kendini geliştirmesini sağlayacaktır. Kopyalanan ürünler ve çizgiler Amerikan ağırlıklıdır. Tüm dünyada çizgi roman, illüstrasyon ve pin-uplarla ilgili olarak sinemada olduğu gibi Amerikan hakimiyeti, Hollywood’la paralel gelişen bir magazinelleşme vardır. Resimlerde kullanılan ögeler, bunların resim içi istifi ve çizgi üslubu “Amerikan” tarzı olarak yaygınlaşmaktadır.
Fotoğrafa yakın gerçekçi tiplemeleri vardır resimlerin, korku, endişe, heyecan ya da nefret türü ifadeler hakimdir yüzlere. Öne çıkartılmış erkek kahraman ve erotizmle anlatılan sevgili-kadın imgeleri resimlerin merkezindedir. Arka planda aksiyona dayalı sahneler – kovalamaca, kavga ya da şiddet yüklü kötüler – görülmektedir. Renkli resimlerde özellikli bir kırmızı-şiddetin ve erotizmin rengi olarak – ve siyah – esrar ve bilinmezliği çağrıştırarak – sıklıkla kullanılmaktadır. Bunun siyah beyaz resimlerdeki karşılığı ise olabildiğince az çizgiyle anlatma uğraşıdır. Taramaların bir acemilik ya da gereksizlik olduğu hakim bir düşüncedir.
Kırklı yıllarda yirmili yaşlarını süren Sururi’nin bu tarzın en ünlü çizeri olduğunu söyleyebiliriz. Sinema reklamları, pin-uplar, kitap kapakları, vinyetler ve karikatürler çizmektedir Sururi. Bedri Koraman ve Şevki Çankaya ile birlikte Anglo-Amerikan çizgi üslubuna, King Features ekolü ve Jack Kirby isminde özelleştirilebilecek desen ve illüstrasyon geleneğinin izleyicisidir. Sırf bu yüzden olacak, döneminde Amerikanvari bulunan Hürriyet Gazetesi yayına başlarken Sedat Simavi, Sururi – ve daha sonra Şevki’yi – gazetesine transfer edecektir. Bedri ise King Features tarzında çizgi roman ve illüstrasyonlar yapmayı Vatan gazetesinde sürdürecek, Hürriyet’in başarısı karşısında yeniden yapılanan Milliyet için, - bir çok çizer gibi - Abdi İpekçi aracılığıyla Ellili yılların ortasında bu gazeteye geçecektir.
Sinema reklamları, film için çekilmiş fotoğraflardan faydalanarak çizilmektedir. Aynı filmin farklı boyut ve kompozisyonlarda reklamları, dağıtımcı firma aracılığıyla sinema sahiplerine gönderilmektedir. Sururi’nin film ilanları da fotoğraflara dayalıdır. Kompozisyonun solunda ya da sağında kullandığı film adının hemen karşısında filmden bir sahne kullanırken, resmin alt tarafı, bir başka sahne ve oyuncu isimleriyle tamamlanmaktadır. Film ve oyuncu isimlerinin kaligrafisi / yazımı da Sururi’ye aittir. Başrol oyuncularının yüzlerinde gölgeler ve taramalar olabildiğince az kullanılırken, kompozisyonun siyah-beyaz dengesi gravür tarzına uygun bir biçimde fon olarak siyah tonlamalarla tamamlanmaktadır. Kimi zaman fon kadar dekoratif olan çeşitli süslemeler de kullanmaktadır kompozisyonda.
Sururi’nin dışında film ilanları çizen isimler, genellikle o dönem tanınmamış ressamlardır. Örneğin Turan Sabri, tarz olarak Sururi’yi izler, ancak onun kadar ince işçiliği yoktur. Atlas Film ve Halk Film için çalışmıştır. Sururi ile aynı kuşaktan olan ve sonraları ün de kazanan Firuz da bu tarzın izleyicilerindendir. Savaş sonrası, Mısır filmlerinin ithaline ağırlık veren Ceylan Film için afiş ve film reklamları çizmiştir. Melodramlara yönelik kompozisyonlarda duygusallığı öne çıkartacak vurgular yapmaktadır. Ancak Turan Sabri’deki sorunlar Firuz için de geçerlidir. Resimlerin siyah-beyaz dengesi iyi değildir, dramatize etki için kullanılan taramalar acemicedir. Sururi’nin yüzleri idealize etmek için kullandığı beyazlığın yerini keder ve mutsuzluk ifadesi çizgiler almıştır. Ancak ne o gerilimli ve kederli ruh hali anlatılabilmektedir, ne de çizgiler yerli yerinde kullanılmıştır.
Aslında Firuz ve Turan Sabri gibi bir çok imza çeşitli aralıklarla film ilanları çizmiştir. Özellikle Reklam Bürosu ve Reklam-Dekor gibi reklamcılık şirketleri aracılığıyla çoğu zaman imzalarını kullanamayan sayısız çizer çalışmıştır. Bunlar arasında Otuzlu yılların Alman grafikçilerinin ve Sovyet dışavurumculuğunun izlerini taşıyan örnekler dahi çıksa da Anglo-Amerikan tarzı hakimiyetini sürdürecektir. Bu biraz çizerlerin Türkiye Yayınevi için yaptığı kopyalardan gelme bir alışkanlığa, Hollywood’un ve King Features çizgi romanlarının yaygınlaşmasına bağlanabilir. Ancak aslolan, bütünlüklü olarak Amerikan tarzının toplumsal hayata nüfuz etmesidir. Politik, yön gösterici ve misyoner özellikleriyle kendilerini tanımlayan ve tanımlanan çizerlerin, bir önceki kuşak tarafından apolitik olarak kabul edilen çalışmalar yapmaya başladıkları bir dönemdir, Kırklı yıllar. Bir sonraki dönem, Amerikan tarzı gazeteciliğin biçim ve uygulamalarını izleyerek bütün gazeteleri peşi sıra sürükleyen Hürriyet’in olacaktır. Resmi görüşün ve yüksek kültürün dışladığı, kolay-ucuz-yoz sayılan – çizgi roman, polisiye, fantastik ya da bilim kurgu türü – anlatılar yaygınlık kazanacaktır. Bu yaygınlaşmanın parlak çizerlerinden biri olan Sururi de, ilginçtir, Ellili yılların ilk yarısında çizgi serüvenini Amerika’da sürdürmek üzere ülkeden göç edecektir. Sururi, Hürriyet gazetesine geçtiği tarihten sonra film ilanları çizmeyecektir. Onun bıraktığı boşluğu birkaç yıl sonra titiz çizimleriyle Mehmet Tekdal dolduracaktır. Ancak Ellili yıllarda fotoğraf kullanımının artması, baskı kalitesindeki gelişmeler ve nitelikli çizerlerin büyük gazetelerde yoğun çalışmalara girmesi film ilanlarının da değişmesine neden olacak, çizgi ağırlığı azalacaktır.
Bu yazı daha önce Geceyarısı Sineması 2001 kış (9) sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder