- Kitap Hannah Arendt'in "Otoritenin en büyük düşmanı ve onu zayıflatmanın en kesin yolu kahkahadır" sözüyle başlıyor. Türkiye toplumu a) (nun) yüzü asık, b) herşeye rağmen gülümsüyor, c) kahkaha atıyor d) hayır ben şöyle düşünüyorum;
Bir toplumu insansılaştırarak değerlendirmek zor… Bütün toplumlar gibi karışık, çelişkili, yekpare olmayan bir toplumuz. Türk vara yoğa gülmez derler mesela bana çok yakın değil bu tür ifadeler… Bir karakter atfetme arzusu var. Böylesi sabitleyici nitelemeler bana mantıklı gelmiyor. İlla bir şey dememi isterseniz konuşkan olduğumuzu düşünüyorum. Gülmek söz konusu olduğunda çok kasılmıyoruz. Ama insanlara tek tek sorarsanız, hele kamu önünde bunu yaparsanız “güleriz ağlanacak halimize” diye hayıflanma rolü yapabiliyoruz.
- Türkiyeli siyasetçiler gülmesini biliyorlar mı, yüzleri asık ve kendileri de amiyane tabirle 'kasıntı' mı? İktidar - muhalefet ilişkisi için ne diyebiliriz?
Türkiye’de siyaset aktörleriyle mizahçıların yolları bence pek kesişmiyor, farklı kültürel sermayelere sahipler, başka şeylerle ilgileniyorlar. Mizah ve mizahçılar evrenini temel alarak siyasetçilere bakmak doğru olmaz. Farklı mecralara hitap ediyorlar, farklı beklentilerle değerlendiriliyorlar. Siyasetçilerimizin çok asık suratlı olduklarını düşünmüyorum ama orta-alt sınıflara hitap ettiklerinden farklı kültürel reflekslerle karşılaştıklarında asabi görünebiliyorlar. İktidar-muhalefet ilişkisindeki mizah ise genellikle kızdırma ve aşağılama niyetiyle tahkir tonunda gelişiyor. Önce birbirleriyle alay ediyor sonra ciddiyete davet ediyorlar… Biteviye tekrarlanıyor bu…
- Terry Eagleton, "Yalnızca iktidar ile alay edenler gerçekten özgürdür" alıntısı yapmışsınız. Türkiye'de mizah yapanlar ne kadar özgür?
İfade özgürlüğü bağlamında bakacaksak sorunlar sürüyor. Mukayeseler yapacaksak cumhuriyet tarihinde daha iyi ve kötü zamanlar oldu. Ben çok aktüel değerlendirmeler yapmaktan yana değilim. Türkiye’de mizahçılar popüler kültürün içinde varoldukları için anaakım ve çoğunluk değerlerinin dışına çıkamazlar. Zaten çıkarlarsa popüler olmaktan uzaklaşırlar. Çoğunluk, sadece ve sadece sadakat bekler; mizahçıların entelektüel tutarlık gösterdiklerini, boyalı kuş misali ayrıksılık yaptıklarını düşünmek yanlış olur. Bunu bilerek özgürlük bahsine bakmak lazım...
- Son yıllarda siyasetteki kutuplaşma mizah dünyasında da görülüyor mu? Türkiye'deki mizah dergileri muhalif mi yoksa taraf mı?
Her dönem iktidar partisiyle taraf olan yayınlar vardı. Muhaliflik meselesiyse epeyce netameli… Dergilerin siyaseten muhaliflikleri iktidar partisini eleştirmekle gelişiyor, hep sağ partiler iktidarda olduğu için yapıp ettikleri alımlı bir sol makyajdan öteye gitmiyor. Dergiler, genellikle siyasetle çok fazla ilgilenmediler bence. Elbette işin bir de siyasi otorite ve yargı boyutu var, dava açılınca işin rengi değişiyor, başkalaşıyor. Yargı devreye girince eleştirinin siyasi yönü koyulaşıyor. Diğer yandan mizah dergileri oldum olası birbirleriyle rekabet ederler. Kimse kimsenin kuyusunu kazmıyor ama alkışlamıyor da… Aralarında keskin bir kutuplaşma yok bence. İstisnai bir örnek olarak gözükebilir: İslamcı mizah dergileri siyaseten romantik iddialarla çıkıyorlar, ajitatif bir dille mevcut dergileri kıyasıya eleştiriyor, kendilerini karşıtlıkla konumlandırıyorlar. Gerçi ciddi bir alternatif olamadılar bugüne kadar… Zaten İslamcı mizah diye bir şey olamaz, bunlar siyasi iddialar, önsözleri dışında diğer dergilerden farklı bir şey yapmıyorlar…
- Siyasetçiler neden mizahı 'hakaret olarak' algılıyor? Mizahın sınırları var mıdır? Ya da mizah ile küfür arasında ayrım yapabilir miyiz?
Bu tür ayrımları geniş anlamıyla kültür ve ahlak, dar anlamıyla üretimdeki gelenek belirleyebilir. Mizah hakaret olarak algılanamaz iddiasına pek katılmıyorum. Kişilik haklarıyla ilgili her şey için yargı yolu açıktır. Mizaha hoşgörü gösterilmeli deniyor mesela… Bu bana daha en baştan özürcü, af dileyici bir tavır gibi geliyor… Buradan hareket edilecekse muhaliflikten söz edemeyiz. Telefonla stüdyoya bağlanan izleyicinin “Bir yardım etseniz Mehmet Ali Bey” ricasına benziyor bu…
- Sosyal medya yeni bir mizah alanı mı? Bloglar, mikro bloglar, paylaşım sitelerinde mizah daha mı özgür?
Son on yıl için Türkiye’deki popüler kültür mecraları internet dolayımıyla çeşitlendi. Sıradan insanları yazarlığa iten, yeni ve alışılmadık bir dilin zuhur ettiği görülebiliyor. Taklit, intihal, yeknesak bir mizahın da geliştiği iddia edilebilir. Sosyal medya için daha özgür bir ortam diyeceksek, linçci ve faşizan bir tutumları da hesap etmemiz gerekiyor. Bir imkân olduğu kesin ama bütün yeni mediumlar gibi özgürlükçülük ve orijinallik bahsinde abartılıyor.
- Günümüzün Nasreddin Hocası kim?
Modellemek için hangi Nasrettin Hoca’yı temel alacağız? Bugün uluorta anlatamayacağımız fıkraları var Hoca’nın. Eğer pirüpak, pedagojik ve yön gösterici bir Hoca istiyorsak o zaten milli eğitimin bir parçası, yeni birini mimlemeye gerek yok. Bence bugün kimse Nasrettin Hoca imgesini sahiplenmek istemez. O halk kültürü yaşamıyor artık. Popüler kültür ürünleri açıkça söylemek yerine ima ederler, gösterirler, siz durduğunuz yere göre bir şey anlarsınız o gösterilenden. Hoca gibi sınırları belli, tanımlanmış birisi bugünün dünyası ve popüler kültürü için uygun olamaz. Bugünün komikleri bir muğlâklıkla maluller, izleyicisinin yorumu ve kullanışına göre biçimleniyorlar. Oysa Hoca, devlet tarafından heykelleştirilmiş bir imge.
Fotoğraf: Ümit Bektaş
[Star gazetesi için Semra Pelek sormuştu.]
Bir toplumu insansılaştırarak değerlendirmek zor… Bütün toplumlar gibi karışık, çelişkili, yekpare olmayan bir toplumuz. Türk vara yoğa gülmez derler mesela bana çok yakın değil bu tür ifadeler… Bir karakter atfetme arzusu var. Böylesi sabitleyici nitelemeler bana mantıklı gelmiyor. İlla bir şey dememi isterseniz konuşkan olduğumuzu düşünüyorum. Gülmek söz konusu olduğunda çok kasılmıyoruz. Ama insanlara tek tek sorarsanız, hele kamu önünde bunu yaparsanız “güleriz ağlanacak halimize” diye hayıflanma rolü yapabiliyoruz.
- Türkiyeli siyasetçiler gülmesini biliyorlar mı, yüzleri asık ve kendileri de amiyane tabirle 'kasıntı' mı? İktidar - muhalefet ilişkisi için ne diyebiliriz?
Türkiye’de siyaset aktörleriyle mizahçıların yolları bence pek kesişmiyor, farklı kültürel sermayelere sahipler, başka şeylerle ilgileniyorlar. Mizah ve mizahçılar evrenini temel alarak siyasetçilere bakmak doğru olmaz. Farklı mecralara hitap ediyorlar, farklı beklentilerle değerlendiriliyorlar. Siyasetçilerimizin çok asık suratlı olduklarını düşünmüyorum ama orta-alt sınıflara hitap ettiklerinden farklı kültürel reflekslerle karşılaştıklarında asabi görünebiliyorlar. İktidar-muhalefet ilişkisindeki mizah ise genellikle kızdırma ve aşağılama niyetiyle tahkir tonunda gelişiyor. Önce birbirleriyle alay ediyor sonra ciddiyete davet ediyorlar… Biteviye tekrarlanıyor bu…
- Terry Eagleton, "Yalnızca iktidar ile alay edenler gerçekten özgürdür" alıntısı yapmışsınız. Türkiye'de mizah yapanlar ne kadar özgür?
İfade özgürlüğü bağlamında bakacaksak sorunlar sürüyor. Mukayeseler yapacaksak cumhuriyet tarihinde daha iyi ve kötü zamanlar oldu. Ben çok aktüel değerlendirmeler yapmaktan yana değilim. Türkiye’de mizahçılar popüler kültürün içinde varoldukları için anaakım ve çoğunluk değerlerinin dışına çıkamazlar. Zaten çıkarlarsa popüler olmaktan uzaklaşırlar. Çoğunluk, sadece ve sadece sadakat bekler; mizahçıların entelektüel tutarlık gösterdiklerini, boyalı kuş misali ayrıksılık yaptıklarını düşünmek yanlış olur. Bunu bilerek özgürlük bahsine bakmak lazım...
- Son yıllarda siyasetteki kutuplaşma mizah dünyasında da görülüyor mu? Türkiye'deki mizah dergileri muhalif mi yoksa taraf mı?
Her dönem iktidar partisiyle taraf olan yayınlar vardı. Muhaliflik meselesiyse epeyce netameli… Dergilerin siyaseten muhaliflikleri iktidar partisini eleştirmekle gelişiyor, hep sağ partiler iktidarda olduğu için yapıp ettikleri alımlı bir sol makyajdan öteye gitmiyor. Dergiler, genellikle siyasetle çok fazla ilgilenmediler bence. Elbette işin bir de siyasi otorite ve yargı boyutu var, dava açılınca işin rengi değişiyor, başkalaşıyor. Yargı devreye girince eleştirinin siyasi yönü koyulaşıyor. Diğer yandan mizah dergileri oldum olası birbirleriyle rekabet ederler. Kimse kimsenin kuyusunu kazmıyor ama alkışlamıyor da… Aralarında keskin bir kutuplaşma yok bence. İstisnai bir örnek olarak gözükebilir: İslamcı mizah dergileri siyaseten romantik iddialarla çıkıyorlar, ajitatif bir dille mevcut dergileri kıyasıya eleştiriyor, kendilerini karşıtlıkla konumlandırıyorlar. Gerçi ciddi bir alternatif olamadılar bugüne kadar… Zaten İslamcı mizah diye bir şey olamaz, bunlar siyasi iddialar, önsözleri dışında diğer dergilerden farklı bir şey yapmıyorlar…
- Siyasetçiler neden mizahı 'hakaret olarak' algılıyor? Mizahın sınırları var mıdır? Ya da mizah ile küfür arasında ayrım yapabilir miyiz?
Bu tür ayrımları geniş anlamıyla kültür ve ahlak, dar anlamıyla üretimdeki gelenek belirleyebilir. Mizah hakaret olarak algılanamaz iddiasına pek katılmıyorum. Kişilik haklarıyla ilgili her şey için yargı yolu açıktır. Mizaha hoşgörü gösterilmeli deniyor mesela… Bu bana daha en baştan özürcü, af dileyici bir tavır gibi geliyor… Buradan hareket edilecekse muhaliflikten söz edemeyiz. Telefonla stüdyoya bağlanan izleyicinin “Bir yardım etseniz Mehmet Ali Bey” ricasına benziyor bu…
- Sosyal medya yeni bir mizah alanı mı? Bloglar, mikro bloglar, paylaşım sitelerinde mizah daha mı özgür?
Son on yıl için Türkiye’deki popüler kültür mecraları internet dolayımıyla çeşitlendi. Sıradan insanları yazarlığa iten, yeni ve alışılmadık bir dilin zuhur ettiği görülebiliyor. Taklit, intihal, yeknesak bir mizahın da geliştiği iddia edilebilir. Sosyal medya için daha özgür bir ortam diyeceksek, linçci ve faşizan bir tutumları da hesap etmemiz gerekiyor. Bir imkân olduğu kesin ama bütün yeni mediumlar gibi özgürlükçülük ve orijinallik bahsinde abartılıyor.
- Günümüzün Nasreddin Hocası kim?
Modellemek için hangi Nasrettin Hoca’yı temel alacağız? Bugün uluorta anlatamayacağımız fıkraları var Hoca’nın. Eğer pirüpak, pedagojik ve yön gösterici bir Hoca istiyorsak o zaten milli eğitimin bir parçası, yeni birini mimlemeye gerek yok. Bence bugün kimse Nasrettin Hoca imgesini sahiplenmek istemez. O halk kültürü yaşamıyor artık. Popüler kültür ürünleri açıkça söylemek yerine ima ederler, gösterirler, siz durduğunuz yere göre bir şey anlarsınız o gösterilenden. Hoca gibi sınırları belli, tanımlanmış birisi bugünün dünyası ve popüler kültürü için uygun olamaz. Bugünün komikleri bir muğlâklıkla maluller, izleyicisinin yorumu ve kullanışına göre biçimleniyorlar. Oysa Hoca, devlet tarafından heykelleştirilmiş bir imge.
Fotoğraf: Ümit Bektaş
[Star gazetesi için Semra Pelek sormuştu.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder