Pazar, Şubat 07, 2016

7 Soru & 7 Cevap




Memlekette ne tür bir editörlük algısı hâkim? Eksikleri, açmazları nedir bu işin ülkemizde? Editörlüğünü yapmaktan bugüne dek en keyif aldığınız iş hangisiydi? 

Memleketteki editörlük algısı hakkında inanın çok bir fikrim yok. Ben ne yapıyorum, geleni karşılıyorum, dosya okumak, hikâye geliştirmek, kapak düşünmek, arka kapak yazısı yazmak, medya planlaması yapmak, yazarı mutlu etmek, derdini dinlemek, arkadaşlık ve abilik etmek, sorun çözmek… Mesaisi olmayan bir iş yapıyorum. Aşk olmasa çekilir kahır değil. En keyif aldığım işi hiç düşünmedim, bir devir daim olduğu için ne yaptığım işi kutlayabiliyorum ne de zihnen rahat edebiliyorum. Arkası Yarın bir iş hayatım var, hafta sonları dükkanımız açıktır.

Önünüze bir ayda ortalama ne kadar dosya geliyor okumanız için? Bunların çoğunda düşülen yaygın hatalar neler oluyor?

Bir ara ayda 70 tane geliyordu, şimdi birazcık daha düşük. Benden önce beş arkadaş okuyorlar, onlardan dosyayla ilgili iki olumlu rapor gelirse ben ayrıca okuyorum. Bizimkisi yayınevinin edebiyat anlayışına uygun kitapları bulup çıkarmak, iyi ya da kötü gibi bir ayrım yapmıyoruz, uygun olup olmadığıyla ilgileniyoruz. Yazarlar, dosyalarını gönderdikleri yayınevinin ne tür kitaplar yayınladığını bilseler iyi olacak, büyükçe bir çoğunluğun bunun farkında olmamasına hata denir mi bilmiyorum.

Türk edebiyatında çizgi roman başlığı artık daha mı kuvvetlenir oldu? Grafik roman ilginiz ve bu yöndeki üretimleriniz ortada. Ne dersiniz mesela? Batı'da sinemaya uyarlanan grafik roman ağırlığı, ülkemizde de kendini gösterir mi dersiniz?

Arttı mı ki? İştah açıcı olursam-oluyorsam sevinirim. Hollywood’la bir mukayese yapmak çok anlamlı değil, burada çok az film yapılıyor, çok az film gişede başarılı oluyor. Festival filmleri de destek almadan üretilemiyor. Hikâyeniz iyiyse, sinemaya uygunsa ilgilenirler veya çok satarsanız yine ilgilenirler. Popüler olanla herkes ilgileniyor. Şu an için ufukta bir kaynaşma-yakınlaşma ihtimali yok. Emanet Şehir’le ilgilenen yapımcılar oldu ama işin içinde olduğum için söylüyorum, sinema yapmak kolay değil, çok pahalı.

Bir Ankara üçlemesi yaptınız. Dumankara, Emanet Şehir ve Uzak Şehir. Bu üçlemede ayrı ayrı ve bir bütün olarak ele aldığınız konu, anlattığınız şey nedir? 

1916’dan günümüze hikâyeler anlattığım, tek tek okunabilecek bir grafik roman üçlemesi bu. İlk kitap, 19 çizerle birlikte ürettiğim, senaryolarını yazdığım kısa hikâyelerden oluşan Dumankara, Hayat Bir Yangındı’ydı, 2013 yılında çıkmıştı. İkincisi, 1950 yılında geçen hikâyesiyle Emanet Şehir, bir yıl önce çıktı. Sonuncusu da yeni çıkan ve günümüzde geçen Uzak Şehir oldu. Son iki kitabın çizeri Berat Pekmezci’ydi. Kendi adıma bir Ankara panoraması resmettiğimi düşünüyorum. Dumankara’da, 1916 yılında Hristiyan mahallelerinin yanmasıyla başlıyor, Uzak Şehir’de her zaman muktedirler kazanır diyen bir kara hikâyeyle bitiyor.

Memlekette mizah dergiciliği büyük bir bunalımda şu an satış manasında. Penguen mesela daha fazla erimemek için bir önlem aldı ve konsepti ufaktan değiştirdi. Nedir bu geriye gidişin sebebi? Sosyal medyanın yaygın kullanımının da bir etkisi söz konusu mu?

Karmaşık bir konu ve tek bir cevabı yok. Genel olarak yazılı basının bir gerilemesi var, medya patronlarına tek tek bakarsanız, kârlı olduğu için alana girmediklerini görüyorsunuz. Siyaseten medyaya bir güç atfediliyor ama eskisi kadar güçlü mü kimse emin olamıyor. Dergicilik, hakeza büyük gerileme içinde. Mizah dergilerinin düşüşü yeni değil. Sosyal medyanın büyümesini filan geçiyorum. Bence dergiler genç kuşakla yaşıt yeni hikâyeciler bulamadılar. Hep aynı ve yaşlanan isimlerle yürüyorlar ve günbegün eriyorlar. Diyorlar ki okur yok, gölde balık kalmadı. Şöyle bir kıyaslama yapalım. Ot ve benzeri dergiler hep çıkıyordu ama satmıyor, kapanıyordu. İçerik aynı, tavır aynı ama şimdi satıyor. Niye? Şimdi genç yazarları var da ondan. Daha çok genç yazıyor artık. Okura dokunan birileri var demek istiyorum. O dergileri ayakta tutan da bu zaten. Penguen’in yaptığı doğruydu, yoksa kapanacaktı ama bence gençleştiremediler dergiyi. Yaptıkları, dergiye “celebrity” katmak oldu. O zaman şunu hatırlamak gerekiyor. Bir dergi kaç yıl yaşar? Artık kaç yıl yaşar? Mizah dergileri, genç okuru olan dergilerdir. Genç okuru, gençlerle yakalayabilirsiniz yoksa hepsinin bir markası var, o markanın gölgesinde ufala ufala illa ki devam ederler.

Televizyona da dönem dönem iş yaptığınız oluyor. Mor Menekşeler ve Eski Hikâye sizin kaleminizden çıkan dizilerdi. Televizyona bu manada iş yapmak nasıl bir doygunluk katıyor size? Yakın gelecekte bir proje var mı? 

Televizyon ve senaryo işinin çok içinde olduğumu düşünmüyorum. Yapımcılardan gelen tekliflerle yazıyorum, güvenilir bir piyasa olmadığı için her teklifle ilgilenmiyorum. Yayınlanan dizilere bakılıyor ama benim fikir ve senaryo olarak sattığım, imzam gözükmese bile yayınlanan diziler oldu, oluyor. Kanal, senaryoyu sizden satın alıyor filan. Değişik bir yapısı var sektörün. Tabii çok başka bir dünya, ağır bir iş olduğu için insana tempo ve profesyonellik katıyor. Dizi işinde yakın gelecekte şu olur ya da olmaz demek zor.

Sinemaya dair bir çalışmanın vakti gelmedi mi artık? :) 

Sinema çok uzun zaman alan, çok başlı bir iş… Film senaryoları yazdım, aklıma yatarsa yazıyorum da… Ben üstüme düşeni yaptım, film olur mu, tamamlanır mı, bakalım göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails